Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ‘öğrenci formatlamak işimiz değil'  değil dese de eğitim alanına dönük saldırıların dozu her geçen gün artıyor.  Gerici müfredat imam hatipleştirilen okullarda bilimsel eğitimin önünü kapatırken ‘dindar nesil’ hedefiyle küçük yaşta çocuklar çembere alınıyor.

Eğitim bilimciler saldırının laik, bilimsel eğitime karşı olduğunu vurgularken ruh bilimciler tehlikenin büyüklüğüne dikkat çekiyor. Çocukların gelişimsel gereksinimleri göz ardı ederek verilen dini eğitim telafisi güç sorunlar ortaya çıkarırken, çocuklarda depresyon, kaygı bozukluğu, davranım bozukluğu gibi rahatsızlıklar sebebiyle başvuruların arttığı biliniyor.

‘Tek din, tek mezhep’ şiarı ile eğitim alanını dinselleştiren AKP’nin saldırgan uygulamalarının çocuklar üzerindeki etkisini Psikiyatrist Dr. Selma Polat Özdemir ile konuştuk. 

Eğitim alanındaki dinselleşme ve gerici uygulamalar çocuk ve ergenlerin ruh sağlıkları açısından kaygı verici bir boyuta ulaştı. Son düzenlemelerle birlikte din dersleri ‘değerler eğitimi’ başlığında anaokuluna kadar indi. Peki, bu yaş grubunun zihinsel gelişimi düşünüldüğünde bu uygulamaların çocukların ruh sağlıklarında, bilişsel gelişimlerinde etkisi nasıl olacak?

Eğitim alanındaki yeni düzenlemeler ile maalesef okul öncesi eğitim yaşında olan 60 aylık çocuklar birinci sınıf olarak nitelendirilmiştir.  Tam olarak eğitimin içeriği toplumca bilinmemektedir. Hele ki son düzenlemeler ile din derslerinin  “değerler eğitimi”  adı altında anaokullarına kadar inmesi ile bu çocukların hazır olmadıkları bir sisteme dahil edilmesinin  ağır bedelleri olacaktır. Bir sopadan at yapıp binen, bebekleri ile canlıymış gibi oynayan bu yaş grubu çocukları düşünürsek  verilecek din eğitimindeki tanrı, melek, şeytan, günah-sevap, cennet-cehennem, ölüm, ceza, ahlak gibi soyut kavramları anlaması mümkün değildir.  Bu nedenle  kaygılı, korkulu,  takıntılı düşünce uğraşları olan, öğrenme güçlüğü yaşayan, davranış sorunları gösteren,  içinde bulunduğu toplumsal ortamın istediklerini  yerine getirmediği için dikkat eksikliği hiperaktivite gibi problemler gösteren çocukların sayısı giderek artacaktır. 

Okul öncesi dönemde din eğitimi verilmesini savunanlar gerekçe olarak okul öncesi dönemin çocuğun dini konulara merakının en yoğun olduğu dönem olmasını gösteriyor. Bu savunun bilimsel bir dayanağı var mıdır?

Okul öncesi dönem çocukları da bazı dini konuları duydukça, gördükçe merak edip sorabilir. Eğer siz evde dini konulardan sık bahsediyorsanız, televizyonda din temalı konuşma, reklam, çizgi film izlettiriyorsanız, cenazelere, namazlara çocuklarınızı da dahil ediyorsanız elbette ki okul öncesi dönem çocuğunun bitmek bilmez merakı bu konularda da yoğunlaşacaktır. Fakat bu merak din eğitiminin anaokulu seviyesine kadar inmesinin bilimsel dayanağı olamaz. Bilim insanları yıllarca çocukları gözlemişler, deneyler, testler uygulamışlar ve elde ettikleri sonuçlar ile çocukların belli süreçlerden geçerek düşünme ve öğrenme becerilerine sahip olduklarını ortaya koymuşlar. Yıllarca yapılan bu çalışmalar, ortaya çıkan kuramlar akademide kabul görmüştür. Birilerinin çıkıp aksini öngörüler ya da bazı iddialar ile savunması ile bir sistem o kadar kolay değiştirilememeli.  Bu çok tehlikeli sonuçlar doğurabilir.    

Peki, çocuğun inanç ve değer algısı ne zaman gelişir? Bu süreçte yaklaşım nasıl olmalıdır? Din eğitimi için şu yaşın altında olmamalı denebilecek bir yaş var mıdır?

Şöyle açıklayabiliriz;  çocukların soyut kavramları anlamaya, muhakeme yapabilmeye başladıkları yaşlar ergenliğin biraz öncesidir. Yani 11-12 yaş ve sonrasından itibaren bilişsel fonksiyonlar tam kapasite çalışmaya başlar ve düşünme becerileri daha da karmaşıklaşır. Soyut kavramları somut kavramlar ile ilişkilendirir, yeni kavramlar üretebilir. Din eğitiminin içinde yer alan vicdan, ahlak, inanç, değer gibi soyut kavramları anlamlandırmaya çalışır. Genellikle de 18 yaşından sonra da kendi iradeleriyle yaşadıkları kültürel özellikleri, kendi gözlemlerini, okuduklarını ve öğrendiklerini, diğer kültürlerden öğrendiklerini süzer ve kendi değerlerini oluştururlar. Bu süreçte yaklaşım baskıcı, korkutucu olmadan, ayrıntıya girmeden basit ve bilimsel olmalıdır. Okullarda mutlaka resmi din eğitimi ve öğretimi verilecekse de 12 yaşından sonra seçmeli ders olarak ve farklı dinleri de kapsayan din kültürü olarak verilmesi gerektiğini düşünmekteyim.

Gerici eğitim sisteminin din eğitimi tek din, tek mezhep şeklinde kendini var ediyor. Farklı mezheplerden gelen ailelerin çocukları ya da farklı dine mensup ya da dini inancı olmayan ailelerin çocukları, zorunlu din derslerinin müfredatı ile egemen din ideolojisine sıkıştırılıyor. Okulda verilen din eğitimi ile evde anne babanın din kültüründen farklı olması çocuk üzerinde nasıl bir etki yaratır?

Din gibi bireysel ve vicdan özgürlüğüne dayanan bir konuda, devlet eliyle tek tipleştirici bir yaklaşımın kabul edilemez olduğunu düşünmekteyim. Çocuklar ya da gençlere sorulmadan haklarında kararlar alınıyor, çocuğun gelişimsel gereksinimleri göz ardı edilerek, ebeveynlere dindar nesil yetiştirme sözleri veriliyor. Ancak farklı mezheplere, dinlere sahip ya da dini inancı olmayan aileler sistemde yok sayılıyor. Bu aileler bile kendilerini yalnız, korkmuş, damgalanmış hissederken çocuk ve gençlerin bununla baş etmeleri, zihinlerindeki karmaşıklığı gidermeleri çok daha zor olmaktadır. Depresyon, kaygı bozukluğu, davranım bozukluğu gibi rahatsızlıkların görülmesi kaçınılmaz olabilmektedir.

Okullarda din derslerine talep oluşturmak için baskı yöntemlerine ek olarak çocuğun dünyasına hitap edecek ödüllerle bu dersler özendiriliyor. Namaz kılan öğrenciler tablet bilgisayar ya da cep telefonu ile ödüllendirilirken bu dersleri seçmeyen çocuklar hem öğretmen hem de arkadaş çevresi tarafından baskılanıyor ve dışlanıyor. Bu ceza-ödül uygulamasının çocuk üzerindeki etkisi nasıldır?

Ceza ve ödül uygulamasının, eğitimdeki kullanımı hala tartışma konusu iken, bu şekilde bir uygulama benlik algısının en hassas olduğu çocuk ve ergenlik dönemlerinde ciddi sorunlar yaratabilir.  Çocuklar pek çok dini kavramı biliyor ve öğreniyor gibi görünebilirler.  Ancak soyut olan bu kavramları içselleştirmeleri, ezberi bırakıp analitik düşünmeleri 12 yaşından sonra başlar. Bu nedenledir ki ödül uygulanan çocuk için bu tarz eğitim, genellikle bir çıkara hizmet eden, ezbere dayalı bir eğitim olacaktır. Ceza uygulanan çocuklar ise yukarda bahsettiğim tek din tek mezhep ideolojisine uymayan diğer çocuklar gibi çeşitli ruhsal rahatsızlıklara adaydırlar.

Eğitimde dinselleşme tartışmalarının bir ayağını da karma eğitim oluşturuyor. Çocuk ve gençlerin cinsel gelişim, kimlik gelişimi, bilişsel gelişim alanlarını göz önüne aldığımızda karma eğitim neden gerekli?

Karma eğitimin kaldırılmasına gösterilen dayanaklardan biri  “kadın ve erkeğin yaratılış farklılığıdır” denilmekte. Biyolojik farklılıklar ile bunu açıklayamayız. Çocukların sağlıklı cinsel gelişimleri için hemcinsleri kadar,  karşı cinsteki çocuklar ile de bir arada olması bir seçenek değil bir gerekliliktir.  Eğer siz çocuklar ya da gençlere cinsiyetçi bir yaklaşımla eğitim verirseniz, zaten önümüzde bir sorun olarak duran toplumsal cinsiyet eşitsizliğini iyice arttırırsınız.  Toplum olarak çocukların doğdukları anından itibaren sürekli cinsel kimliğini pekiştiren bir aile yapımız var. Kız çocuklarının payına da öncelikle annelik ve eşlik rolleri düşmektedir. Bu anlayışla cinsiyetlerine göre eğitim vermek, çocuk ve gençlerin yeteneklerinin farkına varamamasına, kendini ifade etme özgürlüğünün kısıtlanmasına da sebep olur. Karma eğitim tam da bu algıyı yıkmak için gereklidir.

Eğitim alanındaki gerici politikalar ilk olarak temel bilim derslerinin ders saatinin azaltılması ve seçmeli derslerle din derslerinin yoğunlaştırılması ile gerçekleşirken biliyoruz ki pek çok okulda artık resim ya da beden dersleri verilmiyor. Bu durumun ortaya çıkardığı sorunlar nelerdir?

Ruh sağlığı çalışanları olarak bizler çocuklar ile çalışırken onların çizimlerinden, oyunlarından, oyun sırasındaki stratejilerinden çok yararlanırız. Çocuğun iç dünyasını anlamada, yeteneklerini keşfetmede yol göstericidir. Çocukların yaratıcılık ve yeteneklerini ortaya koymada bu kadar gerekli olan resim ya da bilim dersleri veya büyüme çağındaki bir çocuğun hem zihinsel hem de bedensel gelişimi için önemli olan beden derslerinin kısıtlanmasının olumsuz etkileri polikliniklerimize yansımaya başlamıştır. Din derslerinin yoğunlaştırılması ile katı bir süperego oluşurken, kendini ifade edebilecekleri, rahatlayabilecekleri,  keşfedebilecekleri alanların artık kalmaması ile çocuk ve gençlerde performans kaygısı, çekingenlik, takıntılı düşünce uğraşları, tikler, hiperaktivite, agresyon gibi yakınmalar giderek artmaya başlamıştır. 

Yarın #diren eğitim sözcülerinden Aykut öğretmen ile gerici eğitime karşı mücadele araçlarını ve ailelerin rolünü konuşacağız.


Kaynak: Haber.sol.org.tr