Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), 12-14 Şubat 2016 tarihleri arasında 15.Genel Kurulunu, İstanbul’da topluyor. DİSK’in dününü ve bugününü, geleceğe dair tartışmaları ve genel kurul sürecini konfederasyona bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası’nın örgütlenme uzmanı Alpaslan Savaş ile konuştuk.

Genel Kurul, DİSK’in kuruluş tarihi olan 13 Şubat’a denk geliyor. 49 yıl önce kurulan DİSK ile bugünkü DİSK arasında nasıl bir fark var?

Türkiye’de emek ile sermaye arasındaki mücadele tarihinde, işçi sınıfının tarihsel kazanımlar elde ettiği uğraklar vardır. 1908 grevleri bu uğraklardan bir tanesidir örneğin. Genç işçi sınıfının bu grevleri, genç burjuvazinin “imtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış bir milletiz” demogojisinin üzerinde kuruluştan sonra da hep kılıç gibi sallanıp durmuştur. 1963, TİP’in kuruluşu bir başka örnektir. TİP, işçi sınıfının iktidar programının siyasi temsiliyetle kitlesel olarak buluşabileceğinin somut örneği olmuştur. Örnekler artırılabilir ve aralarına mutlaka DİSK’in kuruluşu da eklenmelidir. DİSK’in bugününü değerlendirirken, o 49 yıl önceki kuruluşun tarihsel mirasını referans almak zorundasınız.

DİSK’in kuruluşu, işçi sınıfı için tarihsel olarak ileri bir adımdır. Sınıf ve kitle sendikacılığı, sermayeden ve devletten bağımsız olma, işçilerin kendilerine ait bir sendikası olması, işyeri örgütlenmesi, ekonomik kazanımlar konusunda pozitif örnekler… İşçi sınıfının burjuvazi karşısında elde ettiği mevzilerdir bunlar.

Peki ya bugün? DİSK için hâlâ bu tespiti yapabiliyor musunuz?

DİSK bugün ağır bir krizde. Onu güncel olarak etkisiz kılan ve başlarken bahsettiğim ileri adım niteliğindeki tarihsel bağlarını zayıflatan bir kriz bu.

Nedir bu krizin kaynağı, biraz daha açabilir misiniz?

Öncelikle krizin birden fazla boyutu olduğunu ve kaynağının yeniden kurulduğu 1990’lı yıllara dayandığını söylemeliyim. Sermaye sınıfı DİSK’e, 1992 yılında yeniden açıldıktan sonra nefes aldırmadı, bu biliniyor. Baskılar ve işten atmalarla DİSK’e bağlı sendikaların işyerlerinde yeniden örgütlenmesi önlenmeye çalışıldı. Türkiye burjuvazisinin süreç içinde kazandığı tarih ve sınıf bilincinin oluşturduğu bir refleksti bu.

Buraya kadar bir gariplik yok, patron, patronluğunu yapacak elbette. Sorun, bu reflekse DİSK’in yanıtının sendikal anlayışını “çağdaş sendikacılık” olarak revize ederek vermesi oldu. Bir ideolojik ve siyasi arıza olarak çağdaş sendikacılık anlayışı geri adımdı. Bugün krizin kaynağı buradadır.

Krizin başka nedenleri olduğunu da söylediniz, onlar neler?

AKP dönemindeki AB’ciliğin kendine alan açabildiği kurumlar arasında sendikalar başta gelir. DİSK de bundan muaf olmadı. Çağdaş sendikacılık önce AB patentli bir sosyal diyalogçuluğa, ardından da “sivil toplum kuruluşçuluğu”na büründü. Bu dönem içinde kimi sendikaların sınıf sendikacılığı ilkeleriyle ileri çıkışları olsa da bu çıkışlar konfederasyonun genel siyasetine yön veremedi. Yani, yeniden kuruluştaki arıza iki binli yıllarda da devam etti.

Konfederasyon üzerinde sosyal demokrasinin etkisi de hep gündemde oldu. Bu süreçle bir bağı var mı bunun?

Elbette. Sosyal demokrasinin gölgesi konfederasyonun hep üzerinde hissedildi. Mesele, dönem dönem kimi konfederasyon yöneticilerinin CHP’den milletvekili olmasından ibaret değil. Sosyal demokrasinin yönsüzlüğü konfederasyona da yansımıştır. Kampanyacılık, sivil toplumculuk, sınıf uzlaşmacılığı… Sosyal demokrasinin sendikal alandaki erozyonudur bunlar.

Bugüne gelecek olursak… DİSK’in içinde bulunduğu krizi bugün nasıl tanımlıyorsunuz?

Kriz, öncesine göre çok daha tehlikeli bir boyuta ulaşmış durumda. DİSK, değinmeye çalıştığım yeniden kuruluştaki arızalı noktaya rağmen uzunca bir süre, ilk kuruluşundaki tarihsel mirasla yol aldı. En azından işçiler için böyleydi.

Şimdi bu miras hızla tükeniyor. Tüketiliyor da diyebiliriz. Bunun pratikteki karşılığı işçiler için DİSK’in ayırt edici bir sendikal merkez olmaktan çıkması anlamına gelir ki bu DİSK açısından yaşamsal bir tehlikedir. DİSK’in varlık nedeni hâlâ kuruluşundaki ilkelerdir çünkü. O ilkeler, işçi sınıfının tarihsel hafızasından kazınırsa DİSK’in varlık nedeni ortadan kalkar.

Bugün hangi ilkelerin erozyona uğradığını düşünüyorsunuz?

Çok açık, birlik ve bağımsızlık ilkeleridir erozyona uğrayan.

Konfederasyon, bağlı sendikaların birliği üzerine kurulur. Halen görevde olan yönetimin oluştuğu 2013 Olağanüstü Genel Kurulu’na giden süreçten başlayarak konfederasyonun öncelikle birliği dağılmıştır. Öncesi de var elbette ama bu konuda 2013 kongresi kritiktir. Konfederasyonun yönetiminde olmak kimileri için yeter koşul olmuştur. Bu açıdan sendikalar arasındaki güven bunalımı oldukça derinleşmiştir.

Diğer mesele ise daha büyük bir sorun. Konfederasyonun son dönemde Kürt siyasi hareketi üzerinden verdiği siyasi angajman görüntüsü, telafisi güç sonuçlara gebe. DİSK’in mevcut yönetiminin siyasi tercihleri, konfederasyonu sınıf siyasetinden uzaklaştırarak onun giderek KESK’e benzemesine neden oldu. KESK, mevcut siyasi angajmanıyla varlığını sürdürür ancak DİSK adına işçi sınıfı içinde kendini var edebilecek böyle bir zemin bulunmuyor. Bu tercih DİSK için intihardır.

Bu iki başlıktaki erozyon DİSK’i her geçen gün daha fazla etkisiz kılıyor.

Peki DİSK’in bu etkisizlikten kurtulması mümkün mü?

DİSK kuruluş ilkeleriyle yeniden inşa edilmeli. Büyük laf diye bakmayın, krizi derinleştiren ne varsa, işe onlardan vazgeçilmesiyle başlamak mümkün. Önce şu kampanya sendikacılığı terk edilmelidir örneğin. Basın açıklamasından menkul mücadeleyi kastediyorum.

Üretimden gelen gücün kullanılması konusundaki istismar sona ermelidir. Üretim ve hizmet alanlarında karşılığı olmayan ve örgütlenemeyen genel grev kararlarından bahsediyorum. Bu acziyet, sadece DİSK’in değil, dörtlünün (TTB-TMMOB-KESK-DİSK) emekçi sınıflar nezdindeki inandırıcılığını da kaybetmesine neden olmaktadır. DİSK, alamet-i farikası olan işyeri örgütlenmesine geri dönmelidir. Üzerindeki CHP-HDP gölgesi kaldırılmalıdır. Sınıf siyasetine geri dönmelidir.

Bunlar için imkânsız deniyorsa iş işten geçmiş demektir.

Bu hafta sonu yapılacak Genel Kurul bu açıdan bir çıkış yaratabilir mi?

Krizin boyutları düşünüldüğünde sadece bir genel kurulun DİSK’i yeniden ayağa kaldıracağı düşüncesi hayalcilik olur. Ancak Genel Kurul, bu gidişe karşı içeride güç biriktirecek bir iradeyi ortaya çıkarabilir. Kalp atışı diyebiliriz buna. Bu genel kurulun en büyük kazanımı bu olur.

 

Kaynak: Haber.sol.org.tr