Midilli Adası, tarih boyunca pek çok farklı kültüre ev sahipliği yapmış olsa da, yüzyıllardır değişmeyen en önemli şeylerden biri Adanın geçimini zeytincilikle sağlaması olmuş. Adaya adım attığınız anda bunu anlamak için etrafınıza bakmanız yeterli. Midilli’nin dağları, tepeleri, ovaları göz alabildiğine zeytin ağaçlarıyla kaplı. Midilli zeytin ormanlarına ev sahipliği yapıyor desem abartmış mı olurum.

Mitolojiye göre tarihsel süreçte pek çok isimle anılmış olan adanın bugün ki ismi Lesbos(Lesvos) ismi Yunanlı şair Sappho’dan geliyor. Eşcinsel kadın şairin dünyaya bıraktığı en önemli eserlerden biri de, Lesvoslu anlamına gelen lezbiyen sözcüğünün kadın eşcinsel anlamında kullanılmaya başlanması olmuş. Adanın ismi Lesvos olsa da, biz Türkler, merkezinin adı olan Mytilini’den isim türetip adaya kısaca Midilli demeyi tercih etmişiz.

Girit ve Rodos’tan sonra Yunanistan’ın en büyük üçüncü adası olan Midilli’nin ışıkları, gece Dikili ve Ayvalık sahillerinden ışıl ışıl görünüyor. Bir gece sahile inip şehrin ışıklarından uzak bir yerde kumların üstünde yıldızları izleme keyfini çıkardığınızda, gökteki yıldızlara Midilli’nin ışıklarının eşlik ettiğini görürsünüz.

Adanın en büyük özelliklerinden biri, dünya tarihindeki en büyük denizcilerden biri olan Barbaros Hayrettin Paşa’nın doğum yeri olması. Adada M.Ö. 3000’lerden bu yana yaşam olduğu tahmin ediliyor. Bizans ve Osmanlı egemenliğinde uzun süre yaşamış olmanın esintilerini ise Adanın her yerinde bulmak mümkün. 1922’de yapılan Mübadele ile Ayvalık ve çevresinden gelerek Midilli’ye yerleşenlerin çocukları ve torunlarıyla sohbet etmek ise Adadan güzel anılarla dönmenin en önemli şartı.

Midilli Adası’na gitme isteği içinize düştüyse nasıl gideceğiz bir de ona değinelim. Adaya Ayvalık’tan feribotlar kalkıyor. Adaya geçebilmek için feribot bileti almaktan daha öncelikli bir şeye ihtiyacınız var, o da Shengen Vizesi!!! Eğer yeşil pasaportunuz yoksa Shengen vizesi olmadan adaya geçiş yapma şansınız bulunmuyor. 3 farklı Feribot firmasından her hangi birinden alacağınız biletle 1,5 saat sonra Adaya ayak basıyorsunuz. Yüzünüze vuran rüzgarda saçlarınızı savura savura yapacağınız bu keyifli yolculuk sonrasında Midilli merkezin sokaklarında gezmeye başlayabilirsiniz.


Mitilini yani adanın merkezi, feribotların da yanaştığı adanın en büyük limanına ev sahipliği yapıyor. Limanda misafirleri karşılayan ilk şey, New York’taki Özgürlük Heykelinin neredeyse bir kopyası oluyor. 15 metre uzunluğundaki bu heykel, Adanın en önemli simgelerinden biri.  Yüzyıllardır farklı kültürlerin Adada barınmasından dolayı, sokaklarda ve müzelerde insanın gözünü doyuran yapıtlara rastlamak mümkün. Adanın kalesinin tüm görkemiyle sizi karşıladığı Mytilini şehrinde, yaz aylarında kalede yapılan konser ve tiyatro gösterileri gibi pek çok etkinliğe katılmak da mümkün. Midilli kalesi, Bizans döneminden beri Adanın en önemli yapılarından biri olsa da, Osmanlı dönemin de genişletilerek bugün ki halini alır. Kale, kilise, kapılar, hisarlar, hamam, mahzenler ve tapınaklar, medrese gibi pek çok yapıdan oluşuyor. 1897 yılında olan bir depremle hasar gören bu kaleyi ziyaret etmek, Mytilini’de yapılması gereken en önemli şeylerden biri.


Adanın uzun süre Osmanlı egemenliğinde olması, pek çok yapıyı da adaya kültürel bir miras olarak bırakmış. Ermou Caddesindeki Yeni Camii, Medrese ve Çarşı Hamamı 1800’lü yılların başında inşa edilmiş ve yıllar boyunca oldukça yıpranmış olsa da hala ayakta durmaya çalışıyor.
Agios Athannasios Kilisesi, 16. Yüzyılın sonunda inşa edilmiş. İsa’nın ikonu ve kilisenin tahta oyma tablosu kilisenin en değerli eserleridir. Kilisede şehrin koruyucusu olan Ayos Theodoros’un naaşı da bulunuyor. Gotik tarzdaki çan kulesiyle ünlü olan kilise, Mytilini’nin en önemli yapılarından biri.

Yunan Adalarında genel olarak çok fazla genç görmek mümkün olmazken, Mytilini’de üniversite olması bu kuralı biraz değiştirmiş. Nerede genç, orada hareket diyorum! O yüzden de Mytilini Cafeleriyle, restoranlarıyla, ara sokaklarıyla oldukça hareketli bir merkez. Alışveriş caddesi olan Ermou caddesi, Pazar günleri hariç cıvıl cıvıl olan Mytilini’de soluklanıp dondurmalı bir frappe içmek gibisi yok.

Mytilini’nin en işlek caddesi olan Ermou Caddesi ile Archipelagus Caddelerinin kesiştiği yerdeki Matis Ouzo Fabrikası, 100 yıldan bu yana Mytilini’de en güzel uzoları üreten fabrikalardan biri. Ouzo Kefi ve Ouzo Veto Midilli adasında bilindik markalar olsa da, adanın en bilindik uzo markası ve başka adalarda da restoranlarda rahatlıkla bulup içebileceğiniz marka, Plomari Ouzo.
 
Petra çok ufak bir sahil kasabası ama sahilinde çok güzel tavernalar bulunuyor. Petra’nın denizi hem soğuk, hem biraz dalgalı ve yosunlu ama kasaba genel olarak oldukça cici bir yer. Petra’nın karşısındaki Hagios Giorgis, Mikro Nisi, Glaronisi ve Mirmingi adlı adalara doğru güneşin batışını izlemeyi görmek için bile Petra’ya gidilir.
 

 
Molivos’a oldukça yakın olan bu kasabada Panaya Glikofilusa Kilisesi-Meryem Ana Kilisesi harika manzarası ile mutlaka görülmesi gereken yerlerden. Yüzü aşkın merdiveni çıkarak o manzarayı görmek şansına ulaşacaksınız ama yüz merdiven nedir ki böyle bir manzara için : - )  Efsaneye göre bu kilisenin bu tepeye kurulmasının ve Meryem anaya ithaf edilmesinin nedeni, Meryem ana ikonunu taşıyan gemiden ikonun kaybolması ve tepeden parlayan ışığı takip ettiklerinde ikonun tepede olduğunu görmeleri, bu yüzden buraya bir kilise yaptırma kararı almalarıdır.
Petra’da bir de Hagios Nikolaos kilisesi var ki; 16.yüzyılda yapılan kiliseden geriye o zamanki görüntüsüne dair görülecek çok az şey kalsa da bu kadar eski bir kiliseyi ara sokakta görünce insan şaşkınlığını gizleyemiyor!
 

 
Molivos (Mithimnia) şehri, Midilli’de mutlaka gidilmesi gereken, adanın bence en güzel şehri. Midilli’in merkezine yaklaşık yarım saat uzaklıkta olan bu şehir aynı zamanda adanın tam ortasında da yer aldığı için, konaklamak için çok ideal bir yer. Adanın koylarına, diğer şehirlerine gitmenin kolay olmasından dolayı olmasa bile, sırf adanın en güzel yerinde kalmak için yine doğru adres kesinlikle Molivos! Bizdeki Kaş-Kalkan gibi dik bir yamacın üstüne kurulu bu şehrin çok hoş ve küçük bir merkezi var. Işıl ışıl dükkanlarla ve restoranlarla kaplı olan bu şehrin hakkını vermek için hem gündüz hem de gece mutlaka gezmek gerekiyor.

Molivos şehrinin güzelliği dillere destan olmuş. Şehrin manzarası gece-gündüz doyulur gibi değil. Kalesi, ortaçağdan beri şehri hem koruyup hem süslerken, sahillerinden gelen şen kahkahalar siz yemek yerken neşenize neşe katıyor.

Restorantları en ucuzundan en pahalısına oldukça başarılı olan Molivos’ta ister harika manzara eşliğinde gyros (yunan döneri) yiyin isterseniz lüks restoranların balkonlarında harika mezelerin, kabak çiçeği dolmasının, deniz ürünlerinin tadına varın. Restoran tercihiniz ne olursa olsun, manzaranız gittiğiniz her yerde doyumsuz bir yakamoz olacak, o garanti!!!
Gündüz Molivos’un sıcacık suyunda yüzüp, sahilinde bir şeyler içmenin keyfini çıkardıktan sonra, akşam, merkezindeki taş evlerin arasında güzel bir gezinti yapıp, harika bir akşam yemeği yedikten sonra sahildeki eğlence yerlerine inip sabaha kadar gecenin tadını çıkarmak sizin elinizde!
 

Molivos’a çok yakın Efthalou ufak termal bir merkezi olduğu için çok bilinen bir yer. Çakıl taşlarıyla kaplı olan sahil tamamen ıssız bir sahil aslında. Sahilde şezlong bulunmuyor. Sadece ufak bir restoran var. Ama akvaryum gibi tertemiz olan bu sahilin suyunun “çivi gibi” olduğunu da söyleyeyim! Yaz sıcağında iyi gelir.

Adanın bir başka koyu olan Skala Kallonis ise Petra’nın aksine oldukça sıcak bir suya sahip. Koy hafif kapalı bir koy olduğu için tabiri caizse su, hamam suyundan hallice. Tabanı kum olduğu için pırıl pırıl gözükmese de oldukça keyifli bir sahil olduğunu söyleyebilirim. Sahil kenarında bulunan oldukça güzel restoranlarda hem bir şeyler yiyip içmek hem de tüm gün sahilin tadını çıkarmak mümkün.
Sigri Midilli adasının Batıdaki en uç noktası. Sigri, daha köye girerken ki rüzgar gülleri ve tam koyun ucunda kurulu kalesiyle sizi karşılayan bir şehir. Sigri’nin en güzel tarafı harika bir kale manzarası eşliğinde denize girmek. Sigri Kalesi, bu balıkçı köyüne inanılmaz bir güzellik katmış. 1757’den beri yerinde duran kalenin kapısı oldukça gösterişli!
 

Sigri’de şezlong hizmeti yok. Ufak bir ağacın gölgesini bulunca altına havluyu seriveriyorsunuz! Çok sakin, denizinin tertemiz ama buz gibi olduğu bu yerde sahilin hemen karşısındaki tavernada taze deniz ürünleri yemek ve buz gibi denizinin tadına varmak için Sigri’ye gitmek gerek. Sigri, bir köy olarak kalesinden başka belki çok bir şey sunmuyor gibi gelebilir ama Sigri yolundaki cevherler bile Sigri’ye gitmeniz için önemli bir fırsat sunuyor. Sigri yolundaki Kalloni şehrine çok yakın bir yerde yoldan geçerken muhteşem bir yapının güzelliği sizi sizden alacak! Yapı çok eski bir yapı; Limonos – Ayos İgnatios Kutsal Manastırı 1523’ten bu yana hala kullanılıyor. Bahçesinde beyaz tavus kuşlarının gezindiği, artık yaşlılıktan ufacık kalmış rahibelerin dinlendiği manastır, Adada mutlaka görülmesi gereken bir yapı! Manastırın içinde erkekler ve kadınların ayrı ayrı gezmesi gereken bölmeler mevcut. Kadınların girmesinin yasak olduğu yerlerin bulunduğu tarihi manastır aynı zamanda 5000’nin üstünde kitaba, Osmanlı ve Yunan tarihi arşivlerine de ev sahipliği yapıyor. Aynı zamanda manastır dışındaki küçük ibadethaneler ovada oldukça ilginç bir görüntü oluşturuyor. Tepeden baktığınızda şapel tarlası görüntüsünü veren onlarca şapelin kimilerinde din adamlarının tüm hayatlarını ufacık binalarda geçirip orada öldüğünü ve mezarının da içinde olduğunu görmek oldukça şaşırtıcı!  Evet Manastırdaki yüzyıllar öncesinden kalma zeytinyağı yapım odaları, değerli ikonlar, arşivdeki kağıtlar her şey çok etkileyici ama bu minik şapellerin yerini hiçbir şey tutamaz!
 


Sigri‘ye gelirken yolda tüm Midilli’yi kaplayan  zeytin ağaçlarından yoksun bir bölge başlıyor ki burası Fosil ormanı ve uçsuz bucaksız bir alanı kaplıyor. Taşlaşmış orman kalıntılarını doğal ortamında görebileceğiniz bu yer aynı zamanda bir de müzeyi kapsıyor. Taşlaşmış ağaçlar, fosilleşmiş tohumlar yaklaşık 20 milyon yıl önce gerçekleşen bir volkanik patlamanın ardından küllerin altında gömülü kalmalarıyla oluşmuş!
 
Valousa köyü Sigri’den dönerken evlerinin güzelliğine hayran olacağınız bir köy! Ne yalan söyleyeyim evlerinin güzelliğini gördükten sonra Alaçatı evleri yavan kaldı gözümde : -) Doğal, korunaklı, pırıl pırıl bir köy olan Valousa’da yapay o kadar az şey var ki insanın hayran olmaması mümkün değil!
 
Plomari, tertemiz turkuaz rengiyle, çakıl taşlarıyla kaplı sahiliyle insanı hemen kendine çeken bir yer! Bembeyaz çakıl taşlarıyla kaplı olan denizin turkuaz rengi gözünü alıyor insanın! Tertemiz denizin her zamanki gibi buz gibi olmasını beklerken sıcaklığının tam da kıvamında olması aldığımız keyfinizi kat kat artıracak! Sahilin sonunda şık şezlonglarda güneşlenirken, harika bir pizzanın tadına bakmayı da ihmal etmeyin!
 
Agios Ermogenis ufacık bir koy. Daha çok ada halkının şemsiyelerini kapıp geldiği bu minik koydaki restoran inanılmaz lezzetli mezeler sunarak sizi oldukça şaşırtacak! Suyunun oldukça ılık olduğu bu küçücük bir koy, gözümüzün önünde tuttukları kalamarın 10 dakika sonra bütün olarak tabağınıza gelmesiyle sizin de çok hoşunuza gidecektir!
 

 
Koylarında mavinin farklı tonlarını barındıran, sofrasında denizden çıkanı taze taze sunan, ağaçlarının gölgesindeki köylerinde huzuru ayaklarınıza seren Midilli’ye gitmek belki de bu yaz için vereceğiniz en güzel kakar olacaktır. Kim bilir?
 
SEMA TAŞTAN ÇELEPCİ
GEZİYORUM ÖYLEYSE VARIM


www.geziyorumoyleysevarim.com

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr