Geçtiğimiz günlerde Destek Yayınları ve yazar Eylem Tok arasında yaşanan olay bir haberle basına yansımıştı.Sayım Çınar'ın Eylem Tok'la konu hakkında yaptığı röportaj şöyle:   -Siz, yurtiçi ve yurtdışında kitapları olan, uzun süredir üretimde bulunan bir yazarsınız. Sizin gibi bir yazar nasıl oldu da kendini bu haberlerin içinde buldu? Destek Yayınları ile yollarınız nasıl kesişti?

Bu büyük bir hataydı aslında, bunun farkına varmam çok sürmedi ancak karşımdaki insanın yüzüne oturtulmuş müthiş bir maske olduğunu bilemezdim, yanıldım. Benim kitaplarım o yayınevine bir saygınlık kazandıracaktı ki zaten onların hedefinin bu yönde olduğunu bana açık bir dille söylemişlerdi. Oradan kitap çıkarmamın beni geriletip geriletmeyeceğini ilk yayıncım Rauf Baysal ve editörüm Toygun Aliza’yla defalarca tartıştım ve bana zarar gelmeyeceğini düşünerek yayınlattım. Kitabımın çıktığı ay, kitabımı raflardan geri çekerek zaten yanıldığıma ikna oldum. Ben her zaman dile getirdim ve röportajlarımda da her zaman vurguladım, asla proje bir yazar değilim ve hiçbir zaman dönemi ve gündemi kullanarak eser üretmedim. Ben sorgulayıp sorgulatan ve okuyanlarda tesir bırakan bir yazarım, bunu başaramayacağıma inandığım metinler metin olarak kalır, kitap olmaz asla. Ama her şerde bir hayır vardır düşüncesindeyim ve pişmanlığımın onca sene sonra bugün yinelenmesi beni elbette üzdü.

 "Burası demokratik hukuk ülkesi ve kimse padişahlık yapamaz."

-Yayıncılar yazarların ufkunu genişletir, siz hayal kırıklığı mı yaşadınız?

Belki bu kadından ötürü hayal kırıklığı yaşadım evet, ama bu demek değil ki bütün yayıncılara ve gazetecilere karşı tavır alacağım ve kırgınlığımı onlara yansıtacağım. Yani o kadının yalan haber yaptırması ve haberi yapan gazetenin bir telefon açıp bana danışmadan kişilik haklarıma saldırıda aracı olması hiç doğru değildi. Şimdi ortada tek taraflı bir haber var ve gazetecilerin bu haberin yalan-gerçek olup olmadığını, benim cevabımı almak isteyip istemeyeceklerini hiç düşünmedi, sandı ki ben söylersem doğru bilinir ve yazar karalandığı, rezil olduğuyla kalır. Ama burası demokratik hukuk ülkesi ve kimse padişahlık yapamaz. Bir muhabirle tanıştım hemen onu kullanıp bir haber yaptırayım diyerek, o tanıştığı insanı da zan altında bırakmak insan olana yakışmaz, ben bunu asla yapamam. Benim dostlarım vardır ve okudukları haber beni rencide ediyorsa bana haber verirler ve cevap isterler. Bu haberin yapıldığını zaten Ragga Oktay haber verdi, benim haberim yoktu.

-Watsapp konuşmalarınızın haber olarak çıkması sizi şaşırttı mı, gerçekten bu konuşmayı yaptınız mı?

Evet bu konuşmayı yaptım ama, tarih belli: 19 Nisan 2015’te. Bu yayınlanan mesaj cımbızlanmış zaten. Bunun başı ve sonu var. Bu mesajı yazmadan önce kendisini telefonla aradım ama cevap vermedi, ben de watsapptan, “Neden beni karalamaya çalışıyor, insanlara yanlış şeyler anlatıyorsun" diyerek uzunca bir mesaj yazdım. Hemen beni yasakladı, çünkü verecek bir cevabı yoktu. Ortak arkadaşlarımız da dahil herkese benim hakkımda yanlış şeyler anlatıp beni karalıyordu, ortak arkadaşlarımız beni aradı ve “Yelda senin hakkında sürekli dedikodu yapıp adını lekelemeye çalışıyor” dediler ve tüm detayları anlattılar. Bunları duyunca hemen kendisini aradım ve dediğim gibi yanıt alamayınca mesaj attım. 

-Bir buçuk yıl önce yaptığınız konuşmanın bugün karşınıza çıkması garip değil mi?

Şimdi şunu düşünüyorum, eğer yazdığım mesaj hakaret içeriyorsa neden bir buçuk seneden fazla zaman durdu da şimdi dava açmak aklına geldi? Adalet bunun hakaret değil eleştiri olduğunu ve yalan yapılmış haberde anlatılan nedenlerden ötürü yazılmadığını anlayacaktır. 

-Siz de karşı dava açmayı düşünüyor musunuz?

Elbette. Haberi duyar duymaz ilkin avukatımı aradım ve kendisine bir yazı geçeceğimi bildirip bu davanın peşine düşeceğimizi söyledim. Haberi yapan muhabir ve yaptıran Yelda Cumalıoğlu, beni lekelemenin bir bedeli olduğunu, bırakın beni masum bir insanı lekelemenin bir bedeli olduğunu anlamalı. Bu işler bu kadar kolay olmamalı. Ben birini kendime düşman seçeyim ve onu yerle bir etmek için gazeteleri kullanayım! Bunu ben de yapabilirim ama bu adalet değil, bu doğru değil. Benim sakin ve kendi halinde bir hayatım var. Dostlarımla sohbet eder yazılarıma odaklanır hayallerimin peşinden giderim. Birilerini çekiştirip birilerine zarar verecek kadar hırsım ve boş zamanım yok. Küçük insanlar başkalarını yok etme derdiyle yok olup giderler, büyük insanlar kendilerinden başkasıyla ilgilenmez, bu yüzden büyüktürler.

 "Hürriyet'e yakıştıramadım."  

-Hürriyet gibi bir gazetenin bu şekilde size danışmadan haber yapmasını nasıl karşıladınız?

Gerçekten yakıştıramadım. İlkeleri olan bir gazete ülkesinde saygı gören ve önemsenen bir yazarı üçüncü sayfasına alırken düşünmeliydi. Haklıyımdır ya da haksızımdır, ama sen bir gazete olarak en azından bana danışabilirdin. Ben zaten bu haberin önüne geçecek güçte değilim, zaten sen bu haberi yayınlayacaksın ama bir üslubun olurdu. İddiaya göre, diyerek her şeyi yazabileceğini mi sanıyorlar? Bu ne laubaliliktir? Bu ne sevimsizliktir? Şimdi mahkemede biz iddia olduğunu yazdık diyecekler. Böyle bir dünya varsa eğer biz de iddiaya göre diye başlayan karalama kampanyaları yapalım gazetelerde.

-Avukatınızla konuştuktan sonra nasıl bir politika uygulamayı düşündünüz? Nasıl devam edecek süreç?

Hukuki meseleler avukatı ilgilendirir elbette ama ben de sonuçta her şeyi az çok bilen bir insanım. Bu davayı kaybetmeyeceğimi biliyorum. Çünkü yalan haber. Yalan üzerine kurulu bir dava. Burada sorun ödenecek yirmi bin lira değil. Sorun benim şerefimin ayaklar altına alınıp tüm toplumun önünde linç edilmemdir. Beni linç etmeye, hele ki kişisel hırsları, kıskançlıkları ve çekememezlikleri yüzünden beni linç etmeye kimsenin hakkı yoktur. Davalar açılıyor ve adım temizlenene kadar davalarımızın peşinden gitmeyi sürdüreceğiz. 

-Bu durumda yeni yayınlanacak romanınızı hangi yayıncıya vereceksiniz?

Yeni romanım biteli çok uzun zaman oldu, fakat ben romanımı hiçbir yayıncıya göndermedim, Eylül Ekim ayına kadar göndermeyi de düşünmüyorum. Bir yayıncı düşünmedim açıkçası. Romanımı bekletiyorum, acele etmek ve tekrar hüsrana uğramak istemiyorum. Zaten senaryosunu da kendim yazdığım festivaller için bir film çektim, çok yorucuydu. Şu sıralar Ragga Oktay ve Toygun Aliza’yla birlikte komedi türünde ortak bir senaryo projemiz var. Filmin yönetmenliğini onlar yapacak ve gişe filmi olacak. 

-Başka bir kouya geçelim. Sinemayı sevdiniz mi, bu yönde üretmeye devam edecek misiniz?

Evet sevdim. Ben zaten her işimi severek yapan bir insanım. Benim işim ve evim önemlidir. Ne gece hayatım var ne alkolüm ne kötü bir alışkanlığım. Ev ve iş beni mutlu ediyor. Tecrübe zamanla oluşur, görüp yaşayarak… Tecrübe ediniyorum ve ileride çok daha büyük projelerde yer almayı istiyorum. Ama her şey bir yana yazarlık bir yana. Bundan vazgeçmem mümkün değil.

  "Temel derdim yazarlık."  

-Çocuklar için yazmaya devam ediyor musunuz?

 Bu benim en özel alanım. Çocuklar için yazmaktan asla vazgeçemem. Bir masal bazen beni yazdığım bir şiirden çok daha fazla memnun ediyor, fakat sorun şu ki: çocuk masallarında ne yapmaya çalıştığım iyi analiz ediliyor mu? Bilemiyorum. 

-Siz Türkiye’den ve yurtdışından yayıncılarla çalışıyorsunuz, aralarındaki en temel fark nedir?

 Yurtdışındakiler çok sakinler. Biz heyecanlı ve aceleci insanlarız. Onların bu sakinliği bizi bazen hüsrana uğratabiliyor. Fakat yapamayacakları bir şeyin sözünü asla vermiyorlar. Ve yazar onlar için çok önemli bir yerde. Ulaşılması güç kahramanlar gibi. Yazarlığın ulvi bir iş olduğunu size hissettiriyorlar. Biz de ise yayıncı veya editör kendini Tanrı sanıyor, sizi kulu gibi görüyor ve her şeyin kendi ellerinde olduğunu sizi ezerek hissettiriyorlar. Bu yüzden lafımı sokup hiçleştirdiğim insanlar olmadı dersem yalan olur. 

-Başa dönelim. Yayıncı-yazar ilişkisinin üçüncü sayfaya düşmesi ile ilgili ne düşünüyorsunuz, yayıncılara karşı güveniniz sarsıldı mı?

Insan kendinden sorumludur. Dost bildiklerinle bile yola çıkarken kendinden sorumlu olduğunu bilirsin, insanın sorumluluğunda olan eşi ve çocuğudur bunların dışında kimseden sorumlu değildir. O yüzden hayatımda kimseye güvenmemem gerektiğini bile henüz yeni öğreniyorum ve bunu aldığım darbelerin bende bıraktığı izlerle öğreniyorum. Yayıncı işini yapacak, yazar işini… Ne yayıncının dostluğuna ve merhametine ihtiyacım var ne yayıncının benim dostluğuma ve merhametime. Benim gibi düşünenleri bulduğumda çalışmalarımı sürdüreceğim. İlk kez başıma geldi ama bundan sonra onurumu kimse çiğneyemez artık.  “Hayat üç şeyden ibarettir: inan, savaş, yaşa… Ve öldüğünde sana kalan onurundur yalnızca. İnsan üç değerle insandır: karakter, sadakat ve vefa!” Bu benim işte.














iPhone'umdan gönderildiKaynak: Cumhuriyet.com.tr