Gazetemizi susturma operasyonunda tutuklanan, gazetemiz İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, Yayın Danışmanı Kadri Gürsel, Kitap Eki Genel Yayın Yönetmeni Turhan Günay, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu üyeleri yazar Güray Öz, yazar Hakan Kara, avukatlar Bülent Utku ve Mustafa Kemal Güngör, çizer Musa Kart ve Önder Çelik 22 gündür Silivri Cezaevi’nde. Haftada bir gün bir saat avukatlarıyla görüşebiliyorlar. Gazetemiz avukatları dün Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’na dilekçe vererek, görüş kısıtlamasına itiraz ettiler. KHK’ye dahi uyulmadığını, uygulamaların anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) aykırı olduğunu vurguladılar. Dilekçede, görüşmelerin teknik cihazla, sesli ve görüntülü kayıt yapılarak izlendiği, görüşmelerde personel bulundurulduğu, mesleki olarak paylaşılmak istenen tüm belgelere el konulduğu ve görüşlerin 3 avukatla sınırlandırılarak haftada bir gün ve bir saat olduğu vurgulandı. Bu uygulamaların dayanağının ne olduğu, hangi karara, işleme veya emre dayandığının ise bildirilmediği aktarıldı.

Anayasaya aykırı

Kısıtlamaların dayanağı olan, 667 sayılı KHK’nin 6. maddesindeki “Görüşme başlamadan önce, taraflar bu hususta uyarılır” hükmüne dahi uyulmadığına dikkat çekildi. “Kısıtlama kararı olmadan ve taraflara bildirilmeden yapılan kısıtlama ve el koyma avukat ve tutuklunun aleyhine kullanılamaz” denildi. Maddede, avukat sayısına dair bir kısıtlama öngörülmemesine rağmen en fazla üç avukatın bir tutuklu ile görüşebileceği kısıtının uygulandığı ifade edildi. Söz konusu uygulamaların savunma hakkı, lekelenmeme, kişi güvenliği, özgürlük ve güvenlik hakkı ile anayasaya aykırı olduğu kaydedilerek, anayasa ve AİHS ile güvence altına alınan kötü muamele yasağının, özel hayata saygı hakkının ve bireysel başvuru hakkının da ihlali olduğu vurgulandı.

AİHS’yi ihlal riski

Dilekçede, yazar ve yöneticilerimizin dış dünyayla iletişiminin oldukça sınırlı olduğu belirtilerek, dış dünya ve yakınları ile neredeyse tek bağlantılarının avukatları olduğu ifade edildi. Görüşmelerin sesli ve görüntülü olarak kaydediliyor olmasının, soruşturma ve davalara karşı başvuru yollarının cezaevi yönetimi ve devlet tarafından önceden bilinmesi anlamına da geldiği belirtildi. Bu durumun, devletin bunların yapılmasını önlemek için gerekli adımları atma ve tedbirler alma olanağına sahip olduğu, böylece AİHS’de düzenlenen bireysel başvuru hakkının ihlal edilmesi riskini doğurduğu aktarıldı. Dilekçede, AİHM’e göre görüşün üçüncü bir kişi tarafından dinlenmeden sanığın avukatıyla görüşebilmesi demokratik bir toplumda adil yargılanma hakkının temel şartlarından biri olduğu, bunun uygulanmaması durumunda hukuki yardımın anlamını yitireceği ifade edildi.

 

Dünyanın hiçbir yerinde yok

Avukatlarımız, savcılığa dilekçeyi verdikten sonra adliye önünde bir basın açıklaması yaptılar. CHP milletvekilleri Selina Doğan, Sezgin Tanrıkulu ve Mevlüt Dudu’nun da katıldığı açıklamada konuşan avukat Bahri Belen, söz konusu kısıtlamaların dünyanın hiçbir yerinde ve hiçbir siyasi koşulunda olmaması gereken kısıtlamalar olduğunu vurguladı. Belen, “Çünkü papazla karşısında günah çıkaran kişi, doktorla hasta arasındaki ilişki ile avukatla müvekkil arasındaki ilişkiyi kimse dinleme ve öğrenme hakkına sahip değildir” dedi. Başvurularının sadece tutuklu Cumhuriyet yazar ve yöneticileri için değil, adalet, hukuk güvenliği ve vicdan ihtiyacı için yapıldığının altını çizen Belen, “Avukatların bu yasal düzenlemelerin yanlış uygulanmalarına ve evrensel hukuk kurallarına aykırılığına karşı yaptıkları başvurular aslında bugün toplumumuzda yaşanan özgürlükleri, hakları sınırlayan, siyasi baskı rejimi haline gelmiş tıkanıklıkların önünü açabilecektir” diye konuştu.

 

 

 

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr