Çocuklara yönelik tecavüze en az 16 yıl hapis cezası verilmesi hükmünü iptal eden Anayasa Mahkemesi, bu kez de çocuğu cinsel yönden istismar eden kişiye 8 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası verilmesi kuralını iptal etti. Bu cezanın suçla yaptırım arasında bulunması gereken adil dengeyi ortadan kaldıracak ölçüde ağır olduğunu savunan Yüksek Mahkeme, çocuğun yaşını tamamlayarak birlikteliğin resmi evliliğe dönüşmesi gibi olayın özelliklerinin dikkate alınarak ceza tayin edilmesini önerdi. Bu kapsamda, cezanın indirilmesi için yeni düzenleme yapılması amacıyla hükümete 6 ay süre verildi. İptal kararına karşı çıkan üye Osman Paksüt ise “12 yaşındaki çocuğa cinsel istismarda bulunan 50 yaşındaki faile 8 yıl hapsi çok görmek, toplumda infial yaratır” dedi.

Bafra Ağır Ceza Mahkemesi, baktığı bir çocuk istismarı davasında Türk Ceza Yasası’nın 103. maddesinin iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Yerel mahkeme dilekçesinde, 15 yaşını tamamlamamış çocuklara yönelik cinsel istismara 8 yıldan 15 yıla kadar ceza öngören maddede “mağdurun rızasına hukuki sonuç tanınmadığı, bu mağdurların rızasıyla yaşadığı cinsel eylemler hakkında cezanın çok yüksek olduğunu” savundu. Başvuruyu görüşen Anayasa Mahkemesi, oy çokluğuyla çocuğu cinsel yönden istismar eden kişiye 8 yıldan 15 yıla, istismarın sarkıntılık düzeyinde kalması halinde ise cezanın 3 yıldan 8 yıla kadar olmasını öngören yasa maddesini iptal etti.

Bu iptalin “söz konusu suçlarda mahkemelere olaya özgü takdir marjı tanımaması ve onarıcı hukuk kurumları öngörmemesi” gerekçesiyle alındığı belirtilen kararda, ceza yaptırımının alt sınırının 16 yıldan aşağı olmamak üzere belirlenmesinin; “fiilin farklı yaş kategorilerindeki mağdurlara karşı işlendiği veya failin küçük olduğu ya da fiilden sonra mağdurun yaşının ikmali ile fiili birlikteliğin resmi evliliğe dönüşmesi gibi her bir somut olayın özellikleri dikkate alınarak ceza tayin edilmesi”ni engellediği ileri sürüldü. Yüksek Mahkeme, 16 yıl hapis cezasının iptalindeki bu gerekçelerin, çocuğa yönelik cinsel istismara 8 yıldan 15 yıla kadar hapis öngören kurul için de geçerli olduğunu kaydetti. Kararda, “İtiraz konusu kural da aynı şekilde bazı durumlarda somut olayın özellikleriyle bağdaşmayacak ve suçla yaptırım arasında bulunması gereken adil dengeyi ortadan kaldıracak ölçüde ağır cezaların verilmesi sonucunu ortaya çıkarabilecek bir niteliğe sahiptir. Bu nedenle kural ölçüsüz bir yaptırım öngördüğünden hukuk devleti ilkesine aykırıdır” denildi.

 

Yargıtay’dan kadına darbe

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi bir boşanma davasında davacı kadının eşine sürekli yalan söyleyerek onun güvenini sarstığı, borçlandığı ve eşine hakaret ettiği, davalı erkeğin ise eşine fiziksel şiddet uyguladığını belirterek boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduklarına karar verdi. Daire bu gerekçeyle erkeği ağır kusurlu kabul eden ve buna bağlı olarak kadın yararına maddi ve manevi tazminata hükmeden yerel mahkeme kararını bozdu.

Bakırköy 11. Aile Mahkemesi, söz konusu davada, boşanmaya sebep olan olaylarda davalı erkeği ağır kusurlu bularak davacı kadının Türk Medeni Kanunu kapsamındaki maddi ve manevi tazminat taleplerini kabul etti. Davalı erkek kararı temyiz etti. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, geçen ay verdiği kararda “davacı kadının eşine sürekli yalan söylemek suretiyle onun güvenini sarstığı, borçlandığı, eşine hakaret ettiği, davalı erkeğin ise eşine fiziksel şiddet uyguladığını” belirtti. Kararda şöyle denildi: “O halde, gerçekleşen bu duruma göre, boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduklarının kabulü gerekir.

Bu husus gözetilmeden, erkeğin ağır kusurlu kabulü ve bu yanılgılı kusur belirlemesine bağlı olarak kadın yararına Türk Medeni Kanununun 174/1-2. maddesi gereğince, maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi doğru bulunmamıştır.” Yargıtay dairesinin bu kararından önce de Hukuk Genel Kurulu, “güven sarsıcı davranışlarda bulunduğu” gerekçesiyle eşini döven kocayı haklı görerek daha kusurlu gördüğü kadının kendisini döven eşine 10 bin TL tazminat ödemesine karar vermişti. Genel Kurul kararında kadının kızlık soyadıyla Facebook’ta hesap açması ve başka bir erkekle samimi pozlarını paylaşması nedeniyle ağır kusurlu olduğu savunulmuştu.

Bu karara muhalif kalan Yargıtay üyelerinin karşı oy yazısında ise “Şiddete sıfır toleransın geçerli olduğu devlet ve hukuk düzeninde fiziksel şiddet uygulayan eşe manevi tazminat verilmesi sonucunu doğuran ve benzer davalarda fiziksel şiddet uygulayanların tazminat almalarını sağlayan bir görüşe katılmamız mümkün değildir” denilmişti. Yargıtay’ın bu kararlarına göre erkek kadını yalan söylediği, hakaret ettiği gerekçesiyle dövdüğünde kusurlu sayılmayacak, hatta kendisini aldattığından şüphelendiğini söyleyerek döverse üstüne tazminat dahi alabilecek. *Kemal Göktaş

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr