50 yıl önceydi.. Türk ilaç sanayinin devi Eczacıbaşı’nın iki kurucu ismi Dr. Nejat Eczacıbaşı ve Şakir Eczacıbaşı, sporda bir şeyler yapmanın zamanının geldiğini konuşuyorlardı. Firma olarak, olmazsa olmazları, “disiplin”di. Levent’teki ilaç fabrikasının bahçesinde zaman zaman gerçekleşen futbol, tenis, hatta basketbol turnuvaları için kullanılan arazi ve barakalara baktılar. Şakir Bey’in gözlerindeki enerjiden etkilenmiş olsa gerek, Nejat Bey, “Sporda kurumsallaşsak mı” dedi. Ve Şakir Bey’in önderliğinde Eczacıbaşı Spor Kulübü’nün startı verildi.

Futbol değil de voleybol ve basketbolla masa tenisine, satranca ağırlık vermeyi kararlaştırdılar. Artık spor kulübüydüler. Kulübün kuruluş amacını Dr.Nejat F. Eczacıbaşı “Kuşaktan Kuşağa” isimli kitabında şöyle tanımlayacaktı yıllar sonra: “... Oysa, Türkiye’de amatörce çabalar bir yana, profesyonel düzeyde spor yapan kuruluşlar bile uluslararası standartlara ulaşamıyor; sporcular, çağın istediği nitelikteki ölçülere çıkamıyorlardı.

Şakir Eczacıbaşı, 1966 yılında sporla ilgili olarak bazı düşüncelerini dile getirdi. Bu görüşlerden Eczacıbaşı’nın bu alanda da öncülük etme olanağı bulunduğu seziliyordu. Kendisini, bütün içtenliğimle destekledim. Sıkıntı gençliğin yeteneksizliğinden değil, ortamın yetersizlik ve olanaksızlıklarından doğmaktaydı. Bilgi ve disiplinli çalışmayı yeterli olanaklar ve tesislerle bir araya getirince, başarılı olacağımıza inanıyorduk. Eczacıbaşı Kulübü 1966’da bu düşünce ve amaçların ışığı altında doğdu...” Sonrası mı?

Sonrasında özellikle Şakir Bey’in, ilerleyen yıllarda Bilgin Peremeciler’in, Saffet Özbaylar’ın, Cengiz Göllüler’in emeği büyük. Ama disiplinden ve “fair play” ruhundan hiç ödün vermediler. Hatta, o yolda çok şampiyonluk, çok kupa kaybettiler ama önce, “Eczacı kuralları” dediler...

Yıllar yılları kovaladı, bayrağı devralan, Bülent Eczacıbaşı’yla, Faruk Eczacıbaşı’yla, CEO Erdal Karamercan’ın da bitmek bilmeyen spor tutkusu, Eczacıbaşı’nı voleybolun, özellikle de kadın voleybolunun 1 numarası yaptı. 28 lig, 1 dünya, 2 Avrupa şampiyonluğu sığdı 50 yıla. Elbet, İtalya’sından Polonya’sına, Fransa’sından Almanya’sına kadar gönderilen onlarca elit sporcu ve milli takımların kazandığı şampiyonluklar da işin cabası.

İşte, bu ekip geçenlerde 50. kuruluş yıldünümünü kutladı. Herkesi davet etmişlerdi. Ama hassasiyetleri o formaları yıllarca giyen isimlerdi. Her ne kadar Tamer Uyguç gibi, Yusuf Erboy gibi, Melih Erçin gibi basketbolcular gecede uzun boylarıyla ön plana çıksalar da aslan payı voleybolcuların, özellikle de kadın voleybolcularındı. Kimler yoktu ki? Selcan Teoman’lar, Violet’ler, Arzu’lar, Nalan’lar, Hülya’lar, Meral’ler, Aylin’ler, İpek’ler ve filenin onlarca kilometre taşı....

Erdal Karamercan: Evet, kadınlar için pozitif ayrımcıyız

“Kadın voleybolundaki başarılar bir yana, topluluk olarak da kadına yönelik farklı yaklaşıyoruz. Kadınların güçlenmeleri, ekonomilerin, toplumların ve dünyanın geleceği bakımından, yaşamsal önem taşıyor.

Çünkü sürdürülebilir kalkınmanın temel aktörleri kadınlar. 8 Mart 2011 tarihinden itibaren Türkiye’de yeni işe alımlarda eşit özelliklere sahip iki aday arasından kadın adayı tercih edeceğimizi açıkladık. Eczacıbaşı Topluluğu’nun CEO’su ve Spor Kulübü’nün de Başkan yardımcısıyım. Ama spor benim için farklıdır. Kişisel olarak her zaman sporla iç içeyim. Sadece voleybolu değil başka branşları da zamanım elverdiğince takip etmeye çalışıyorum. Ama kadın voleybolunun yeri elbette çok farklı. 20 yılı aşkın süredir kulüp yönetiminde görev alıyorum. Topluluk kuruluşlarındaki yönetim süreçlerini Spor kulübümüzde de uygulamaya özen gösteriyoruz.

Zaten yönetim kurulu üyelerimiz de, topluluğumuzda üst yönetici olarak görev yapan arkadaşlarımız. Hem spora olan ilgimi hem de yönetici sorumluluğumu dikkate alınca, maçları yakından takip etmemin çok doğal olduğunu düşünüyorum. En heyecanladığım maç ise 12 Mart 2015’te Zürih’te Volero Zürih ile yaptığımız maçtı.

Dörtlü finale katılabilmek için önümüzdeki son engel Volero Zürih’ti ve İstanbul’daki maçı 3-0 kazanmıştık ama Zürih’te büyük çekişme içinde geçen maçı 3-1 kaybettik. Puanlar eşitlendiği için altın sete geçildi. Kazanırsak dörtlü finaldeyiz, kaybedersek veda edeceğiz ve altın setin başında 5-1 geriye düştük. O anda neler hissettiğimi tahmin edebilirsiniz. Ama seti 15-12 kazanıp da dörtlü finale yükseldiğimiz anda yaşadığım sevinci, mutluluğu tarif etmem pek mümkün değil. Bizi Avrupa Şampiyonluğu’na götüren en büyük etkenlerden birinin de, o maçtaki mücadele gücü ve kazanma arzusu olduğuna inanıyorum.”

Faruk Eczacıbaşı: Kadınlarımızın yeri hep farklıdır

Voleybolda Avrupa Şampiyonu, Dünya Şampiyonu olduk... Bundan sonra daha güç görevlerimiz var. Oraya gelmek kadar dünyanın en üstünde kalmak da zor. Ama mücadeleden yılmayacağız ve aynı takım ruhuyla devam edeceğiz. Beni en çok gururlandıran şampiyon olmaktan daha çok bu atmosferi yaşayabilmek. Eczacıbaşı’nın yalnız takımıyla değil, takım ruhuyla, buradaki insanların yarattığı ruhuyla kendini dünyaya kanıtlaması. Kadın voleybolunun yeri bizde çok ayrı. Aslında biz kadınlarımızı her alanda çok farklı yerlerde görüyoruz. Biz 50 senedir kadınlarımızın başarılarına inandık ve destekledik. Yalnız kulübümüz değil Eczacıbaşı’nın bir örnek teşkil ettiğini düşünüyorum. Biz voleybol camiasında hep beraber çok farklı ve güzel bir atmosfer yaşıyoruz.

 

Bülent Eczacıbaşı:1999’daki ilk Avrupa şampiyonluğumuz unutulmaz

“Eczacıbaşı Spor Kulübü kurulduğunda, Faruk ve ben henüz ortaokul-lise çağlarındaydık. Aile adımızla bir kulübün doğuşunu heyecan ve coşkuyla izledik; tabii hemen ateşli taraftarlar olduk. Bir dönem başkanlık da yaptım, çok heyecanlandığım, unutamadığım pek çok maç var tabii, ama 1999 yılında kazandığımız ilk Avrupa Şampiyonluğu’nun yeri ayrı diyebilirim. O gün yaşadığımız coşkuyu, mutluluğu hiçbir zaman unutamam. Hem bizim hem ülkemiz için tarihi bir gündü. Hele ertesi gün tüm gazetelerde bizimle ilgili övgü dolu haberleri, başlıkları görmek büyük mutluluktu.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr