Türk edebiyatının büyük ustalarından 97 yaşındaki Vedat Türkali bir süredir tedavi gördüğü Yalova Devlet Hastanesi’nde dün sabah saat 06.00 sularında çoklu organ yetmezliği dolayısıyla yaşama veda etti. Acı haberi oyuncu kızı Deniz Türkali, Twitter’daki kişisel hesabından “Babamı Vedat Türkali’yi kaybettik” mesajıyla duyurdu.

Komünizmle tanışma

Sonradan ailenin asıl kökenini belirten Pirhasan soyadını alacak Vedat Türkali’nin asıl adı Abdülkadir Demirkan. 13 Mayıs 1919’da Samsun’un şehir merkezine uzak, yoksul mahallesi Kökçüoğlu’nda yaşayan ailesine üç kız çocuğun ardından, ilk erkek çocuk olarak katılır, Türkali. Onda Nâzım Hikmet’ten Necip Fazıl’a pek çok yazarla tanıştırıp ilk edebiyat heyecanını uyandıran, ilerici ortaokul öğretmeni olur. İlk siyasi fikirlerinin oluştuğu bu dönemlerde Kemalizmi savunur, Türkali. Samsun’da okuduğu lisenin ilerleyen yıllarında bir yandan Goethe’den çeviriler yapmaya, bir yandan da siyasi kitaplar okumaya başlar. Deyim yerindeyse müdavimi olduğu Gazi Kitaplığı ve orada tanıştığı arkadaşları aracılığıyla komünizmle tanışacaktır. Yoksulluğu her açıdan görüp yaşadığı, gelecekteki Vedat Türkali’nin formasyonunun tohumlarını attığı yıllardır bunlar.

Vedat Türkali'nin arşivlik cümleleri

Cezaevi yılları

Askeri öğrenci olarak İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirir. Aynı yıl, lisede tanıştığı ve ancak 2013 yılındaki ölümüyle hayatından çıkacak eşi Merih Baykal Pirhasan’la evlenir. Maltepe Askeri Lisesi ve Kuleli Askeri Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yaptıktan sonra, Türk Ceza Kanunu’nun 141. maddesinden 1951’de tutuklanır. 9 yıl ceza alır ve İstanbul’dan Adana’ya dek çeşitli cezaevlerinde yaşar. 7 yıl (1951-1958) sonunda koşullu olarak serbest kalmasının ardından verilen sürgün cezasını da İstanbul Şişli Karakolu’na aylarca her gün gidip imza vererek tamamlar.

Cezaevi sürecinin ardındansa, Rıfat Ilgaz’la Gar Yayınları’nı kurarlar ama Türkali bu işten sıkılır. O dönemde tanıştığı Yılmaz Güney ve Erol İnci aracılığıyla yeni bir dünyaya giriş yapar: Sinema. 1960’ta “Dolandırıcılar Şahı”yla ilk senaryosunu yazar. Eserlerine imza olarak seçtiği Vedat Türkali ismini de bu dönem sahiplenir. 1965’te ise “Sokakta Kan Var” filmiyle yönetmenliği dener. Senaryo yazarlığı, film yönetmenliği ve tiyatroyla uğraşır. 40’ın üzerinde senaryo yazar, üç film yönetir, tiyatro oyunları yazar.

55 yaşında ilk roman

Ancak asıl tanınması, 27 Mayıs 1960 Devrimi’ni hazırlayan aylarda aydınların bunalımını anlatan ilk romanı “Bir Gün Tek Başına”nın (1975), Milliyet Yayınları 1974 Roman Yarışması’nda birincilik kazanmasıyla olur. Aynı roman 1976 Orhan Kemal Roman Armağanı’na da değer görülür.

“141. Basamak” (1985) adlı tiyatro oyunu 1970 TRT Sanat Ödülleri Yarışması’nda Başarı Ödülü’ne değer görülür. Bu oyun 1987’de, “Bu Ölü Kalkacak” ise 1976’da İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda sahnelenir, ancak “Bu Ölü Kalkacak” oyunun sergilenmesi yasaklanınca sahneden kaldırılır. “Dallar Yeşil Olmalı” 1985’te yayımlanır. Yazdığı son tiyatro oyunu olan “Şeytanın Kaşık Oyunları” (2000) ise deprem konusunu işler. Vedat Türkali, Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) ve Barış Derneği yöneticilik ve üyeliklerinde bulunur. Aydınlar Dilekçesi ve Barış Derneği davalarından yargılanır. Türkiye Komünist Partisi eski üyelerinden Türkali, 2002 seçimlerinde DEHAP’tan aday olarak aktif siyasete de atılır.

Nobel adaylığı

Türkali, 2009’da Antalya Film Festivali’nde Yaşam Boyu Onur Ödülü’ne layık görülür. Ayrıca 1 Mayıs 2004’ten 1 Mayıs 2005’e kadarki bir yıl “Vedat Türkali Yılı” ilan edilir. Bu bir yıl, yaşayan bir aydına armağan edilmiş ilk yıl olma özelliğini de taşır... Oyuncu Deniz Türkali ile yönetmen Barış Pirhasan’ın babası, Deniz Türkali’nin kızı şarkıcı Zeynep Casalini’nin dedesi olan Türkali, bir benzeri asla gelmeyecek bir büyük usta. Bir dönem Türkiye adına Nobel adayı olarak gösterilen Türkali, edebiyat ya da sinemayla ilgilensin, ilgilenmesin, her göze, kulağa değmiş bir kalem. Her ne kadar “iyi bir şair olmadığını” söylese de, İstanbul’dan uzaktayken eşi Merih Hanım’a yazmış olduğu, sonradan Onur Akın’ın besteleyip Edip Akbayram’ın seslendirdiği “İstanbul” şiirini bilmeyen yoktur. O yüzden, salkım salkım tan yelleri estiğinde, mavi patiskaları yırtan gemileriyle, uzaktan “kavgamızın şehri” dediği İstanbul’u düşünürken Vedat Türkali; Türk ve dünya edebiyatı, komünistler ve sinema tarihi de onu özlemle, yazdıklarında arayacak kuşkusuz...

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr