“Okja”, Altın Palmiye adayı olmasına karşın bu ödülü alamayacağı dolaylı olarak açıklanan ilginç bir film... Festivalin ilk günü yapılan jüri basın toplantısında, bizzat başkan Pedro Almodovar, “Ben, filmlerimin büyük sinema perdelerinde gösterilmesini tercih ederim. Farklı izleme biçimleri getiren dijital platformlar, zenginleştirici bir yenilik ama, sinemaya gidip film izlemenin önüne ve yerine geçmemeli. Cannes’da Altın Palmiye alacak bir filmin, önce sinemalarda gösterilmeyecek olmasını düşünemiyorum bile...” dememiş miydi?

Bu konudaki tepkilerin, bir noktadan sonra amacına ters düşerek, hegemonya kurmasına haklı olarak karşı çıkılan Netflix ağı için iyi bir tanıtım kampanyasına dönüştüğü bile söylenebilir... Güney Koreli yönetmen Bong Joon Ho’nun Tilda Swinton’lu filmi “Okja”, Netflix’in önderliğinde kotarılmış uluslararası bir ortak yapım. Çevre ve hayvansever eksende seyreden içeriğiyle küresel vahşi kapitalizmi iğneleyici bir dille, acımasızca eleştiren Hollywood soslu, yarı ciddi güzel bir masal... New York cangılıyla, Güney Kore’nin güzelim yüksek dağları arasında gidip gelen hoş bir geniş kitle sineması örneği. Amerikan gıda sanayinin dev şirketlerinden birinin, genetik manipülasyonlar sonucu geliştirip bütün kıtalarda yetiştirdiği, su aygırı kadar iri süper domuzlardan birinin adıdır Okja... Kore’de, temiz dağ havasında sere serpe gelişip, özellikle yaşlı çiftçinin torunu küçük kızın katıksız sevgisiyle beslenen Okja, en büyük süper domuz yarışmasını kazanınca, madalya almak ve ‘bilimsel deneyler’den geçmek için New York’a götürülür... ‘Hayvanlar Özgürlük Cephesi’ aktivistleriyle küçük kızın elbirliği, sevimli süper domuzu son anda sosis olmaktan kurtarır. Okja’nın memleketinin doğal cennetine geri dönebilmesi, aktivistlerin kararlığından çok, küçük kızın ticari kurnazlığı sayesinde mümkün olur. Küreselleştikçe vahşileşen, acımasız kapitalizme, ne insan ne de hayvan haklarından söz etmek nafiledir; anladıkları tek dil ticari çıkardır. Her süper domuzun bir fiyatı vardır; satın alınabilir!

Jürinin Amerikalı üyesi Will Smith “Çocuklarım haftada iki kere sinemaya giderler, ayrıca evde de film izlerler. Netflix gençlerin sinemaya gitmelerini engellemiyor. Tersine yararları var; bu ağ olmasaydı, çocuklarım bu kadar çok yabancı film izleyemezlerdi” derken kuşkusuz haklı. Önemli olan, sinemada ya da televizyonda önümüze gelen filmler arasında iyi seçim yapabilmek değil mi? Bu seçim hakkının izleyiciye en geniş biçimde, özgürce tanınması, kuşkusuz daha da önemli...

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr