AÜ Gerontoloji Bölümü Başkanı Doç. Dr. Özgür Arun, Türkiye’nin demografik yapısını Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileriyle değerlendirdi. Önümüzdeki yüzyılda Türkiye’yi bekleyen riskler ve fırsatlar olduğunu belirten Doç. Dr. Arun, Türkiye’nin dünyanın en hızlı yaşlanan ülkesi olduğunu vurguladı. ’Yaşlanma hızı’nın bir ülkedeki yaşlı nüfusun iki katına çıkması için geçen süreye dendiğini aktaran Doç. Dr. Arun, Fransa’nın 115 yıl, Almanya’nın 85 yıl geçirdikten sonra yaşlı nüfusunun iki katına çıktığını kaydetti. Doç. Dr. Özgür Arun, Türkiye’nin ise bu süreci 15 yılda geçirdiğini dile getirdi.

ZENGİNLEŞEMEDEN YAŞLANIYORUZ

Türkiye gibi ülkelerde kısa sürede yaşlanmanın hem riskleri hem fırsatları olduğunu dile getiren Doç. Dr. Arun, yaşlanmanın kötü bir durum olmadığını, refah ülkelerine bakıldığında hepsinin yaşlı nüfuslu olduğunun görülebileceğini anlattı. Yaşlanmalarına rağmen zenginleşme nedenlerinden birinin yaşlanma hızının düşüklüğü olduğunu belirten Doç. Dr. Arun, Türkiye’nin riskini ise zenginleşemeden yaşlanma olarak ifade etti.

BİR KEREYE MAHSUS TARİHİ FIRSAT

Hızlı yaşlanmanın bir fırsatı da olduğunu dile getiren Doç. Dr. Arun, şöyle konuştu:

"Türkiye’nin aktif nüfusu (15-64 yaş aralığı), 2040 yılına kadar bir defaya mahsus olmak üzere en yüksek rakama ulaşacak. Çalışan, üreten nüfusu, Türk toplumunun tarihinde bir kereye mahsus olmak üzere en yüksek sayıya ulaşacak. Eğer üretken nüfusu üretime dahil edebilirsek o zaman Türkiye de ilerlemiş sayılı ülkelerden biri olabilir. Ama bu nüfusu üretime dahil edemezsek Türkiye toplumu tarihinde hiçbir zaman bu şansı yakalamayacak. Buna demografik fırsat penceresi deniyor. Türkiye için demografik fırsat penceresi açık. Yani yetişkin nüfusunu üretime dahil edebilecek zamanı var. Ama 2040 yılında bizim için bu pencere tamamen kapanacak. Önümüzdeki yaklaşık 20 yılda bu aktif nüfusu üretime dahil edip üretkenliğimizi artıramazsak daha sonra böyle bir aktif nüfusa bir daha sahip olamayacağız."

İDEALİ 7’YE 1, TÜRKİYE’DE 2’YE 1

Doç. Dr. Özgür Arun, dünyada ekonomik sistemin aktif nüfusa göre şekillendiğini söyledi. Türkiye’nin zihin ve kol gücü çok yüksek bir yaş grubuna göre ekonomik tasarımı olduğunu belirten Doç. Dr. Arun, 15-64 yaş grubunun çalışarak yaşlıya ve çocuğa baktığını açıkladı. Bu sistemde ideal rakamın, ülkenin zenginleşmesi için 7 kişinin çalışıp 1 kişiye bakması olduğunu aktaran Doç. Dr. Arun, Türkiye’de bu rakamın 2 kişinin çalışıp 1 kişiye bakması şeklinde olduğunu söyledi.

AKTİF YAŞLANMA POLİTİKASI YOK

Doç. Dr. Özgür Arun, "Büyük bir aktif nüfusumuz var. 2040 yılına kadar da artacak. Bu nüfusu çalışmaya dahil edebilersek ülke rahatlayacak. Bu sağlanırsa ülke çağ atlayacak. Aslında üretime dahil edebilecek yapıya sahibiz. Aynı zamanda risklerimiz de var. Bizim aktif yaşlanma politikamız yok. Bu politikamız olmadığı için kadınları üretime dahil edemiyoruz. Avrupa’da en düşük kadın istihdamı bizim ülkemizde. Kadın evde birine baktığı için üretime dahil edilmiyor" diye konuştu.

GÜNEY KORE’NİN PATENT SAYISI 4 BİN, TÜRKİYE’NİN 70

Türkiye’nin Güney Kore ile İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra aynı dönemde modernleşmeye başladığını hatırlatan Doç. Dr. Arun, şu anda Güney Kore’nin ABD’deki patent sayısının 4 bin, Türkiye’nin ise 70 civarında olduğunu kaydetti.

ORTADOĞU-BALKANLARDA OKUMA BİLMEYENLERİN YÜZDE 70’İ TÜRKİYE’DE

"Nereye yatırım yapacağımızı iyi bilmemiz lazım" diyen Doç. Dr. Arun, eğitimin bunlardan en önemlisi olduğunu aktardı. Türkiye’de okuma yazma bilmeyenlerin sayısının nüfusun yüzde 6’sını oluşturduğunu açıklayan Doç. Dr. Arun, "Bu çok büyük bir rakam. 100 yıllık bir cumhuriyetin artık böyle şeylerle uğraşmaması lazım. Ortadoğu ve Balkanlarda okuma bilmeyenlerin yüzde 70’i Türkiye’de. Bu bizim için önemli bir eksiklik. Yaşlılarda okuma bilmeyenlerin oranı yüzde 40’lara çıkıyor. Yaşlı kadın söz konusu olduğunda bu rakam yüzde 55’e çıkıyor. Dolayısıyla 30 yıl sonrasını planlıyorsak eğitim imkanlarından yararlanamayan bir bireyin ülkemizde olmaması lazım" dedi.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr