Üzerimize sıçrayan kanla büyümek zorunda bırakılan iki şairin, Behçet Aysan ve Metin Altıok’un çocuklarıyız biz. Babalarımız yakıldığından beri ne kalbimizi soğutmayı başarabildik ne de yaşadığımız coğrafyada siyasal İslamın palazlanmasının önüne geçebildik. Her gün katmerlenen yeni acılarla yıkanıyor, “bu son olsun” diyor ama Suruç’tan Atatürk Havaalanı’na bitmeyen katliamların hemen yanıbaşında sadece nefes almak için çırpınıyoruz.

Belki de artık soluk bile alamadan yeni yaşama, birilerinin dindar ve kindar nesil yaratmak uğruna yeniden inşa ettiği Türkiye’ye gözümüzde yaşlarla bakıyoruz. Payımıza düşen taziyelerin içinden geçen bir ömürmüş meğer. Bir ağız vişne dolusu gülebilirdik oysa. Birbirimize acılarımızı almak istercesine sarılmak yerine, yalnızca mutlulukla bakabilirdik.

Cinayetler, katliamlar ülkesi olmazdık o zaman. Ardı sıra patlayan bombalar arasında yakınlarımızı aramak telaşına kapılmaz, yüzü toprağa düşen insanlarımızın fotoğraflarına umutsuzca bakmazdık. Siyasi cinayetlerde “cezasızlık” olgusunun yerine gerçek anlamıyla “yargılama” sağlanabilseydi ezber ettiğimiz bir hikâyenin içine gömülmezdik. Behçet Aysan’ın “aynı gökyüzü / aynı keder/ değişen bir şey yok hiç/ ölüm hariç” dizelerinde yaşamayı seçmezdik.

Gülümseyen katiller

Ne acı ki, bize dayatılan hikâyede, Yusuf Ekinci’nin katillerinin müebbet hapisle tutuksuz yargılanmasını, Hrant Dink davasında hak ve hukukun ayaklar altına alındığı o duruşma salonlarını, öfkeye ve umuda kesmiş haykırışları duyduk. Zulmü duyduk o sözlerde... O sözlerde yıllardır kırmızı bültenle aranmasına rağmen yakalanamayan, hatta onlara ehliyet, evlilik cüzdanları verilen tetikçilerimizin umursamazlığını duyduk.

Yargılamalara rağmen birkaç yıl sonra gülümseyerek gazetecilere poz veren katillerimizin bizde bıraktığı yürek burkulmasını duyduk. İlhan Erdost, Ümit Kaftancıoğlu, Musa Anter, Metin Göktepe, Turan Dursun ve birçok siyasi cinayet davasındaki kimsesizliği duyduk.

Faili meçhul kalan canlarımızın, Sabahattin Ali’nin, Muammer Aksoy’un, Bahriye Üçok’un toprak altından, “artık yeter, daha fazla ölüm olmasın” diyen haykırışını duyduk! Sivas davasında zamanaşımı kararının çıktığı gün gözü yaşlı annelere gaz bombaları atılmasının derin sızısını duyduk!Gezi’de gencecik çocuklarımızın üstüne salınan kızılca kıyametin ve dehşetin acısını duyduk! Tahir Elçi’nin saniyeler içinde yok edilmesinin şaşkınlığını, kızgınlığını duyduk! Şimdi de bir aydan fazla zamandır nerede olduğunu bilmediğimiz Hurşit Külter’in ailesinin yaşadığı ıstırabı duyuyoruz.

Yanıtsız sorular

Biz sürekli sorular sormaktan yorulduk. Ama yorgunluğumuz soru sormamızdan değil, yanıtsız kalmamızdan... Çok değil iki gün önce görülen Sivas Davası’nda hakkında yakalama kararı bulunan sanıklardan birinin, avukatımız Şenal Sarıhan’ın bürosunda aranmak istenmesi size ne hissettirir?

Bir kere daha sizinle adeta dalga geçilmek istendiğini bütün hücrelerinizde duyumsamaz mısınız? Ya da ciddiyetsizliğin korkunç sancısıyla yanıp tutuşmaz mısınız? Söyleyin, ne yaparsınız? Peki Anayasa Mahkemesi’ne taşıdığımız Sivas’ın zamanaşımı kararına bakacak hâkimlerden birinin katillerin avukatlığını üstlendiğini bilerek nasıl yaşarsınız?

Ne de olsa Sivas davasında katillerin avukatlığını üstlenmek AKP iktidarında birilerinin kariyerine kariyer katıyor diye kenara mı çekilirsiniz? Yoksa bizim gibi inadına “adalet”in yerini bulacağı gün için dudaklarınızı kanatarak mı beklersiniz? Metin Altıok gibi “sorular sordum sormamam gereken/ suçum büyük ve tahammüden” diyerek olgunluğun o gürül gürül akan ırmağında mı yıkanmak istersiniz?

Daha kaç kişi?

Ey babalarımızı yakanlar, katiller, onların işbirlikçileri ve işverenleri... Yirmi üçüncü yılınız kutlu olsun. Halen zafer sizindir. Biz yirmi üç yıldır aşağıdayız... Sizse yukarıda... Yirmi üç yıldır biz hep kaybettik, siz ise kazandınız. Sivas’ta yaktıkları oteli, “yak ula yak”, “Allahın ateşi bu” çığlıklarıyla çocuklarına izlettiren babalar...

Müsterih olun. Sırtınızdaki evlatlarınız şimdi siyasal İslamın pençesinde masumları katlediyorlar. Hani otelin önünde attığınız sloganlar var ya... “Yaşasın şeriat!”, “Cumhuriyet Sivas’ta kuruldu Sivas’ta yıkılacak!”... Ülkemiz bir rejim değişikliğine sürükleniyor. Siyasal İslamcılarla her türlü çıkar işbirliğine giren yapılar... Sizin de kutlu olsun yirmi üçüncü yılınız. Daha kaç kişinin mezarlık anmasında buluşturacaksınız bizi, bilmiyoruz. Tek bildiğimiz, inadına, bir gün, son sözü söyleyecek taraf olma beklentimizdir. O kadar!

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr