Mecidiyeköy durağından metrobüs hattına binerek, Beylikdüzü yönüne doğru hereket ediyoruz. Bindiğimiz an karşımıza bize peçete satmaya çalışan Hüseyin El Casim çıkıyor. Casim’le konuşmak biraz zor oluyor, çünkü zabıtaya yakalanma kaygısı yaşadığı için bir yerde durup konuşmak istemiyor. 12 yaşındaki Hüseyin El Casim metrobüsün çarpması sonucu 7 arkadaşının ağır yaralandığını söylüyor. Ve ekliyor: “Metrobüsün altında kalmaktan korkuyorum ama çalışmak zorundayım...” Hüseyin, Gaziantep’ten 10 gün önce gelmiş İstanbul’a. İstanbul’da yaşayan tanıdıklarından metrobüs hattında peçete satabileceğini öğrenip hemen işe başlamış. İlk olarak Antep’e yerleştiklerini söyleyen Hüseyin, oradaki yaşantısını şu sözlerle anlatıyor: “Babam hasta çalışamıyor. Bir abim var. O Beyrut’ta birini öldürdüğü için şu an orada. Antep’te, çöplerden plastik ve kâğıt toplayarak para kazanıyordum. Yetmedi kazandığım para, buraya gelmek zorunda kaldık.” Kendisinden küçük 6 kardeşi daha olduğunu belirten Hüseyin, “İstanbul’a gelince bir dükkân kiraladık. Tek odalı. 9 kişi orada yaşıyoruz. Burada peçete satarak, kazandığım parayı babama veriyorum. O ise evin ihtiyaçlarını karşılıyor” diye konuşuyor.

'GÖZÜMÜN ÖNÜNDE KAFA KESTİLER'

Suriye’nin El Bab bölgesinde yaşadıklarını söyleyen Hüseyin, IŞİD’in köylerini işgal etmesinin ardından yaşadıklarını anlatıyor. O anlattıkça biz bir çocuk nasıl bu kadar büyük bir travma yaşabilir diye düşünüyoruz... İşte o cümleler: “IŞİD köyümüze saldırdı. Sonra kadınlar çarşaf giymeye başladı. Bir kuzenimin yolda yürürken peçesi açıldı. Yüzünü gören IŞİD üyeleri ona el koydu. Onlar gelince, namaz kılmak zorunlu hale getirildi. Bir gün namaza gitmediğim için onlar tarafından işkenceye uğradım. Küçük yaşımıza aldırmadan gözümüzün önünde insanların kafasını kestiler...” Hayallerinin yok olduğunu, tek isteğinin okula gitmek olduğunu söyleyen Hüseyin’i de yanımıza alarak yine metrobüse biniyoruz. Bizimle muhabbet ederken, müşterilerini de kaçırmak istemiyor. Peçete satmaya devam ediyor. Bir anda Hüseyin’i yanımızda gören Suriyeli 10 kişilik bir çocuk grubu çevremizi sarıyor. Okmeydanı metrobüs durağında onlarla beraber inip, muhabbet etmeye çalışıyoruz. Onlara soru sorabilmenin bir şartı var: Peçete satın almak!.. Onlar için önce müşteriyiz, sonra gazeteci. Elimizdeki fotoğraf makineleri ilgilerini çekiyor. “Beni de çek, beni de çek” diyerek boynumuza sarılıveriyorlar.

'ARKADAŞLARIMIZA METROBÜS ÇARPTI'

Aralarında 4 yaşında bir çocuk var. O kadar ürkek ki. Onun olmasa da ondan iki yaş büyük abisi Ahmed ile konuşuyoruz. Ahmed soyadını hatırlamadığını söylüyor. Biraz utangaç, bir o kadar sevimli... “Ne kadar da küçüksün sen” diyoruz ama Ahmet’in yaşına itirazı var. “Kocaman oldum” diyor. Halep’ten 2 yıl önce göç etmişler İstanbul’a. Gelir gelmez abilerinin elini tutarak çalışmaya başlamış. Şimdi kendi 6 yaşında ve 4 yaşındaki kardeşinin elini tutarak, işi ona öğretme çabasında. Ahmet, hızla geçen metrobüslerden bir anda korkuyor. Metrobüsün çarptığı arkadaşlarından söz etmeye başlıyor. Tek tek isimlerini sayarak şu sözleri aktarıyor: “Çok arkadaşımıza metrobüs çarptı ama ölmediler. Bazen çok hızlı geliyor. Yapacak bir şey yok.” Okula hiç gidemediğini öğrendiğimiz Ahmet, okulun nasıl bir yer olduğunu dahi bilmiyor.

'ZAPITALAR BİZİ YAKALARSA KESİN DÖVERLER'

Küçük kız çocuğuna ilişiyor gözüm. Elinde cep telefonu. Birileri ile konuşuyor. Şaşkınlık içerisinde bakıyorum. Sonra yanıma geliyor. Konuşmaya başlıyoruz. İsmi Fatma Şeyh. 10 yaşında Fatma. Halep’ten göç etmişler. Fatma IŞİD köylerine saldırdığında ikinci sınıf öğrencisiymiş. En çok okula gidememenin kendini üzdüğünü söyleyen Fatma, “Öğretmen olmak istiyordum. Buraya gelmek zorunda kaldık. Okula gidemiyorum. 10 kardeşiz. Annem çocuk bakıyor. Babam hasta yatıyor” diye konuşuyor. Fatma’nın elindeki telefon tekrar çalıyor. Fatma bir başka çocuğa telefonu vererek, “Baban arıyor” diyor. Telefonu ailesinin mi verdiğini soruyorum. Fatma, “Telefon sadece bende var. Biz hep yan yanayız. Diğer arkadaşların ailesi de buradan arayıp, konuşuyor” diyor. Evlerinin nerde olduğunu sorduğumda ise, Fatma evinin adresini bilmediğini, bir durakta inip yürüdüklerini aktarıyor. Fatma da diğer çocuklar gibi tedirgin. Tedirginliğinin nedenini soruyoruz. Onun korkusunun sebebi zabıta. Korkusunu ise şu sözler ile anlatıyor: “Biz peçete satarken bizi yakalarlarsa dövüyorlar. Onları görünce koşarak kaçıyoruz. Bir keresinde bizi bir arabada dövdüler.” Bayramda ne yapacaksınız diye sorduğumda ise tüm çocukların cevabı aynı: “Bayramda daha çok peçete satılıyor, çalışacağız.”

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr