Nâmı diğer Sulukule... Bellerine kadar uzun saçları gür mü gür, iri siyah gözlerinde sürme, salına salına çeşmeden su almaya giden Roman kızları... Her köşede başka bir oyun havası, göbek atanlar, kapı önlerine oturmuş fal bakan yaşlılar... Romanların her günü bayram gibi, bir de hıdrellez yaklaştı mı sokaklarda cümbüş başlıyor. Gün saymaya başlayan bekâr kızlar ya da evlenmiş ama daha çocuğu olmamış yeni gelinler gül ağaçlarının dibine dileklerini yazacaklar. Belki taştan, daldan ya da topraktan bebek, araba, ev çizecekler... Ağaç dallarına çaput bağlayacaklar dilekleri gerçek olsun diye... Akşama büyük Sarmaşık Sokak’ın ortasında ateş yakacaklar. Herkes üstünden atlayacak, tüm hastalıklar ateşte kalsın diye... Bu anlattıklarımı Sarmaşık Sokak’ta rastladığım yaşlı bir Roman kadından dinledim. Çünkü artık Sulukule’nin eski sokaklarının yerinde yeller esiyor.

Önce yap sonra içine yerleş

Karagümrük Sarmaşık Sokak’tan içeri giriyoruz. Kapı önlerinde oturan yaşlılar, koşturan çocuklar, halı yıkayan kadınlar, köşede rakı sofrasını kurmuş delikanlılar... Eski Sulukule sokaklarını aratmayan cıvıl cıvıl bir yaşam gibi görünse de arkası karanlık... Burada yaşayan Romanlar, Karagümrüklülerin deyimiyle ‘apaçi’... Geçim kaynaklarını kolay yoldan kazanmayı tercih eden bugünün Romanları gasp yoluyla ve yabancı madde üreterek parasını kazanıyormuş. Bu durumdan oldukça rahatsız olan Karagümrük sakinleri “akşam saatlerinde köşe başlarında kendinden geçmiş gencecik çocuklar görüyoruz. Karanlık olunca dışarı çıkmaya korkuyoruz” diyor. Hemen hemen her gün polis baskınlarının yapıldığı Sarmaşık Sokak’ın bir bölümü tel bir örgüyle kapatılmış... Yeni yapılan Sulukule Konutları buradan başlayıp Sarmaşık Sokak’tan açılan diğer sokaklara, surların oraya kadar uzanıyor. Evlerde çok az kişi yaşıyor. Sulukule’deki tarihi evler ise yıkılmamış, restore edilmiş. Yine buranın sakinlerinden öğreniyoruz ki yavaş yavaş dolan evlere taşınanlar belediyenin yüksek kademeli memurlarıymış. 50’ye yakın konutu kendilerine ayıran bu kişiler, sessizce konutlara yerleşiyor ve buraya taşındıkları anlaşılmasın diye belediye arabalarıyla site içine bile girmiyorlarmış.

Belediye çalışanlarının konutlara yerleşmesini Karagümrük’ün 30 yıllık muhtarı İsmail Altıntoprak’a da soruyorum. Cevap çok net: “Görüyoruz ki daha önce planı yapılmış, alınan alınmış.”

Bölgenin yerlisi olan Romanların uzun yıllar önce buradan ayrıldığını söyleyen Altıntoprak, buradan gideli uzun yıllar oldu, bir rant davası yaşandı” diyor ve ekliyor: “Kızları güzel, erkekleri tam bir Roman erkeği; yanağında beni dudağının üstünde ince bir bıyık, yana yatık saçlarıyla işte bu Romanlar 1966 yılında buradan gittiler. O dönemlerde burada iki grup Roman yaşadı; bir Sultanmahalleli, bir de Sulukuleli. Sulukuleliler müzisyenlik ve dansla geçinirdi. Diğerleri de apaçi; silah ve bıçak zoruyla tehdit ederek geçinirdi. Daha sonra dışarıdan, Gaziantep’ten, Çanakkale’den, Edirne’den, Keşan’dan gelen yabancılar burada kökleşti. Şimdi onlar Sulukuleli havasında ama Sulukuleli yani ‘Kuleli’ değil” diyor.

Aya Dimitri Kilisesi

Muhtar İsmail Altıntoprak, “vaktiyle buranın nüfusu yaklaşık bin kişiydi. Bunların 750’si Rum ailelerden oluşurdu. Arkadaşlarım Petro, Agop, Aleks... Başka semtlere gittiler. Burada oluşan yobaz kesimden kaçtılar” diyor.

Demir bir kapı zili çalıyoruz. Kapıyı oranın 27 yıllık görevlisi Georgia açıyor. Güler yüzlü, tatlı dilli Georgia bizi içeri davet ediyor. 27 yıl önce Hatay Antakya’dan buraya gelen Georgia iki oğlunu burada okutmuş ve evlendirmiş. Gelinleri Kete ve Helen... Yaklaşık 750 yıllık kiliseyi bize gezdiren bu tatlı Rum aileden öğreniyoruz ki hâlâ çok az sayıda da olsa Karagümrük’te Rum aileler yaşarıyormuş.

Eskiye özlem

Vaktiyle birçok sanatçının da yaşadığı Karagümrük’te eski halk gelenekleri devam ettirilmeye çalışılıyor. Altıntoprak, her yıl ‘hıdrellez’i eskisi gibi yaşadıklarını söylüyor ve ekliyor: “Karagümrük’te ateşi biz yakıyoruz. Ne biçim Roman bunlar anlamadım. Hıdrellez’i böyle mi kutluyorsun?! Ateşten atlayacaksın... O kadar yabancılaşmışlar ki; bazıları camdan bakıyor, yangın mı çıktı diye. Bağırıyorum ‘Hıdrellezzz’ diye. N’oldu bu insanlara anlamadım gitti. Varsa yoksa tak takkeyi camiye. Mani olan mı var, engel mi var? Gülmeyi, eğlenmeyi de unutma. Biz Roman olmamamıza rağmen yaşatmaya çalışıyoruz eski gelenekleri. Romanlar da ‘ben Roman değilim’ diye geziyor”. Gençliğinde ellerinde zillerle göbek ata ata mahalleye gelen Romanlar olduğunu söyleyen Altıntoprak, “Bir yerlerde dans edip para kazanmış, dans ederek gelirlerdi. Hemen evin önünde mangalını yakar, iki tek atar, evde son ses müzik sabaha kadar oynarlardı” diyor.

“Bizim evin bahçesinde oturduğumda Topkapı Sarayı’nı, Ayasofya’yı görürdük. Trenin sesini, vapurun sesini, kilisenin çanını duyardık. Şimdi apartmanların beşinci katından bakıyoruz, zor görüyoruz. Hıdrellez’de darbukalar, akordionlar çalardı. Kahkahalar sokaklarda yankılanırdı. Eski gelenekler güzeldi ama insanlar da güzeldi...” Bu sözlerse 80’ine merdiven dayamış Karagümrüklü Evşen Teyze’ye ait... O da tıpkı yerli Karagümrüklüler gibi eskileri özlemle anıyor.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr