Rodos’un hakkını günübirlik bir Cruise gezisinde vermek mümkün değil. Koylarını ve Lindos şehrini görmeden sadece şehir merkezini görmek, Rodos’u gördüm demek için yeter mi dersiniz? Tabii ki yetmez! Rodos Adası’nın hakkı en az 3-5 gün. Araba kiralayıp her koyunda denize girmeden, şehirlerini gündüz ve gece ayrı ayrı gezmeden adadan ayrılmak, Ada’ya büyük haksızlık etmek demek olur benden söylemesi!

Ege Denizi’ndeki On İki Adaların en büyüğü olan Rodos Adası, Marmaris’e oldukça yakın olmasından dolayı hem Türk turistlerin hem de Marmaris’e tatile gelen yabancı turistlerin yaz aylarında vakit geçirmekten büyük keyif aldıkları bir yer. Ulaşım kolay, Ada da güzel olunca, sıcak havalarda Ada’ya akın akın insan gidiyor.  

Elbette ki Rodos’u Rodos yapan tek şey koyları değil. Rodos Adası’nın tarihi çok eskilere dayanıyor. Neolitik zamanda Adada yaşam olduğu biliniyorsa siz düşünün artık kaç yüz yıldır bu adada hayat var! Milattan önce Minoanlar, Dorianlar, Pers İmparatorluğu ve Büyük İskender tarafından ele geçirilen Ada, sonrasında Roma İmparatorluğu’nun kontrolü altına girmiş. Zaman ilerledikçe Ada pek çok kuşatmaya tabi kalmış. Emeviler ve Bizanslıların ele geçirdiği Ada, Tapınak Şövalyelerinin Ada’ya demir atmasıyla bambaşka bir döneme de geçmiş. Osmanlı İmparatorluğu Ada’yı kuşatana kadar uzun bir süre Tapınak Şövalyelerinin egemenliğinde kalan Ada’nın şu anki görünümüne bu süre zarfında kavuştuğu biliniyor. Kanuni Sultan Süleyman’ın Ada’yı Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katmasıyla 400 yıllık Osmanlı hakimiyeti sürecinde de Ada’ya önemli eserler kazandırılmış olsa da, tapınak şövalyelerinin arkalarında bıraktıkları Adanın bel kemiğini oluşturuyor diyebiliriz. Osmanlı’nın dağılma sürecinde İtalyanların eline geçen Rodos Adası, yasal olarak 1947 yılından beri Yunanistan Hükümeti’nin Adası olarak tatilcilere kapılarını açıyor.

Rodos Adası’nda gezilecek yerlere Ada’nın merkeziyle başlayalım.

Ada Merkezi, yıllar süren farklı medeniyetlerin egemenliklerinin izlerini bir arada bulabileceğiniz bir yer. Mandraki Limanına tekneyle girerken yel değirmenleri ve yerinde yeller esen Antik Dünyanın Yedi Harikasından biri olan Rodos Heykelini simgeleyen iki geyik heykeli dikkat çekiyor. Antik çağın en önemli yapıtlarından biri olan Rodos Heykeli yerinde durmasa da, hikayesi ve simgesi tüm adaya yayılmış durumda. Heykel, Rodos Adasının ilk sakinlerinden Dorlar zamanında yapılır. Güneş tanrısı Helios’a inanan bu denizci kavim, adayı kültürel olarak oldukça zenginleştirip bir kültür merkezi konumuna getirirler. Kazandıkları savaşların zafer anıtı ve Tanrılarına şükranlarını sunmak için ise limana Helios’un heykelini yaparlar. 32 metre yüksekliğindeki, adayı koruduğuna inanılan bu tunç heykel 50 yıl ayakta kaldıktan sonra depremde yıkılarak yok olur. New York’taki Özgürlük heykelinin Helios’un heykelinden ilham alınarak yapıldığına inanılmakta! Eğer öyleyse arkasında sadece bir efsane değil bir de dikili taş bırakmış Dorlar. Heykelin ayaklarının bastığı düşünülen yerlerde bugün Elefos ve Elefina adlı iki geyik heykeli görülüyor. Mandraki Limanından, Aziz Nicholas Kalesinin surlarının yanından Rodos Adası’na doğru gemiler süzülerek giriyor. Aziz Nicholas Kalesi tüm görkemiyle günümüzde deniz feneri olarak hizmet vermeye devam ediyor. Her ne kadar Rodos Heykeli yerinde durmasa da, hem kalenin ihtişamlı görüntüsü hem de geyik heykelleri arasında limana girmek, Rodos’un size sunacaklarının tahmin ettiğinizden daha fazla olduğunu anlamanıza yetiyor.


Rodos Adası, şehir merkezindeki görkemli kalesiyle şehri ikiye ayırıyor. Eski Şehir, birbirinden endamlı kapılardan girilebilen kalenin içine kurulmuş. Kalenin dışındaki otellerin bulunduğu bölüm ve sonradan yerleşilen yerler ise yeni şehir olarak adlandırılıyor. Oldukça yüksek duvarlarıyla insanı büyüleyen surlarıyla pek çok saldırıya direnebilmiş olan kalenin içine girdiğinizde karşınıza Rodos’a dair pek çok şeyi bir arada bulabileceğiniz Eskişehir çıkar. Tapınak şövalyelerinin şehri ele geçirdiğinde yeniden yapılandırılan şehrin bugüne kadar direnen yapısı, ortaçağ kentleri arasında en iyi korunan şehir olmasıyla da dikkatleri üzerine çekiyor. Kalenin kapısından girince labirent misali iki yüzden fazla ara sokakta kaybolarak gezerken gördüğünüz pek çok şeyin Avrupa’nın en iyi korunmuş ortaçağ kentine ait olduğunu bilerek gezmenin keyfini çıkarın…

Aslında Rodos’un kalbinin Eski Şehirde attığını söylersem abartmış olmam. Avrupa’daki pek çok şehirde olduğu gibi, tarihi yapılarla restoranlar burada da iç içe geçmiş durumda. Arnavut kaldırımı sokaklarındaki harika restoranlarda yorgunluk atarken, ışıl ışıl mağazalarından da gece geç saatlere kadar alışveriş yapmak mümkün. En cıvıl cıvıl yeri olan Hipokrat Meydanının keyfi güneş battıktan sonra ise bir başkadır.

Socratous Caddesi, Eski şehrin en bilindik caddelerinden biri. Burada yer alan ve adanın en değerli yapılarından biri olan Kanuni Sultan Süleyman Camii, adanın fethinden sonra Pargalı İbrahim Paşa tarafından padişah için yaptırılır. Caminin hemen karşısında yer alan Hafız Ahmet Ağa Kütüphanesi, yaklaşık 1200'ü el yazması 2500 eseri barındırdığı için Yunanistan'ın da en önemli kültür miraslarından biri olarak da kabul ediliyor. En eski kitapların yaklaşık 900 yıllık olduğu tahmin edilen kütüphanedeki en önemli eser ise, daha önce çalınıp İnterpol tarafından bulunan, yazımı 53 yıl süren 615 yıllık Kuranı Kerim.  Yine bu caddede yer alan bir diğer önemli yapı ise 1851 yılından beri ayakta duran saat kulesi.

Rodos Eski Şehirde görülecek pek çok yapının arasında, yaklaşık 450 yıllık Mustafa Paşa Hamamı, İbrahim Paşa Camii, Türk Mahallesinde bulunan 300 yıllık Türk kahvehanesi gibi Osmanlı döneminden kalan yapılar bulunuyor. Ama Adanın benim şehir merkezinde gezmekten en keyif aldığım yer ise Şövalyeler Caddesi ve Grand Master’s Palace – Büyük Üstatlar Sarayı oldu. Rodos Eski Şehrin en değerli yapısı olan Büyük Üstatlar Sarayına giderken kullandığımız yol olan Şövalyeler caddesinde sıcak tepedeyken tırmanmak çok akıl işi olmasa da, insan saraya vardığında tüm o yorgunluğu atmış oluyor. Şövalyelerin toplandıkları, misafirlerini ağırladıkları bu binalar, 14.yüzyılda yapılmış olmasına rağmen, oldukça bakımlı bir şekilde yerinde duruyorlar. Sokağın duvarlarını Şövalyelerin armaları süslüyor. Şu anda bu binaların pek çoğu müze ve ya konsolosluk binası olarak kullanılıyor.

 
Osmanlının adayı ele geçirdiği sırada 650 şövalyeden sadece 180'i sağ kalmış ve Malta'ya gönderilen şövalyeler Malta Şövalyeleri olarak varlıklarını sürdürmüşler.
Malta tarikatı, bugün kendine ait topraklara sahip olmasa da bir yardım kuruluşu olarak devletler tarafından tanınmakta. İşte bu hala günümüzde varlığını sürdüren tarikatın Rodos Adası’na bıraktığı en büyük miras Grand Master’s Palace olur. 14.yüzyılda St.John’un yaptırdığı saray, kilisenin deposundaki cephaneliğin patlamasıyla ciddi bir hasar alır. 1930’ların sonunda yeniden yapılan saray, günümüzde de bakımı düzenli olarak yapılarak korunuyor. Saray, Rodos Eski Şehrin en tepesinde harika bir manzaraya hakim.

Zamanında şövalyelerin idari merkezi olan saray, şu anda harika bir müze olarak hizmet veriyor. Saray’da Kos Adası’ndan getirilen mozaikler görülmeye değer. Sarayın toplantı odalarındaki işlemelerdeki detaylar büyüleyici. Kapıdan girdiğiniz an bir zaman makinasıyla ortaçağa gitmiş hissine kapılıyorsunuz.

Saraydan çıktığımızda hemen yanındaki Odos Orfeos Caddesi, manzarasıyla, ağaçların gölgesinde resim yapan ressamların caddeye kattığı enerjiyle adeta bir sanat sokağı görüntüsünde. Günün yorgunluğunu atmak için burası biçilmiş kaftan doğrusu.

Ada merkezinin en görülmesi gereken yapılarından biri, Şövalyeler Caddesinin girişinde bulunan Rodos Arkeoloji Müzesi. Her şehrin gezmek için ciddi zaman ayrılması gereken müzeleri vardır. Paris Louvre, Viyana Askeri Müze ve Berlin Bergama Müzesine 5’er saat ayırmıştık mesela. İşte Rodos Arkeoloji Müzesi de, Ada’nın vakit ayırmaktan pişman olmayacağınız yerlerinden. Aslında 1440 yılında Şövalyelerin hastane olarak yaptırdığı bu bina, Adadan tarih boyunca pek çok kültürün geçmesinden dolayı oldukça değerli eserleri barındırıyor. Rodos ve Lindos şehrindeki akropollerden bulunan heykeller ve en değerli parçalar bu müzede sergileniyor. Adanın Milattan Önce başlayan tarihsel sürecindeki her döneme ait eserlerin sergilendiği müze, Rodos’un adeta tarih kitabı hizmetini veriyor aslında.

Tabii Rodos Adası, Eski Şehirden ibaret değil. Ama buram buram tarih kokan, insanı bir ortaçağ filminin stüdyosundaymışçasına havaya sokan şehir merkezi, gündüzüyle gecesiyle oldukça keyif veren bir yer. Ama Rodos’un görülmeye değer yerlerinden sadece bir tanesi Eski Şehir… Gelelim Rodos’un en güzel şehri Lindos’a…

Lindos, dik bir yamaca kurulu bembeyaz bakımlı evleri ve daracık sokaklarıyla Rodos Adasının incisi adeta. Lindos şehrini bu kadar önemli ve güzel yapan sadece sokakların güzelliği değil elbet. Şehir, Yunanistan’daki en önemli tapınaklardan biri olan Athena Tapınağını barındırdığı için Hristiyan hacıların da ziyaret ettiği bir yerdir.

Lindos yüzyıllar boyunca önemli ticaret yolları üzerinde bulunması nedeniyle tüccarları, gezgin ve hacıları çeken hareketli bir merkez olmuş. Doğal bir kayalığa ve iki koya sahip olan Lindos şehri, doğal iki limanla çevrili olan ve dik yokuşlu caddelerdeki evlerin  pencerelerinden sardunyalar sarkan harika bir şehir. Ama asıl hazineyi eşekle ve ya yürüyerek çıkabileceğiniz 116 metrelik tepenin başında saklıyor. Yazın sıcağında eşekle çıkmanın hem daha keyifli hem de mantıklı olduğunu düşündüğüm akropolün manzarası insanı uzun süreli bir şaşkınlığa sürüklüyor. Büyüleyici manzaraya, esen rüzgar eşlik ettiğinde Lindos Akropolünün tadına da doyum olmuyor doğrusu. Rodos Adası’nın en değerli buluntularını da barındıran Lindos Akropolünün M.Ö. 6. Yüzyılda kurulmuş. Bu şehre tepeden bakan kalede Athena tapınağı dışında, Helenistik dönem, Bizans dönemi ve Şövalyeler devrinden kalma pek çok kalıntı ve yapı bulmak mümkün.


Lindos, gündüzleri plajlarında denizin tadını çıkarabileceğiniz, akşamları dar sokaklarında kurulan tezgahlardan pek çok hediyelik eşya alabileceğiniz, restoranlarında taze deniz ürünlerinin tadına doyamayacağınız, Akropolündeki manzarayı başka hiçbir yerde bulamayacağınız harika bir şehir. St. Pavlos plajında denizde kulaç atarken karşıdaki şapelden gelen sevinç çığlıklarının bir düğünden geldiğini anlamanın şaşkınlığını yaşayacağınız bu şehre mutlaka gidin. Başka nerede denizden bir düğün izleme şansını yakalar ki insan?


Kamiros
Rodos Adası’nın en önemli antik kentlerinden olan, M.Ö. 8. Yüzyılda kurulduğu tahmin edilen Kamiros – Kameiros, birer yüz yıl arayla gelen şiddetli iki depremde çok ciddi hasar görür. Oldukça güzel manzarası olan bu antik şehir, Adaya gitmişken mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri.

Kelebekler vadisi (Petaloudes)
Kelebekler vadisi, Rodos Adası’nın en önemli turist çekim merkezlerinden biri. Ağaçların arasında gezerken kayaların ve dalların üzerinde binlerce çeşit kelebek görmek ilk başlarda insanı baya bir şaşırtsa da insanın gözü bir süre sonra alışıyor. Kahverengi olanlar neredeyse bitki örtüsü görüntüsündeler. Ağaçların serinliğinde dinlenip soğuk bir şeyler içeceğiniz bu vadide gittiğiniz döneme göre çok farklı çeşitlerde kelebekler görmeniz mümkün olabilir. Burada bir de ufak bir doğa tarihi müzesi var ki, insana madem buraya kadar geldim bir gezeyim hissini veriyor.

Rodos Sahilleri
Rodos Adası antik şehirleri, ortaçağdan kalma görüntüsü ve güzel restoranlarının yanında bir de harika plajlara sahip. Her biri birbirinden güzel olan bu plajlarda denize girmeden Rodos’tan dönememek adettendirJ
-          Anthony Queen Koyu (Ladiko)
Adanın bu ünlü koyunun bu kadar çok ilgi çekmesindeki en büyük neden tabii ki ismi. Söylenenlere göre Anthony Queen film çekiminde çok beğenmiş olduğu bu koyu satın alır ve adanın ismi onun ismiyle anılmaya başlanır. Oldukça küçük olan koyun tepesinde ufak bir kafeterya bulunuyor. Adanın diğer koylarına göre suyunun daha serin olduğunu söyleyebileceğim bu koy, gündüzleri çok kalabalık olduğu için, akşama doğru gitmenizde fayda var.
-          Tsampika
Boydan boya ince altın kumla kaplı olan bu sahil şeridi, adanın daha çok çakıl taşlarıyla süslü plajlarından biraz ayrılıyor. Plajın arka tarafında restoranların bulunduğu Tsampika, neredeyse tüm gününüzü geçirebileceğiniz, ılık ve temiz denizinde yüzebileceğiniz harika bir plaj.
-          Faliraki
Adanın en ünlü plajlarından biri olan Faliraki, eğer şanslıysanız ve hava rüzgarlı değilse size keyifli bir gün yaşatacaktır. Ancak rüzgarlıysa direksiyonu hemen bir başka koya çevirin.
-          Kallithea
Otobüslerle turistlerin akın akın geldiği, çevrede oturanların omuzlarında havluları tüm günlerini geçirmek için kullandıkları bu koy aslında beklenenin aksine ufacık bir koy. Bu yüzden de bu kadar talebi kaldırmakta zorlandığını söyleyebilirim. Gündüzleri yer bulmak için neredeyse sıra beklediğiniz koyun bu kadar ilgi çekmesinin en önemli nedeni, tarihi İtalyan hamamının burada bulunması. Şu anda kullanılmayan Bu hamamın koya bir hava kattığı gerçekJ Koyda minik şelalelerin altına girerek buz gibi kaynak suyla duş almak da mümkünJ
-          Elli Plajı
Elli Plajı, Rodos’un en bilinen şehir merkezine en yakın plajıdır. Yeni şehir olarak adlandırılan bölümün kurulduğu yerde bulunan plaja şehir merkezinden yürüyerek çok rahatlıkla gelmek mümkün. Plaja yakın olan pek çok otelin konumlandığı bölgedeki insanların akşam işten çıkar çıkmaz kendilerini sahile attıklarını gözlemleyebileceğiniz bu sahilde bir de akvaryum bulunuyor.
Adada Afantou Ixia, Lalyasos, Kremasti, Paradissi gibi daha pek çok plaja gidip güneşin tadını çıkarabileceğiniz gibi, Epta Piges’e gidip gölgede ayaklarınızı buz gibi kaynak suya da bırakabilirsiniz.
Marmaris’ten kalkan feribotlarla her gün gidebileceğiniz Rodos Adası, bambaşka kültürlerin esintisini hissedebileceğiniz, tarihe doyacağınız, plajlarına ise doyamayacağınız güzellikte bir ada. Ortaçağdan kalma görüntüsünde kendinizi kaybedeceğiniz, restoranlarında deniz ürünlerinin keyfini çıkaracağınız Şövalyeler Adası Rodos sizi bekliyor!

 

 


SEMA TAŞTAN ÇELEPCİ
GEZİYORUM ÖYLEYSE VARIM!
www.geziyorumoyleysevarim.com

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr