Ülkemizin en önemli klasik müzik yazarlarından Evin İlyasoğlu’nun hayli hacimli ve büyük boydaki son kitabı “Gürer Aykal - Şefle Yüz Yüze” meşakkatli bir çalışmanın, özenli bir yaklaşımın ve her anlamda bilgi ve tecrübe yüklü bir kariyerin ürünü. Kitabı elinize alıp şöyle bir karıştırdığınızda bile bunu kolaylıkla anlıyorsunuz. Daha detaylı bir okuma yapıp, derinlere daldığınızda ise sizi müzik ve tarihin iç içe geçtiği müthiş bir yolculuğun beklediğini görüyorsunuz. Baskısı ve tasarımıyla da kaliteli bir kitap görünümü sunan “Şefle Yüz Yüze”yi Evin İlyasoğlu ile konuştuk.

‘Bir türlü mezun etmemişler’

-“Gürer Aykal - Şefle Yüz Yüze” adlı kitabınızın şekillenmesi ne kadar sürdü, ne zamandır çalışıyorsunuz üzerinde?

2013 yılının başlarında, ülkemizin iki saygın kurumu Sevda Cenap And Müzik Vakfı ve Borusan Kocabıyık Vakfı benden Gürer Aykal üstüne birer kitap yazmamı istediler. Birincisini birkaç ay içinde bitirip, Aykal’ın Altın Onur Madalyası törenine yetiştirmeliydim. Bu bir “anı kitabı” olarak ortaya çıktı. Diğer kitaba 9 CD ve bir DVD ekleyecektik. Daha çok sanatçının icrası üstünde durulacaktı. 2013’ün son günlerinde eşimi yitirdim. Dolayısıyla ilk kitap törene yetişmişti ama ikincisi için zaman gerekiyordu.

-Bir de sizden dinleyelim Aykal’ı ve müzikteki yerini...

Bugünkü Gürer Aykal, artık yılların birikimini taşıyan bir müzisyen. İlk kuşak çağdaş Türk müziği bestecilerinin her birisinin öğrencisi olmuş. Sonrakilerden de Usmanbaş’ın ve Tüzün’ün öğretilerini dinlemiş. Onun mutlak müzik kulağını (her duyduğu sesi anında notaya çevirerek algılamasını) keşfeden hocaları bir türlü konservatuvardan mezun etmek istememişler! Keman, ardından da kompozisyon bölümünü bitirmiş. O arada onu Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın ikinci kemanlarının arasına yerleştirmişler. Hem memur, hem öğrenci olmuş. Ve mezun ettiklerinde Gürer Bey artık 25’ine gelmiş. Nihayet gönlünde yatan orkestra şefliğinden de diploma almak üzere yurtdışına kanatlanıp uçmuş. Önce İngiltere, sonra İtalya’da zamanın en gözde hocalarıyla çalışmış. Yurtdışında değişik üslupları öğrenme fırsatı bulmuş. Çok erken vefat eden eşi Duygu’nun koreograf oluşu da onu kompozisyon ve orkestra yapısı düşüncesinde zenginleştirmiş.

-Kitabın girişinde orkestra şefliği ve tarihteki yeriyle ilgili bir bölüm var. Bizde önemi pek bilinmez. Oysa bestecilik, icracılık kadar önemli bir görev şeflik de, değil mi?

Şeflik çalgıcılardan daha da önemli. Çünkü şef topluluktaki tüm çalgıları tanımalı, birçoğunu çalmasını bilmeli. Piyanist şefler olduğu gibi, Gürer Aykal gibi yaylı çalgılar ailesinden gelen şefler de çok değerli. Aslında şefin çalgısı, onun orkestrası.

-Orkestra şefliği alanında Gürer Aykal’ın açtığı yoldan gelen bir kuşak var mı peki?

Tabii ki var: Hemen aklıma gelenler: Sıdıka ve İnci Özdil, Naci Özgüç, Orhun Orhon, Mürsel Yavuz, Orçun Orçunsel, Can Okan ve Türkiye’nin çeşitli köşelerindeki orkestraların nice genç şefi.

‘Eğitimli dinleyiciler yaygınlaştıracak’

-Ülkemizde klasik müzik hâlâ biraz dışlanıyor sanki... Oysa İdil Biret, Fazıl Say, Gülsin Onay gibi dünyaca ünlü virtüözlerimiz, bu alanda herkesin saygı gösterdiği şeflerimiz var. Neden yaygınlaştırmakta zorlanıyoruz?

Müzik, eğitimi çok uzun ve özveri isteyen bir dal. Eskiden çocukları yarı zamanlı müziğe eğitiyorlardı. Şimdi pek çok ebeveyn müziği bir meslek olarak kabul etmeye başladı. Yaygınlaşması eğitimli dinleyiciler yetişmesine bağlı.

Kitapta müzik de var

Kitapta 9 tane CD ve 1 de DVD var. Bunların içeriklerini nasıl belirlediniz? Gürer Aykal kendi seçtiği CD’lerin listesini verdi. Ben bir dinleyici kulağı ile 9 CD’lik külliyat içinde hangileri daha uygun olur diye fikrimi söyledim. Can Aykal ise nice eski CD’nin temizlenmesi, yeniden dengelenmesi için uğraştı. DVD’de Gürer Bey’in kendini anlattığı bir bölüm var. Bir bölümde de Beethoven’ın 5. Senfoni’sinin ilk bölümünün önce provası, sonra konser dinletisi yer alıyor. Bu heyecan verici oldu bence. Okur, bir dinleyici olarak provayı ve konseri analiz edebiliyor.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr