Hollandalı seçmenler, göçle ilgili tartışmaların yaşandığı ve ülkenin Avrupa Birliği ile olan ilişkilerin sorgulandığı bir dönemde sandık başına gittiler. 2008-2009 küresel finansal kriz ve ardından gelen kemer sıkma politikaları, düşük büyüme, tırpanlanan maaşlar ve işsizlikle birlikte milyonların öfkesine dönüşürken, tepkisel bir söylem olarak ortaya çıkan aşırı sağ popülizmin yükselişini de beraberinde getirdi.

Britanya’daki Brexit oylamasını popülistlerin kazanmasından ve Donald Trump’ın ABD Başkanlığı’na seçilmesinden sonra sırada Hollanda vardı. Anketler Geert Wilders’in liderliğindeki göç ve İslam karşıtı aşırı sağcı Özgürlük Partisi’nin (PVV) seçimden oylarını artırarak çıkacağını gösteriyordu. Hatta İngiltere’den sonra Hollanda’nın da Avrupa Birliği’nden çıkacağına dair kaygılar artmıştı.

Yeniden seçilmek için yarışa giren Başbakan Mark Rutte’nin seçim kampanyasının merkezinde ise ‘ekonomi’ yer alıyordu. Sonuç olarak Rutte’nin lideri olduğu Halkların Özgürlük ve Demokrasi Partisi (VVD) seçim yarışında galip geldi. Dolayısıyla zaferde en büyük etmen de Hollanda ekonomisinin gidişatı oldu.

Ortalamadan hızlı

Sandık başında yapılan anketler gösterdi ki seçmenin kararında en önemli payı ekonomik performans aldı. Rutte’ye oy veren seçmenlerin yüzde 81’i VVD’yi tercih etmelerinde ekonominin rol oynadığını belirttiler. Türkiye ile yaşanan diplomatik kriz ise oy tercihlerini etkileyen bir diğer unsur oldu. Yine anket sonuçlarına göre seçmenlerin yüzde 34’ü VVD’ye oy vermelerine neden olarak Rutte’nin diplomatik krizi başarılı bir şekilde yönetmesini gösterdi.

Peki Rutte döneminde ekonomi nasıl bir performans gösterdi ki Hollanda aşırı sağ popülizme yenik düşmedi? Küresel finansal krizden Hollanda da etkilenmiş, 2011 ve 2012’deki resesyonun ardından Rutte de harcama kesintilerine gitmişti. Wilders’in yükselişindeki en büyük etmen de zaten en yoksul kesimin ödediği bedel oldu. Ancak bu, aşırı sağ partinin geniş kesimlerin desteğini alması için yeterli olmadı. Uygulanan politikaların ekonomik iyileşmeye yardımcı olduğunu gösteren veriler, toplum genelinin oy tercihini etkiledi.

Avrupa İstatistik Kurumu’nun (Eurostat) ön verilerine göre Hollanda ekonomisi 2016’da yüzde 2.1 büyüdü. Bu, AB ortalamasından daha hızlı ve ABD tarafından kaydedilen yüzde 1.6’lık büyümeden daha yüksek. Ekonomi böylelikle 2007’den beri en iyi performansını yakaladı ve 11 çeyrektir kesintisiz genişlemiş oldu. Zayıf Avro ise Hollanda’nın ihracatına yardımcı oldu.

Gelir eşitsizliği daha az

Hollanda’da gelir eşitsizliğini gösteren gini katsayısı 0.28 ile, 0.29 olan Almanya ve Fransa, 0.35 olan Britanya ve 0.39 olan ABD’nin gerisinde kaldı. Gini katsayısı küçüldükçe gelir eşitsizliğinin azaldığını gösteriyor. Yani Hollanda’da gelirler bu ülkelere göre daha eşit. İşsizlik de son beş yılın en düşük seviyesine inerek ocak ayında yüzde 5.3’e kadar geriledi. Genç işsizlik yüzde 9.7 seviyesinde. Ülkede kamu borcunun GSYH’ye oranı yüzde 40’ın altında bulunuyor.

Özetle, ekonominin görece iyi performansı Hollanda’yı sağ popülizmin eşiğinden kurtardı. Böylece Hollanda genel seçimleri, mayıs ayında Fransa’da yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve eylüldeki Alman meclis genel seçimlerine de önemli bir sinyal vermiş oldu.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr