Dünkü giriş yazımda, size, Renault’da son günlerde yaşanan işçiyi kırma operasyonunun gerekçelendirmelerindeki hafiflik ile işçiye ödetilen bedeller arasındaki ağırlığın çelişkisinin, örnekleri üzerinden kimi dersler çıkarmaya, aktarımlarla anlatmaya yönelik verilmiş sözüm var. İşçinin her ağır bedeli ödediğinde yüreği ile duyumsadığı zincirlerin ağırlığını, nedenlerini anlayabilmek, anlatabilmek sanılandan çok daha zor ve karmaşık. Ülkemizde sendikal hak ve özgürlüklerin kullanılabilmesini dibe vurdurmuş çalışma düzeninde, toplu işçi katliamı niteliğindeki iş kazalarında ancak medyatik ağıtlar yakılıyor. İşçi sınıfının çoğunluğunun asgari ücretle çalışmaya mahkûm kaldığı kuralsız düzenin var oluşu, insani gelişmişlikte dünyada en gerilerde oluşumuzun gerçek nedenleri gündeme taşınamıyor. Rejimi demokrasi sayılan ülkelerin en dibinde kalışımızda, 12 Eylül’ün ağır sendikal düzen yasaklarının üzerine iktidarların katkıları eşliğinde yaşatılanların görülmesi yasak.

İdari izinli 30 kişi oldu

12 Eylül darbesinin asıl hedefinin, bu ülkede gelişmiş sendikal, demokratik örgütlülüklerin kazanımları, gücü, düzeni geçerli iken, bir 24 Ocak kararlarının dikte edilemeyişi gerçeği karşısında, başta sendikalar, sol, tüm demokratik örgütlenmelerin silindir gibi ezilmesi olduğu çoktan unutturuldu. 12 Eylül’e giriş tarihlerinde ülkemizdeki sigortalı işçilerin yarısından fazlasının sendikalı, toplu pazarlık haklarından yararlananlar olduğunu anımsayan var mı? Bugünün en yandaş, en sarı sendikaları içinde sendikalı, toplusözleşme haklarının var gibi görülüp buharlaştığı düzenden yararlanabilenler birkaç yüz binle, çalışanların yüzde onları oranında sayılabiliyor. 12 Eylül yasaklı sendikal düzenin iğne oyası gibi örülmüş, kalın zincirleri oluşturan ağında, 36 yıl geçtikten sonra, hâlâ siyasi gücün, işverenlerin istemediği bir tek yeni sendikanın kurulmasını unutun, var olanlarının en sarısından, işçi aleyhine en kötü koşullarda sözleşme imzalamalarının ötesinde, olumlu örneklerin pek de yaşanamadığını bilmek ister misiniz?

Doğrusu 1963-80 dönemi güçlü sendikacılığın kazanımlarını yaşamış işçilerden hâlâ yaşayanlar, çocuklarına, torunlarına bir şeyler anlatıp durdukları, özellikle de sendikal bellek hemen silinmediği için sendikal hak ve özgürlüklerin tadı, özlemi hâlâ silinmiş değil. 12 Eylül yıkımı ile Özal döneminin, sendikal hak kazanımlarına yönelik dört koldan güçlü saldırılarında, emek örgütlülüğü, kazanımlarını kırmak çok kolay olmadı. Örgütlü yüz binlerin hak arayabilme dinamikleri, kâğıt üstünde, yasaklı düzene karşın çok anlamlı kazanımları da üretti. Bahar eylemleri, yaz direnişleri, büyük Zonguldak direnişi ile emekten yana anlamlı düzeltmeleri getiren hak kazanımları geçerli oldu. Gerçek sadaka düzenine, biat kültürüne geçiş operasyonu 14. yılına giren AKP iktidarı sürecinde yaşandı. Sözün özü siyasi erk ve işverenlerin istemediği bir tek sendika adına, izin verilmeyen kazanımlarla sözleşme imzalanmasının söz konusu olmadığı düzenin geçmişini bu tarihin içinde aramalıyız.

Neden metal işkolu, neden otomobil sektörü?

Önümde geçen yıl otomobil sanayii odaklı patlayan işçi direnişlerini, Renault’da yaşananları anlayabilmeye yönelik taraf işçi-işveren sendikaları, siyasatçilerin yapılmış yazılı-sözlü açıklamaları yanında istediğim özet bilgilendirme, değerlendirme notları da var. Başlangıç ortak tarih en güçlü işveren sendikası ile imzalanmış son grup sözleşmeleri var. Türk Metal Sendikası ile 14 Aralık 2014’ten 31 Ağustos 2017’ye kadar geçerli kalacak sözleşme imzalıyor. DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş bu metne imza atmayarak 29 Ocak tarihinde yetkili olduğu işyerlerinde greve çıkıyor. Bir gün sonra grev yasaklama içerikli mahkeme kararı geliyor. Bir grup işveren MESS’ten ayrılarak sendika ile daha ileri kimi haklarla sözleşme imzalamayı seçiyorlar. Tek sözleşme dayatması düzeninde ilk kez anlamlı bir kırılma yaşanıyor.

Sözleşme tarihi ileriye sarkan Bosch sözleşmesi ile ikinci bir kırılma yaşanıyor. 5 ay sonra imzalanan Bosch sözleşmesinde kazanılmış haklarda kaçınılmaz anlamlı bir tırmanış, ister takvim isterse sendikal rekabetin ürünü olarak gerçekleşiyor. İşçi, tek sözleşme ile dayatılmış hakların kırılamayacağı moral bozukluğunu yıktığı için de, geçen yılın büyük otomobil işletmelerindeki seri işçi direnişleriyle ücret artırma arayışları, eylemler gündeme giriyor.

Renault işçisi ilk grup sözleşmesinin dayatmasına tepkisini 5000 içinde 4000 işçinin Türkİş’e bağlı sendikadan istifası, DİSK’e bağlı sendikaya geçişi ile gösteriyor. Sonrasında imzalanmış eski sözleşmenin hukukunun dayatılması savaşları gündeme giriyor. Renault’nun uluslararası tüm işletmeleri için geçerli ilkeler çiğneniyor. Yazılı metinlerle açıklanan Saray toplantısı, işletmeye devlet denetimi müfettişlerinin gelmesi, Türk-İş’in başkanlar kurulunun Bursa’da yapılması... Sonrası, yetkili çoğunluk sendika ile ilişki kurulabilmesinin yolları kapatılıyor.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr