Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu,Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde basın toplantısı düzenledi.

Dün yargı tarihinde bir utanç belgesi olabilecek bir iddianamenin hazırlandığını belirten Tanrıkulu, “473 sayfalık iddianameyi Kemal Göktaş ‘hormonlu iddianame’ olarak yazdı. Aslında bu kadar çok sayfalık iddianameler gerçekten 12 Eylül askeri darbesinden sonra bile yazılmadı. Bin sanıklı davalar olurdu 100-150 sayfalık iddianameler olurdu. 2 meslektaşınızla ilgili iddianame 473 sayfa.” dedi.

"HİÇBİR DELİL YOK"

İddianameye göz attığın, hukuk ve yargı tarihi bakımından bu iddianamenin utanç vesikası olduğunu kaydeden Tanrıkulu, “Hiçbir delil yok. Somut hiçbir delile dayanılmamış. Can Dündar ın 52 köşe yazısı 2 yazı dizisi var delil olarak gösterilen. Erdem Gül’ün 6 haberi var ve attığı bir twit var. yazdıkları yazı ile suç arasındaki illiyet bağını bu yazılarla köşe yazıları ve yazı dizisi ile haberlerle kurmuş savcı. Onun dışında örgüt üyeliği konusunda ve örgüt üyeliği kanıtları konusunda illiyet bağı olabilecek herhangi bir delil gösterilmemiş. Örgüt üyeliğinden ceza istenmemiş ama iddianamenin başında da Selam Tevhid davası ile birleştirilme istenmiş.” diye konuştu.

"MUHTEMELEN İDDİANAME KABUL EDİLECEK"

Tamamen bir algı operasyonuna yönelik dava olduğunu ve hiçbir hukuksal dayanağı olmadığını iddia eden Tanrıkulu, “14. Ağır Ceza mahkemesi iddianamenin kabulü veya reddi yolunda 15 gün içinde bir karar verecek. Muhtemelen iddianameyi kabul edecek. İddianamenin reddi kabulü ceza usulü yasanın 170 ve 175. Maddeler arası düzenlenmiş. Başka bir mahkeme değil. Davayı görecek mahkeme inceleyecek. Bir hukukçu olarak şunu söylerim bir an önce bu iddianameye kabul etsin ki bu ağır insan hakları ihlallerini içeren iddianameyi kabul etsin ki bir an önce Dündar ve Erdem Gül yargı önüne çıkabilsin.” şeklinde konuştu.

"DEMOKRASİ TARİHİMİZDE BÖYLE BİR DAVA YAZILMAMIŞTI"

Bu iddianamenin bir intikam iddianamesi olduğunu vurgulayan Tanrıkulu, şöyle konuştu:

“Başka bir utanç vesikası olarak kayıtlara girmiştir. Recep Tayyip Erdoğan iddianamenin ilk ismidir. Altında cumhurbaşkanı yazıyor. Altında başka bir milli kurumumuz var ikinci olarak ve daha sonra da sizlerle beraber burada gazetecilik yapan iki meslektaşınız var Erdem Gül ve Can Dündar var. Bu iddianame bir intikam iddianamesidir. Recep Tayyip Erdoğan bedelini ödeyecekler demiştir ve ismini de bu iddianamenin başına yazdırtmıştır. Bu iddianame Recep Tayyip Erdoğan ve yazanlar bakımından bir utanç vesikası olarak Türkiye’nin demokrasi tarihine ve yargı tarihine geçecektir. Ama yargılananlar Can Dündar ve Erdem Gül bakımından da bir onur vesikasıdır bu iddianame. Bir çok gazeteci öyle eminim ki, bir çok meslektaşınız bu sayfayı çerçeveletip odalarına asacaklardır. Bu iddianameyi. Bunun gibi geçmişte çok iddianame olmuştu ama bu kadar çok cumhurbaşkanının ‘tarafsız’ olması gereken bir cumhurbaşkanın açık açık hedef gösterdiği açık açık ‘intikamını alacağım bedelini ödeteceğim’ dediği böyle bir dava bizim demokrasi tarihimizde yazılmamıştı. Bu da yazıldı ve iddianamenin başına kendi adını yazdırtarak iddianamenin adına bunun tescillemiş oldu.

Bu iddianamenin aynı zamanda bir korku iddianamesi olduğunu ifade eden Tanrıkulu, şunları anlattı:

O korku da şundan kaynaklı. MİT tırları ile ilgili olarak savcı şu varsayımda bulunmuş. Bu haberlerin amacı Türkiye’yi Türkiye değil Türkiye hiçbir zaman sanık olmaz Recep Tayyip Erdoğan ve MİT tırları ile ilgili olarak kayıtlara geçen dönemin başbakanı, adalet bakanı, içişleri bakanı ve varsa diğer kamu görevlilerinin uluslararası ceza mahkemesinde yargılanabilecekleri korkusu üzerine yazılmış bir iddianamedir. Evet Türkiye uluslararası ceza mahkemesinin tarafı değildir bugün için yargılama söz konusu olmayabilir. Ama biz şunu biliyoruz hukukçu olarak bunu da Erdoğan hukukçularına hatırlatıyorum. Taraf olmasak bile birleşmiş milletlerin güvenlik konseyi kararı ile Türkiye her Recep Tayyip Erdoğan ve sorumlu olan diğer bakan ve kamu görevlilerini kastediyorum. Her an Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı ile uluslararası ceza mahkemesinin önüne çıkması mümkündür. Bu mümkün olmasa bile insanlığa karşı suçlarda ve savaş suçlarında zaman aşımı yoktur. Taraf olsanız da olmasanız da bir gün karşınıza taraf olduktan sonra karşınıza çıkar.”

"BURANIN ADI TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ’DİR, ÖNÜNDE VE ARKASINDA BAŞKA BİR SIFATA GEREK YOKTUR"

Bugün basında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin adı genel sekreterlik tarafından bir belgede Külliye diye geçtiğini okuduğunu kaydeden Tanrıkulu, şöyle konuştu:

Başkanlık divanına takdimlerinde böyle bir ifade geçmiş. Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Başka bir sıfat önünde olmamıştı kurumda olmamıştı. Cumhurbaşkanının Beştepe’de kamuoyunda büyük tartışmalara neden olmuş kaçak saray olarak adlandırılan ve büyük tepkiler almış, israfla yapılmış ve halkın gözünde büyük tartışmalara neden olmuş bir yapıyı meşrulaştırmak amacıyla cumhuriyeti kurmuş meşru bir meclisin adının üzerinden meşrulaştırılmaya çalışılmasının da bu parlamento açısından kabul edilemez bulduğumuzu ifade etmek istiyorum. Buranın adı Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Önünde ve arkasında başka bir sıfata gerek yoktur. Hele hele cumhurbaşkanının kullandığı ve külliye olarakta meşrulaştırmaya çalıştığı bir yapıyı meclis üzerinden meşrulaştırmaya çalışmak bu parlamentoya yakışmaz.”

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr