Birkaç gün önce Yazıişleri toplantısında aldığımız karar doğrultusunda, gün boyunca gelen ziyaretçileri haber amaçlı takip eden muhabir arkadaşlarımızın işlerini daha rahat yapabilmeleri amacıyla gelen ziyaretçileri karşılamak ve sağlıklı bir bilgi akışını sağlamak için servis şefleri olarak gece nöbetine başlamıştık. Bu nöbetlerin dün geceki vazifelisi olarak benden kısa bir izlenim istendiğinde, önce neyi yazacağımı bilemedim. Zira günlerdir okuduğunuz öykülerden ve çizilen tablodan gördüğünüz gibi bu kısacık sürede olay o kadar kendiliğinden, o kadar doğal bir hal almıştı ki... Hani her gün kalkarsınız, rutin işlerinizi yaparsınız, biri diğeriyle fark yaratmayacak kadar benzer geçen günler içinde ‘Bugün ne yaptın?’ diye sorulduğunda yanıt vermekte zorlanırsınız ya... Bir an öyle hissettim.

Şanslı bir gece

Evet gece boyunca kaldım, bahçede dolaştım. Gazetenin giriş katındaki büyük salonda oturdum. Yeni gelenler, daha önceden gelmiş olanlar, buluşup gelenler, burada tanışıp sohbeti koyulaştıranlar gibi artık bahçenin ve salonun rutini olmuş manzaralar vardı... Ve bunlar artık öylesine kanıksadığımız, burası için artık günlük daha doğrusu gecelik ve sıcacık bir tablo idi ki, sanki yazılmayı hak edecek bir durum yokmuş gibi geldi... Evet bizler, yani Cumhuriyet gazetesini hazırlayan, yazan çizen, haberlerini aktaran, fotoğralarını çeken, sayfalarını dizayn edenler kısacası gazetenin emekçileri ile gazeteyi alan, okuyan sizler bir süredir olağanüstü bir durum yaşıyoruz. Gazeteyi her türlü zorluk karşısında bile almaktan ve okumaktan vazgeçmeyen, sırf gazeteyi taşıdığı için bedel ödemiş ve gerektiğinde bizzat gazeteye gelerek desteklerini göstermiş okurlar...

Bir kez daha sıkıntılı zamanlarında Cumhuriyet’e sahip çıkmak üzere gazetenin yanındaydı. Üstelik geceler boyunca... Ziyaretci açısından yoğun geçen bir günün ardından başlayan gecenin ilk konukları ‘evlatlar’ımdı... ‘Anne yarın evde misin’ sorusuna ‘Yok, yarın olmadığım gibi gece de yokum, nöbetçiyim’ yanıtını verince önce gölgelenmişti yüzleri, küçük bir iki mırın kırından sonra konuyu kapatmıştık önceki akşam... Dün gece gülen iki küçük suratı gazetede görünce, benim kadar onları tanıyan arkadaşlarım için de sürpriz olmuştu. Gülüşleri aydınlattı önce geceyi sonra, onları yolcu ettikten sonra katıldığım gençlerin halayları... Sonra biraz daha yaşıma uygun olanlarla giriştiğim sohbetler, ‘Gittikçe daralan bu çemberden nasıl çıkarız’ tartışmaları, hemen herkesin üzerinde birleştiği ‘Birlik olmak lazım, yan yana durmak lazım’ önermeleri... Gece böylece uzayıp gitti... Bahardan kalma güzel bir hava, çocukların getirdiği şenlik, Kaan’ın çektiği samimi ve sıcak fotoğraflar, içimizi ısıtan çorba, gençlerin Nâzım’ın ‘Hürriyet kavgası’ şiiri eşliğinde çektikleri halayla devam eden gece biraz hüzünlü ama asla umutsuz olmayan, aydınlık bir sabaha dönüştü.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr