- ‘Aşk’ hayli dokunaklı, bir o kadar vahşi ama yalnız bir his. Film bunları aksettiriyor; peki sizin fikriniz?

Aslında filmin adında hile saklı; filmin ‘aşk’a dair olduğunu düşünmüyorum. Çünkü kelimenin, kavramın kendisinde bir nevi devasalık var. Bir annenin bebeğine, bebeğin annesine duyduğu sevgi de bu filmde işlenen unsurlar arasında. Babaya, arkadaşlara duyulan bir tür sevgi de. Filmin ele aldığı konunun, daha ziyade tutkuya, sevgide aşırılığa ve biçimlerine dair olduğunu söyleyebilirim. Film sona ermiş bir aşk hikâyesinin güncesi olarak da alınabilir. Yapımda zevk olduğu kadar, duygusal drama da olduğunu söyleyebilirim. Bir kişiyi sevdikçe, onu kaybetme korkusunun da artması, bir kişiye bağımlı hale gelip terk edilince ortada bir ‘junkie’ gibi kalma hali işleniyor. Tutkudan bahsediyoruz, ama çok zevk veren tutku, kaynağını yitirdiğiniz anda çok acı veren bir şeye de dönüşebiliyor. Birine âşık olmak, bir savaş cephesine girmeye benziyor.

- Filmdeki karakterlerin sadakatsizlik ve cazibe katsayılarını göz önüne alırsanız, ne düşünürsünüz?

Aslında Murphy karakteri, kadın karakterlere kıyasla çok da çekici biri değil, ben Murphy’yi seçerken biraz genç, aynı zamanda aptal ve eğlenceli bir tipleme olarak Dustin Hoffmann havası da aramadım değil; neticede o karakter beklediğimden yakışıklı göründü filmde. Aradığım, gerek kızlar, gerekse erkekler için akli bir cazibe kaynağı yaratabilmekti.

- Baş karakterler epeyce acı içinde birbirlerinde güven duygusu arayışındalar, bunu da görüyoruz...

Evet ve bu gençlikte çok sık kıskançlık eşliğinde hissedilen bir durum. Diğer bir insanın cazibesine razı olabilmek, bununla iştigal edebilmek, sahiden kolay değil. Çoğu insan bu ruh haliyle yaşıyor, çünkü tüketime dayalı bir dünyanın insanları; baştan çıkarıcılık uğruna birlikte oluyor, içiyor, uyuşturucu alıyorlar. Filmdeki iki karakter de sorunlu, birbirine tutunmaya çalışıyor; işleri yoluna koymaya veya orada öylece bırakıp gitmeye eğilimliler. Bildiğim birçok çift neticede bunları tecrübe ediyor.

‘Birbirinin içinde erimek

- Filmdeki yalnızlığın altında bir tür varoluşçu kriz de hissediliyor.

Evet ama bu insanların birbirleri içinde erimeye çalışmalarını da görüyoruz filmde. Bunu hiçbir zaman gerçekten yapamıyorlar. Yaşadığımız ve filmdekilerin de yaşadıkları kendi bedenleri, beyinleri, yaşamlarıyla sınırlı. Hissettiklerinizi hiçbir zaman tam anlamıyla bir diğer insanla paylaşamıyorsunuz. Bir filmi sinemada izlerken nasılsa, hayatta da etrafınız birçok insanla sarılı, ama neticede yalnızsınız. Yine de sizi bir arada tutan şey, tam da bu.

- Üç boyutlu film çekmekten tatmin oldunuz mu?

İlgili film ekipmanının bu kadar ağır olacağını tahmin edemediğimden, çalışmayı nasıl kurgulayıp çekeceğimi yeniden tasarımlamam gerekti. Ama ortaya çıkan sonuçtan çok memnunum.

- İmgenin kabalığı, vahşiliğini her daim takip ettiğinizi düşünüyorum, bu ısrar neden?

Bu film için aynı şeyi söyleyemem. Filmde aşk sahneleri var malum; eğer bir kabalık sahnesi varsa, Electra ve Murphy’nin birbirlerine takside veya kapı önünde ettikleri hakaretleri örnek verebiliriz. Malumunuz, iki insan alkol aldı mı birbirlerini yaralamak veya kendilerini korumak uğruna olmadık şeyler söyler, durur.

 

'İnsanoğlu daha acımasız'

- Doğa mı, insan mı daha acımasız bu hayatta size göre?

İnsanoğlunun daha acımasız olduğunu düşünüyorum; ama aynı davranış şekli örümceklerde, karıncalarda da var... Nükleer bombaların da yarattığı kirliliğin etkisiyle, dünyanın bundan bir 100 yıl sonra nasıl olabileceğini düşünün bir.

- Giderek hızla dijitalleşen bir evrim süreci yaşıyoruz, tehlikeli mi bu?

Bunu tehlikeli olmaktan ziyade histerik ve kontrol dışı buluyorum. Bugün internetin tamamına yakını belli kişi ve kurumlarca kontrol ediliyor. Bunun yarattığı sonuçları denetlemek de çok zor, hiç bilmediğim ülkelerde, tanımadığım düzeyde ilgi gördüğüm oluyor. İnsanlar filmlerimi veya türlü başka içerikleri cep telefonlarından izliyor.

- Sette uyuşturucu etkisine girdiniz mi?

Özel hayatımda bu maddeleri merak ediyor olsam da, film setinde son derece temiz bir kafayla çalışıyorum. Şu sıralarda da alkolden uzak durmaya çalışıyorum. Sigarayı da arada sırada içiyorum.

- Size göre şu sıralarda dünyadaki en trajik görüntü hangisi?

Suriye’deki savaş ve IŞİD’in yarattığı mülteci görüntüleri ile birlikte, Ebola virüsü beni çok ürkütüyor. Gördüğümde, tamam yandık demiştim; tam da ‘Love’ı çekiyorduk; neyse ki bir salgın yaşanmadı.

- Mahremiyete inanıyor musunuz?

Kişisel hayatımda filmlerle hep iç içe oldum; çekmediysem oturup izledim; aslında film çekerken bir nebze iç dünyanızdakileri, mahremiyetinizi yansıtmanızdan başka bir şey yapmazsınız.

 

'Hakikat şu sıralar oldukça sanallaştı'

- Filmleriniz üzerinden hakikat denilen olguyu hem tecrübe ettiğiniz, hem de deney hâline getirdiğiniz fikrine katılır mısınız?

‘Enter the Void-Boşluk’ isimli filmi buna örnek verebilirim; orada bu işleniyordu. Ot, alkol veya mantar ya da benzeri maddelerin kişideki gerçeklik duygusuna nasıl etkisi olabildiği yansıtılmaya çalışılıyordu. Ama kesin olarak hangi safhada olduğunuz anlaşılmıyordu. Öyle ki kimi anılarınız bile yeniden üretilme aşamasına varıyordu. Yani evet, bu olanlar resmin tamamını göremeyen bir kalabalığa karışmaya benziyor. Hakikat şu sıralarda oldukça sanallaştı.

- Kendinize özgü bir kurgu, kesme anlayışınız var... Bu senaryoya olan güveninize mi işaret?

Slayt makinelerinin “çlık, çlık, çlık” eden gösterim halleri vardır ya, bu türlü bir sahne geçiş üslubunu benimsiyorum. Bu eğilimi belli bir kabalıktan ziyade daha az geleneksel bulduğumu söyleyeyim. İnsanların hafızaları da böyle bana göre, kronolojik ve kesikler halinde.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr