Tiyatro ve sinema oyuncusu Levent Üzümcü, Gezi Direnişi’nden bu yana ülkemizde olan biteni hep anlatmaya çalıştı. Sadece sahneden seslenmedi... Tüm o seslenişleri de şimdi bir kitapta topladı. Üzümcü’nün “Boyun Eğme” adlı kitabı Ka Kitap’tan çıktı.

Üzümcü, “İçinde yaşadığımız düzenbazlığı çok anlatmaya çalışmışım, yazı kalır doğru ama hepsi bir arada olsun, Şehir Tiyatroları’ndan atılma süreci, tiyatrodan atılma davasındaki usûlde ve esasta öylesine büyük hatalar var ki görünüz biliniz istiyorum” diyor. Üzümcü, “İyi insanlar” diye sesleniyor ve “piyon olmayın, güçlü olun, korkmayın, boyun eğmeyin!” diyor.

Üzümcü’nün evinde buluştuk. Salonunda en çok gergedanlı objeler var. Bir duvarında da çocuklarının çizdiği resimlerinden oluşan büyük bir tablo evini süslüyor...

- Tüm bu süreci neden bir kitaba dönüştürdünüz?

Tarihe kalsın istedim. Çok fazla şey yazılıyor, gazetelerde, dergilerde yayımlanmış çok fazla demeç var. İstedim ki onlar bir yerde dursunlar ve süreci bir parça anlatabilsinler.

- Gezi Direnişi 3 yaşında. Direnişin öne çıkan isimlerindensiz. Sizce Gezi ruhuna ne oldu?

Kimi için hâlâ bir yerde duruyor, kimi için ise üstüne sanki gaz falan atılırsa ortaya çıkacakmış gibi, ama ruhlar görünmez, o bir duygudur ve herkesin çok iyi bildiği gibi -inanışa göre değişir ama- ruhlar ölümsüzdür. Haydi şimdi herkese kolay gelsin.

 

‘Meclis’i kapatalım!’

- Gezi’den bu yana ne değişti?

Gezi’den bu yana, Gezi’yi hazırlayan süreçten bu yana rejimini bize zorla dayatmaya çalışan parti bambaşka yere gitti ve sonunda bir parti olma kimliğini yitirerek yok oldu. Bir muktedir ve ona itaatla bağlı bir güruh halini aldı. Şu an sistem gereği bir parti olması gerektiği için görünürde bir parti var, ancak sadece güvenileceği farz edilen kişilerin, eş dost akrabanın oluşturduğu kurulmuş bir düzenden başka bir şey de değil. Çıkılsa ve “Bir milletvekilinin maaşı bilmem kaç lira, bildiğiniz üzere Meclis dediğiniz şey şahsım, yasama, yürütme, yargı zaten benim, gelin bu âtıl Meclis’i kapatalım, oradan artan parayla yol yapalım, halkımız en iyisini bilir, o yüzden referanduma gidelim” dense, o referandumdan en az %50 çıkar. Peki Gezi bunun neresinde? Aha da tam karşısında.

 

'Türkiye'de legal mafya durumları yaşanıyor'

- Siyasete girmeyi düşünüyor musunuz?

Meclis’te, hayır. Türkiye’de Meclis’te siyaset yaparak bir şeyleri değiştiremezsiniz. Türkiye’de bir şeyleri değiştirmenin yolu Meclis’te siyaset yapmak değil, işini iyi yapmak. “Arkadaşım, adamlar hırsız” dediğinde “Çalıyor ama çalışıyor” diyen 60 yaşında bir kafayı nasıl değiştireceksin siyaset yaparak? Halkın arazilerini, babasının malı gibi ona buna satıp üzerinden yüzde alanlar, ambargo delmeler eşliğinde altın ve silah kaçakçılığı yaparak milyarlarca dolarlık servet yapanların kahraman olarak görüldüğü bir cehennemden bahsediyoruz.

- Kitapta “Türkiye’nin yönetimi mafyoz bir mantıkla ‘reis’ kültürüne boyun eğmiş durumda” diyorsunuz... En çok bu mantığa mı ‘Boyun Eğme’ diyorsunuz?

Bu çete bir düzen. Mesela bu insanların aklanması için Meclis’e oylamaya gittiklerinde nasıl oy attıklarını hatırlıyoruz, şöyle fırlatıverdiler oylarını... Etrafta 25-30 yaşında çakallar dolaşıyor. Hangi açıklamalarla popüler olurum? Kimi yumruklatırsam daha güzel prim yaparım diye böyle bir legal mafya durumu yaşıyor Türkiye. Bu Türkiye’nin utancı. “En üst düzeydekiler yalan söylüyor her gün. Bu ülkenin tarihinin en büyük yolsuzluğu, ülke tarihinin gördüğü en büyük suç çetesi tarafından çok uzun süreden beri yaşatılıyor. Bunun hesabını Türk adaleti soramadı. Bunun hesabını o beğenmediğimiz ABD soracak. İşi zor ama, “Amerika büyük Türkiye’yi istemiyor” densin de, bak sen o vakit o davalara.”

 

Hitler'e destek yüzde 98'di

- Türkiye nasıl yönetiliyor?

Bir aile şirketi gibi. Başka türlü milyonların gözü önünde tarafsızlık yemini etmiş bir Cumhurbaşkanı’nın bir siyasi partinin olağanüstü genel kuruluna gönderdiği metin neden on bin kişi tarafından ayakta dinlensindi ki... Ki, o olağanüstü genel kurulun yapılma nedeni de kendisi.

- Ne hissettiniz o an?

Yekten hissettim, faşizm budur. O kimse hepimizin gözü önünde TBMM kürsüsüne çıkıp tarafsız kalacağına namusu ve şerefi üzerine yemin etti mi? O görüntüler her yerde var mı? Bundan daha net ne olsun artık.. Bu başka bir yapılanma. 2016 yılında bu kadar da olmamalıydı...

- Yeni Başbakan Binali Yıldırım ancak 65. Hükümet’in ilk toplantısını Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptı. Bu nedenle bu hafta hep “Her yer Erdoğan” vurgusu çizildi. Her yer Erdoğan’ın mı?

Hepimiz Erdoğan’ız! (gülüyor)

- Ne yapmak istiyorlar?

Öylesine hesapsız davranıldı ki, kaybetmek öylesine hiç hesaba katılmadan çok büyük suçlar işlendi ki. Bunların hesabının sorulmaması için artık en üst perdeden “ya herro ya merro” ya bağladılar. Çünkü biliyorlar bir gün bunların hesabı sorulacak. Halkın yüzde 98’i de Hitler’i destekliyordu, yüzde 98’i, yüzde 98...

- Geçen günlerde İstanbul’da gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler Dünya İnsani Zirvesi’nde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Yunanistan Başbakanı Çipras’a ‘Where is kravat” diye sormasını izlediniz mi?

Yoo hayır izlemedim. Kravatını mı sormuş (gülüyor).

- Sosyal medyada çok konuşuldu, okul müdürü tavrı gibi yorumlandı. Size sorsa siz ne derdiniz, Where is kravat?

Where is adalet?

 

'Siyaset aslında hayatın ta kendisidir'

- Kitapta da mitoloji temalı oyunlardan yola çıkarak sisteme dair benzetmeler kuruyorsunuz. Öyleyse hangi oyunu bugüne denk düşürüyorsunuz?

Bugün “Arturo Ui’nin Önlenebilir Yükselişi” durumu var. Bu oyunda, küçük bir mafya organizasyonuyla başlayıp ondan sonra bütün sisteme hükmeden, sistemi istediği gibi yöneten, her türlü düzensizliği yapan ve bunu olumlayan birinin ibretlik sürecinden bahsediliyor.

- Bu dönemi önlenemez yükseliş olarak tanımlayabilir miyiz?

Hayır. Hiçbir dönem böyle devam etmez. Pozitif duygular barındırmayan, düşmanlıklar üzerine kurulmuş, insanları birbirlerine düşman etmek üstüne kurulmuş hiçbir dönem devam etmez ki. Bu sistem bir şekilde, bir gün, insanlar tarafından yıkılır, yenisi yapılır, yenisini iyi yapmazsan o da yıkılır. Dünyanın en gelişmiş ülkelerinden biri Fransa ama bak bugün haline. Nasıl karışıyor bir anda.

- Ne yapmalı?

Bir kere herkesin işini çok iyi yapması lazım. Senin en güzel röportajları yapman, çok çalışman, benim de en iyi oyunları oynamam ve çok çalışmam lazım, ama öylesine bir çarkın içine girdik ki maalesef, bizle aynı dünyaya inandığını iddia edip bizimle çalışmaktan imtina eden çok fazla kişi var. Temel sıkıntımız bu korkaklık.

 

Rafa kaldırılan projeler

- İş sahanız ne kadar daraldı, daha doğrusu ne kadar daraltıldı?

Bak bir örnek vereyim sana, geçenlerde bir sosyal yardım projesi için aradılar. Yardım edip etmeyeceğimi sordular. Sosyal yardım diye kabul ettim, programlar yapıldı. Senaryonun gelme aşamasından hemen önce yardımcı yönetmen beni aradı ve projenin bir süre rafa kalktığını söyledi. Yaklaşık bir ay önce oldu bunlar ama dün akşam projenin prömiyerinin yapıldığını gördüm! Nedeni çok belli. Çünkü projeyi yayımlayacak kanal “O isimle çalışırsan biz bu işin altından kalkamayız” diyor.

- ‘Boyun Eğme’diniz ve bedeller ödediniz, mesela yuvanız Şehir Tiyatroları’ndan atıldınız. Bu bedelin güzel tarafları ne?

Daha sağlıklı bir hayatım var, gece gündüz setlerde koşturmuyorum. Bu korkunç düzen yıkılana kadar, yok olana kadar da böyle bir ihtimal gözükmüyor... Ondan sonra da ne yapacağımı oturup düşünürüm. Bugünkü iktidarın yarattığı bu düzene, bu çarka hizmet etmek istemiyorum. Onun medya yoluyla yarattığı körlüğün bir parçası olmak istemiyorum. Yugoslavya iç savaşından sonra kendilerine, “Gelen iç savaşı görmediniz mi?” diye sorulan insanlar “Yooo her şey bir anda oldu, biz televizyonda dizi izliyorduk?” demişlerdi.

Kendimi biliyorum, bu çarka hizmet ederek mutlu olamam.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr