İstanbul 18. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmaya 103 gündür Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan gazetemiz muhabiri Ahmet Şık, gazeteciler Nedim Şener, Soner Yalçın, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Hanefi Avcı, Muhammet Sait Çakır, Yalçın Küçük ve Coşkun Musluk katıldı.

Mahkeme, davada yargılanan tüm isimlerin beraatine karar verdi.

CHP Milletvekilleri Barış Yarkadaş ve Sezgin Tanrıkulu, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu ve Şık'ın çok sayıda gazeteci arkadaşı da duruşmayı takip etti.

Duruşmada son sözü sorulan Ahmet Şık, söylenecek çok şey olduğunu belirterek şunları söyledi:

“Aklımdan geçenleri söylersem yeni bir dava konusu olacak. Hakkımızdaki yeni iddianameyi yazan ve iktidar tetikçiliği yapan yargı personelini kastediyorum. Bu adliye adaletin mezarının simgesi haline geldi. Adaletin mezar kazıcılığını da bizzat bu savcılar ve hakimler yapıyor. Bu adliyenin girişinde iki tane Themis heykeli var ve terazi var elinde. Güya o terazi adaletin tesisisin simgesi ama şu bir gerçek ki bu mezarın içinde yargılananlar için herhangi bir adaleti tartmıyor bu terazi. Savcı ve hakimler için tartı işlemi görüyor bir kefesinde haysiyet ve şeref var, diğerinde de haysiyetsizlik ve şerefsizlik var. Bu hakim ve savcılar için hep o kötülük ağır basıyor.”

AHMET ŞIK'I ÖZGÜR BIRAKIN

CHP Medya Komisyonu Üyesi Barış Yarkadaş, gazetecilerin yaptığı açıklamanın ardından sosyal medyada paylaşımlarda bulundu. Yarkadaş "Ahmet Şık'ı dün FETÖ - AKP ittifakı tutuklamış ve kumpas kurmuştu. Bugün FETÖ yok AKP var. Ama Ahmet hala cezaevinde... Gazeteciler için hiçbir şey değişmiyor" dedi.

Ahmet Şık'ın da yargılandığı ODA TV davasını ilk günden beri takip ettiğini belirten Yarkadaş, "Ahmet o gece tutuklandığında adliyenin önündeydim. Bugün yine adliyenin önündeyim. Gazeteciler haber merkezinde olması gerekirken cezaevindeler" ifadesini kullandı.

ODA TV davasının bugünlerde "kumpas" olarak nitelendirildiğini belirten Yarkadaş şunları ifade etti:

"Gazetecilere kumpas kuranlar değişti. FETÖ'nün rolünü AKP devraldı. 150'nin üzerindeki gazeteci sudan sebeplerle cezaevine atılıyor. Türkiye düşünceyi ifade etmenin açıkça suç haline getirildiği bir ülkeye dönüştürüldü. Birçok gazeteci referandum rehinesi gibi cezaevinde tutuluyor. Referandum öncesi, konuşamasın, yazamasın ve topluma gözdağı olsun diye cezaevinde tutuluyorlar.

ODA TV de bu gözdağı davalarından biri... FETÖ'nün AKP ile kurduğu kumpas, hala varlığını koruyor. Kumpasın sürdüğü yargılamanın devamından da anlaşılıyor. Bu tür saçmalıklar artık son bulmalı, Ahmet Şık'ın da aralarında olduğu tüm gazeteciler derhal serbest bırakılmalı ve bu davalar derhal kapatılmalıdır."​

TÜM SANIKLARIN BERTİ İSTENDİ 


Davanın 14 Aralık 2016 tarihli duruşmasında Cumhuriyet Savcısı Ali Kaya esasa ilişkin mütalaasını açıklayarak, sanıkların üyesi oldukları iddia olunan ‘Ergenekon’ isimli terör örgütünün varlığı konusunda somut bir tespit yapılamadığı vurgulanmıştı. Sanıkların suçlama konusu yazı ve yorumlarının mesleki açıdan siyasi duruşa göre eleştiri veya övgü konusu olabileceği ancak somut suç olgusu tespit edilemediği anlatılan mütalaada tüm sanıkların beraatini talep edilmişti. 

ODA TV DAVASININ GEÇMİŞİ 
İstanbul Cumhuriyet Savcısı Cihan Kansız tarafından hazırlanan 134 sayfalık iddianamede, Ergenekon Silahlı Terör Örgütü yöneticisi olduğu iddia edilen Yalçın Küçük’e yönelik çalışmalar devam ettiği esnada, Küçük’ün ODA TV isimli internet sitesinin imtiyaz sahibi Soner Yalçın ve ODA TV çalışanları ile örgütsel irtibatının bulunduğu öne sürülmüştü. Soner Yalçın’ın da Ergenekon soruşturması kapsamında haklarında işlem yapılan şüphelilerden birçoğu ile irtibatlı olduğu belirtilen iddianamede, “Yalçın Küçük’ün talimatı ile örgütün internet medyasını oluşturan ODA TV’de örgütün amaç ve hedefleri doğrultusunda yönlendirme amaçlı yayın yapıldığı ve bu doğrultuda kamuoyunun şekillendirilmeye çalışıldığı tespit edilmiştir" denilmişti. 

YALÇIN KÜÇÜK’E 41,5 YILA KADAR HAPİS TALEBİ 
İddianamenin bir numaralı sanığı Prof. Dr. Yalçın Küçük’ün “silahlı örgüt kurmak, halkı kin ve düşmanlığa tahrik, devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin, yasaklanan bilgileri temin, adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs ve özel hayatın gizliliğinin ihlal" suçlarından 22 yıldan 41,5 yıla kadar hapisle cezalandırılması isteniyordu. Soner Yalçın’ın “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik, yasaklanan bilgileri temin etmek, adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs, Özel hayatın gizliliğini ihlal, kişisel verileri hukuka aykırı olarak kaydetme" suçlarından 14 yıldan 34 yıla kadar, Ahmet Şık, Nedim Şener ve Hanefi Avcı’nın “Ergenekon silahlı terör örgütüne yardım etmek" suçundan 7 yıl 6 aydan 15 yıla kadar hapis cezası isteniyordu. 

DİĞER SANIKLARA İSTENEN CEZALAR 
Diğer sanıklara istenen cezalar şöyleydi: 
Sanık Barış Pehlivan’ın 10 yıldan 23 yıla kadar, Barış Terkoğlu’nun 8,5 yıldan 18 yıla, Doğan Yurdakul’un 9 yıldan 21 yıla, Müyesser Uğur’un 7,5 yıldan 15 yıla, Coşkun Musluk’un 8 yıldan 18 yıla, Muhammet Sait Çakır’ın “9 yıldan 21 yıla, İklim Ayfer Kaleli’nin 8 yıldan 20 yıla ve Ahmet Mümtaz İdil’in 8 yıldan 18 yıla kadar hapis cezası isteniyordu. 

KAŞİF KOZİNOĞLU CEZAEVİNDE VEFAT ETMİŞTİ 
Davanın tutuklu sanıklarından MİT Dış Operasyonlar Dairesi eski başkanı Kaşif Kozinoğlu hakkında, “Ergenekon silahlı terör örgütüne yardım etmekle örgüt üyesi kapsamında olduğu, niteliği itibariyle gizli kalması gereken bilgileri temin ettiği, yasaklanan bilgileri temin ettiği" iddiasıyla 11,5 yıldan 26 yıla kadar hapsi isteniyordu. Kozinoğlu, dava süreci devam ederken 13 Kasım 2011’de tutuklu bulunduğu Silivri ceza evinde vefat etmişti. Kozinoğlu’nun hayatını kaybetmesi üzerine, hakkındaki davanın, TCK’nın "Sanığın veya hükümlünün ölümü"nü düzenleyen 64. maddesi uyarınca 2012 yılında düşürülmesine hükmedilmişti. 
İddianamede davanın tek şikayetçisi olan ve şu anda “terör örgütü üyeliği” suçundan tutuklu bulunan gazeteci Nazlı Ilıcak, dava sürecinde şikayetinden vazgeçmişti. 

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr