Kılıçdaroğlu'nun grup toplantısındaki konuşmasından satır başları: 

Ordu'da yaralar sarılana kadar olayın takipçisi olacağız. Srebrenitsa'da bir katliam gerçekleşti. Üstelik Avrupa'nın göbeği, binlerce insan öldürüldü bu vahşete bütün Avrupa tanık oldu. Bugün onların bütün acılarını paylaşıyoruz. Böyle bir acının Avrupa'da yaşanması büyük bir üzüntü. Bosna'ya sevgi ve saygılarımızı gönderiyoruz. Türkiye'de farklı görüşlerimiz olabilir ama Türkiye bir yürek olarak sizin yanınızda. Ayşe Begün Onbaşı kızımıza yürekten sevgi ve saygılarımı gönderiyorum.

Kılıçdaroğlu'ndan Binali Yıldırım'ın "DAEŞ, PKK" suçlamasına belgeli yanıt - VİDEO

Yargı tarihin ilk dönemlerinden itibaren ahlak üzerine kurulmuştur. Toplumun duyarlılıkları göze alınarak. Dünyanın bütün ülkelerinde adaleti dağıtan organdır yargı. Toplumun farklı kesimlerine eşit mesafede olmalı. Herkese eşit davranacak, çünkü adaleti dağıtıyor. Yargının siyasallaşması en bütük tehlikedir. Siyaset kurumunun emrini yerine getiren kurum haline gelir yargı. İktidarın sopası haline gelir. Yargının siyasallaşması kabul edilemez. Yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığı üzerinde durulmuştur. Yargıç sosyal yaşamına dikkat etmelidir. Yargıç niteliklerini kaybediyorsa adalet dağıtamaz algısı yerleşir. Yargıçın bu özellikleri olduğu için ABD Başkanı bir yere gittiğinde ayağa kalkar, alkışlar, ancak yargıçlar ayağa kalkmaz, alkışlamaz. Öyle bir eğitimden gelirler. Yargının önemi budur. Siyasal partiler yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusunda duyarlı olmalılar. Bunun için toplumun tüm kesimleri adaletin bağımsızlığı üzerinde ortak görüş oluşturmak durumunda.

Adalet kendi ülkelerinde verilen kararlardan çıktı. Bir ilçede bir hakim karar veriyor, ama o süreç yeri geliyor AİHM'e kadar geliyor. Adaletin evrensel kuralları var. Biz bu evrensel kurallara uymak zorundayız. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı üzerine bir düzenleme Meclis'e geldiğinde CHP destek verecek. Anayasa diyenler bizim bu teklifimize kulaklarını tıkadılar.

"TÜRKİYE İÇİN TAM BİR FELAKET" 

Parlamentoya bir yasa getirdiler, Yargıtay ve Danıştay üyeleri görevden alınıyor. Bir kanunla Anayasa'nın hükümlerini işlemez hale getiriyorsunuz. Bu kabul edilemez, bu asla doğru değil. Niçin Yargıtay, Danıştay üyeleri görevden alınıyor? Çünkü yargıyı yürütme organın emrine almak istiyorlar. Talimat alacaklar, ona göre karar verecekler. Hans Frank, Hitler döneminde yargıçlara 'Verdiğiniz her kararda benim yerimde Führer olsa nasıl karar verirdi' diyor. Şimdi yapılmak istenen de bu. Yargıyı bu hale getirmek istiyorlar. Bu Türkiye için tam bir felaket. Apar topar çıkarıldı. Biz hemen Anayasa Mahkemesi'ne başvurduk. Yok hükmünde sayılsın, yargıyla bu kadar oynanmaz, darbe dönemlerinde yargıyla bu kadar oynanmadı. Anayasa Mahkemesi 2 üye hariç 'biz buna bakmayacağız' dedi. Bu çok önemli. Siz bir yasayla Anayasa'nın yargıyla ilgili hükümlerini askıya alıyorsanız, bir başka hükümet gelir Anayasa Mahkemesi'ni görevden alır. Ben bu süre içerisinde Anayasa Mahkemesi toplanamak endişesiyle Anayasa Mahkemesi Başkanı'na bir yazı yazdım. Bunun Anayasa'ya aykırı olduğunu, asıl kararın Yüce Mahkeme tarafından verileceğini, asıl sorumluluğun yargıya, kendilerine ait olduğunu duyurdum. Yasa henüz Cumhurbaşkanı'na gitmiş değil. Bu acele nedir?

Gelen bilgiler iç açıcı değil. Orada hakimlere soru soruyorlar, elde etmeye çalışıyorlar. Bir diktatör bozuntusunun tutsağı olursanız tarih sizi affetmez. Bu çay toplama işine benzemiyor. Bu Türkiye'nin geleceği ile ilgili bir sorun. Bu kadar köklü, bu kadar tarihi bir sorumluluğu var Anayasa Mahkemesi üyelerinin. Kararlarına saygı duyacağız. Türkiye'de demokrasiyi kolay kazanmadık, kolay kaybetmemeliyiz. 

Burada kanuna karşı hile yapılmak isteniyor. Hiçbir hukuk adamı, hiçbir devlet adamı kanuna karşı hileye gözyumamalı. 'Atı alan Üsküdar'ı geçtikten sonra mesele yok' diyorlar. Hukuk adamının meseleye bu pencereden bakması doğru değildir. Yargının içinde elbette sorunlar olabilir. Sorun siyasetin çözeceği olmaktan çok öte, yargının kendi içinde çözeceği sorundur.  

Adaletten, ahlaktan söz ediyorsak, hakkımızı arıyorsak başvuracağımız bir yer gerekiyor, mahkeme. Toplum başka yere gidiyorsa, o toplumda yozlaşma vardır. Çürümeye izin vermeyecek olan da yargının kendisidir. Yargı kendi saygınlığını korumak zorundadır. Aynı çukurun içine düşmemeliler. Aynı çukurun içine düşerlerse lekeyi kimse ayıklayamaz. 

MUHSİN YAZICIOĞLU'NUN ÖLÜMÜ 

Muhsin Yazıcıoğlu, 25 Aralık 2009'da hayatlarını kaybettiler. Davalar açıldı. 132 şüpheli hakkında davalar açıldı. Dava açıldı dava sonunda takipsizlikle dava kapatıldı. Kaza olduğunda arama kurtarma ekipleri kazanın 115 kilometre ötesinde arama yapıyordu. Aklın mantığın alacağı şey değil, cep telefonu var üstelik. Dönemin Kayseri Valisi açıklama yaptı 'Muhsin Yazıcıoğlu hayattadır' diye. İki saat bekletildiği söyleniyor, sonra hayatını kaybettiği söyleniyor. muhabiri acil servisi arıyor 20 dakika konuşuyor, kimse ulaşmıyor. Daha sonra muhabirin çenesinin kırık olduğu söyleniyor. Helikopterin beyni yok, söküp alınmış. Ailenin avukatı 'Düşme ile ilgili 4 dakika 37 saniyelik görüntüler silinmiştir' diyor. DDK raporunda 'Ağır bir hizmet kusuru ortaya çıkmıştır' diyor. Yargı nedir? Vatandaşın kafasında soru bırakıyorsa orada yargı yoktur. Herkesin kafasında soru işareti bırakmayacak. Rıza Sarraf'ın ABD'de kefaleti reddecek gerekçeyi merak ediyordum, 4 gerekçe söyledi. Hiç kimse de yanlıştır diyemedi. 

Yargı üzerinde oynanan oyun konusunda, siyasetçilerden çok yargıçların dikkat etmesi lazım. Türkiye'nin bugününü değil, geleceğini ilgilendiren bir konudur. Bütün yargıçları dikkatli olmaya çağırmak CHP'nin tarihi sorumluluğu içindedir. 

"7 HAZİRAN'DAN BU YANA KIBRIS ÇIKARMASINDAN DAHA FAZLA ŞEHİT VERDİK" 

7 Haziran'dan bu yana Kıbrıs çıkarmasından daha fazla şehit verdik. Şehitler, gaziler, anneler, genç yaşta çocuğunu toprağa veren babalar için soruyorum 'Kim Türkiye'yi terör batağına soktu?' Hangi gerekçe ile çocuklarımız hayatlarını kaybediyor? 2002'de sıfır terörle devraldırlar, terör yoktu. Ne oldu da Türkiye bu hale geldi? Bu işin sorumlusu kim? Çıkıp da bu sorunun cevabını birilerinin vermesi lazım. Bu işin sorumlusu dünyada iktidardır. Vatandaş oy verdi, derdimizi çöz diye. Terörü bitirmek yerine teröre yardım ve yataklık yaptılar, azdırdılar. Binali Bey'e tekrar soruyorum, bu işin sorumlusu kim? Başbakanlık koltuğunda oturuyorsun, kim bu işin sorumlusu? 

BU İŞİN SORUMLUSU KİM?

Başbakanlık koltuğunda oturuyorsun, kim bu işin sorumlusu? Terör örgütü mahkeme kurarken kim iktidardı, şehirler silah deposuna dönerken iktidarda kim vardı? Binali Bey bunlara açık ve net cevap vermeni istiyorum. ODTÜ'yü bitirmişsin, bu sorulara cevap verirsin.
Başbakanlık koltuğuna yeni oturdu, bak bakalım 'Terör örgütüne dokunmayın' talimatını veren kim? Sen bunun hesabını soracak mısın, yoksa sormayacak mısın? Sorarsan söz, sana bir daha 'Düşük profilli başbakan' demeyeceğim. Sorarsan yürekten kutlayacağım.
200 ton bomba yerleştiriliyor. Bu bombalar yerleştiriliken neredeydiniz? Sana ne kadar basit sorular soruyorum. Soracak mı, abisi izin verirse. Abisinin de izin vereceğini hiç sanmıyorum. Ağzımızı her açtığımızda dava açıyorlar. PKK terör örgütüne AKP yöneticileri yardım ve yataklık yapıyor dediğimde dava açmıyorlar, kabul ediyorlar. Bunun hesabını sormak zorundayız. Sormazsak vatandaş olarak görevimizi yapmamış oluruz.

PKK yetmiyormuş gibi bir de IŞİD çıktı. Atatürk Havalimanı'nı bastılar, insanları taradılar, bombaları patlattılar. Ne yaptık? Hep beraber, 'teröre lanet olsun' dedik, 1 günlük yas ilan ettik. Sonra gittiler davul zurnayla köprü açılışı yaptılar. Parlamentoda saygı duruşu yapıyorlar. Bunu CHP yapsa ne olurdu? Biz insana saygılıyız, yapmayız da, kıyamet kopardı. Bunlar yapıyor da niye kimse bir şey söylemiyor? 'İnsanlık öldü mü' diye bir cümle niye kurulmuyor? Sormazsan vatandaş olarak görevini yapmazsın.

Gazeteciler geldiler, görüşlerimi sordular. Hiç kimseyi eleştirmedim, parti adı vermedim, Binali Bey'e 11 soru sorayım dedim. Binali Bey de 11 soruya cevap versin.

1- Musul Başkonsolosluğu basılırken hangi hükümet IŞİD yaptı demedi?
2- Hangi millletvekili PKK ve IŞİD terör örgütü değil dedi?
3- IŞİD iyi ki varsın diyen milletvekili hangi partiden?
4- IŞİD hangi hükümet iktidardayken palazlandı?
5- Yaralanıp Türkiye'de tedavi edilen IŞİD militanları hangi iktidar zamanında ayrıcalık sağlandı?
6- Hangi hükümet döneminde IŞİD silahlandırıldı?
7- Bakanlar Kurulu, MGK IŞİD terör örgütü kararı alındı mı?
8- Hangi savcı IŞİD terör örgütüyle ilgili iddianame hazırladı? Hazırlandı da bizim mi haberimiz yok?
9- IŞİD'in Türkiye lideri kim?
10- IŞİD'in son bir yıl içinde Türkiye'de yaptığı eylemlerin sorumlusu kim?
11- Güvenlik zafiyeti yoksa, yönetim zafiyeti mi var?

AKP sadece PKK terör örgütüne yardım ve yataklık yapmadı, aynı zamanda IŞİD terör örgütüne yardım ve yataklık yaptı. AKP ile IŞİD arasında bir gazeteci 'İdeolojik akrabalık var' dedi, o yüzden üzerine gidemiyor. Biz konuşurken onlar gibi işkembeden atmıyoruz. IŞİD eğitim, lojistik destek ve transfer açısından Türkiye'yi seçmiştir. Türkiye IŞİD için cihada açılan kapıdır. Dünyadaki bütün raporlarda bu ifadeler var. Türkiye üzerinden TIR'larla silah gönderildi mi? IŞİD'in eline geçti mi? Siz Türkiye cumhuriyetini nasıl bir korsan ülke haline getirirsiniz? Orta çıktıktan sonra 'Biz bunları Bayırbucak Türkmenlerine gitti' dedi. Bir IŞİD komutanı, 12 Ağustos 2012'de Washington Post'ta 'techizatımız ve tedarikimiz Türkiye üzerinden geldi' dedi. Hükümet kim? Techizat, tedarik hepsi Türkiye. Suudi Emiri, IŞİD'e Türkiye üzerinden silah gönderirken belgeleri ortaya çıktı.
IŞİD terör örgütü, 500 milyon dolar petrol geliri elde ediyor. AKP buna kol kanat geriyor. IŞİD'in Türkiye dışında petrol satacağı başka bir yer yok. Dönemin Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu 'IŞİD yaralılarını tedavi ederiz' diyor. Sen bunları tedavi ettikten sonra niye Suriye'ye gönderiyorsun? Tutukla, hapse at, gereğini yap. Tedavi edip, tekrar gönderiyorsun.

ÇOK ÇARPICI IŞİD İDDİASI

Musul Başkonsolusluğu'nun basılması talimatını veren IŞİD'li Türkiye'de tedavi görüyor. IŞİD'in sağ kolu Şanlıurfa hastanesinde tedavi gördü, masraflarını Türkiye ödedi. IŞİD militanları İstanbul'da piknik yapıp cihat çağrısı yapıyorlar. Türkiye IŞİD'inin yapılanmasında Ebu Hanzala diye biri var. Video ile Türkiye'yi düşman ilan etti. Evleri basıldı, evlerinde IŞİD bayrakları, bomba, intihar yelekleri çıktı; tamamı serbest bırakıldı. 15 Ekim 2015 Ankara Garı'nda 103 gencimiz hayatını kaybetti. Telefonları 2012'de dinleniyor. Kimse bunlara dokunmadı. Hiçbir önlem de almadılar.

Emniyetin raporunda 'Türkiye'de, IŞİD'in 20 bin kişiyi bulan tabanı var' diyor. 'Ürdün, Tunus ve Suudi Arabistan seviyesine ulaştı' diyor. Kimin gözünde oluştu? Kim IŞİD'le mücadele ediyor? 2014 yılından sonra IŞİD konrolündeki bölgeye sempatizanlar girip çıkıyor ve bunu emniyet biliyor. 'Bölgede askeri ve ideolojik eğitim alan ve Türkiye'de eylem düzenleyebilecek binin üzerinden insan var' diyor.
Bunun üzerine AKP'nin yöneticileri, nasıl PKK'ya yardım ve yataklık yapıyorsa, IŞİD'e de yardım ve yataklık yapıyor. Türkiye IŞİD'i hakkında hangi savcı iddianame hazırlıyor ve hangi Bakanlar Kurulu Türkiye IŞİD'i terör örgütü diye bir karar alıyor. Bizde Bakanlar Kurulu'nun IŞİD'i terör örgütü gördüğüne dair bir karar yok.

Binali Bey 'tek cevap veriyorum' diyor. 'CHP neden hayır oyu kullandı' diyor. Karar şu, Suriye'ye savaş açma kararı. Biz de buna hayır demişiz. Karşı çıkıyoruz, bugün getirsen bugün de karşı çıkacağız. Yalan at ama bu kadar da kuyruklusu olmaz. Bu cevabı verirken bile ben utanıyorum. Sen Başbakansın, nasıl bu kadar ucuz ve kolay yalan söyleyebiliyorsun. PKK kararına da evet demişiz. Senden tek isteğim var 11 soruma adam gibi cevap ver. Yüreğin yetiyorsa, çık benim 11 soruma adam gibi cevap ver.. Bana sordun, belgelerimi gösterdim.

Şimdi, bizim üzerinde duracağımız konu şu eğer siyaset yalan üretiyorsa o insanlara güvenmeyin. Siyasette abartma olabilir ama yalanı kaldırmaz. Hele hele 'Ben Müslümanım' diyen adamın yalan söylemesini bu toplumun değerleri kabul etmez.

Dış politikada da 'Yanlış yapıyorsunuz' dedik. Koalisyon görüşmelerinde 'Dış politikanın 180 derece değişmesi gerekiyor' demiştik, şimdi 360 derece fırıldak gibi dönüyorlar. Dış politikada 'hamaset olmaz, çok dikkatli bir dil kullanacaksın' dedik. Rusya'dan özür dilediler. İsrail'e gittiler büyük tavizler vererek İsrail'le anlaştılar. İsrail hiçbir şey yapmadı, hiçbir taviz vermedi. 

CHP böyle bir anlaşma imzamış olsaydı, cuma namazlarında, namaz sonrası bütün camilerde mitingler olurdu. Samimi Müslüman kardeşlerime sesleniyorum, bizim samimiyetimize inanın. Biz her koşulda Türkiye'nin çıkarlarını savunan bir partiyiz, her kişinin kimliğine saygılı bir partiyiz.

İsraille anlaşmanın ayrınları, bir abluka aynen kaldı, iki İsrial'in NATO üyeliği yolu açıldı, üç İsrail'in OECD üyeliği yolu açıldı, dört İsrail gazının satış imkanı verildi, beş İsrail askerilerine açılan davalardan vazgeçtik, altı özür maektubu göndermediler, yedi Gazze üzerinde İsrial egemenliği kabul edildi. Tüm bunları 20 milyon dolara satın aldılar. Bunlar kendi çıkarları için yeri geldiğinde Türkiye'yi satarlar. Tam bir teslimiyet anlaşması. 'Ben görevde olduğum sürece İsrail'le normalleşme mümkün değil diyordu bu diktatör bozuntusu.

Şimdi yeni yardım gemisi Aşdod Limanı'na gitti. Ta en başından beri İsrail'in söylediği gibi. 2002'den beri böyle yardım gidiyor. Vatandaşı kandırmaya çalışıyorlar. Kızılay 2002'den beri dünyanın yardımını yapıyor. Bu yardımları yapan İHH vakfı var. Erdoğan 'Siz yardım götürürken dönemin Başbakanı'na mı sordunuz' dedi. Beslenmeyeceksin. Beslenirsen böyle yuları takarlar boynuna. İzni Erdoğan vermişti, 'Otorite biziz, izni biz verdik' dedi. Dün öyle bugün böyle. Artık milletin kimin doğru, kimin yalan söylediğine karar versin.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr