Cihangir’i ilk keşfettiğim 1950’li yıllarda Galatasaray’da ortaokulda okumaktaydım. Semte yerleşmem ise 1987 yılına rastlar. Adını semte vermiş olan, Kanuni’nin genç yaşta ölen oğlu için yaptırdığı 1560 yapımı Mimar Sinan’ın eseri camiye karşın, Cihangir Osmanlı tarihi boyunca, gayrimüslim nüfus ağırlıklı bir mahalle olmuştur. 20. yüzyıl başında İstanbul’a akın eden ve kentin yaşamını etkileyen Beyaz Rusların buraya yerleşmiş olmaları semtin kozmopolit yapısını perçinleyen etkenlerden biridir...

Kent merkezine dönüşün yeniden canlandığı 1980’lerde artık ne Beyaz Ruslar kalmıştı Cihangir’de ne de eski azınlıklardan eser.

Eskinin günümüze son miraslarından biri olan ve her uğradığımda, eski gayrimüslim müşterilerini hasretle anan çiçekçi Ali Bey de Alman Hastanesi’nin karşısındaki sokaktaki dükkânını, “Artık buraların eski tadı yok” diyerek kapatıp gideli dört yıl oluyor.

Ben Cihangir’e gelip yerleştiğimde oturduğum sokağın eski adı olan Sormagir Başkurt’a dönüşmüştü ve paralelindeki Pürtelaş ile birlikte travestilerin kentteki belli başlı mekânlarından biri haline gelmişti.

Onlar da Cihangir’in yaşamında gelip geçici dönemlerden biri oldular ve yerlerini kimilerinin aykırılıkta travestilerle bir tuttukları, kimilerinin de entel olarak niteledikleri aydınlarla sanatçılar aldı. Ve semt yine ötekinin yaşam tarzının mahallesi olarak kaldı.

Gerçekten bir Cihangir yaşam tarzı var mı ?

Bu soruya yanıt verirken daha da ileri gidip “her metropol gibi İstanbul’un da her semtin bir yaşam tarzı vardır, daha doğrusu vardı” derim.

Örneğin çocukluğumu ve ilk gençliğimi geçirdiğim Kadıköy’ün Moda’sı, ayrı, Yeldeğirmeni ayrı yaşam tarzlarını simgelerlerdi hatta ayrı argolara sahiptiler.

 

Kafe tutkusu

Günümüz Cihangir yaşam tarzının ise en göze çarpan özelliği kafe tutkusudur. Artık her sokakta bir değil, birden çok fazla kafe var.

Cihangirli artık alıyor koltuğunun altına laptopunu veya gazete ya da dergisini tutuyor kafenin yolunu. Okunacaklar orada okunuyor, yazılacaklar orada yazılıyor, randevular kafelerde veriliyor.

Yaşam artk kafededir. Sanacaksın ki, Cihangir değil, Paris mübarek!..

Bunların yanı sıra restoran ve bistrolar da var. Bunlardan biri çarşıya çıkışlarımda genelde uğramayı ihmal etmediğim Otto. Otto’yu benim için cazip kılan ünlü İrlanda birası Guinness.

Uğradığım şaşmaz mekânlardan biri de Firuzağa Meydanı’ndaki La Cave.

Sattığı şarap ve bira çeşitlerinin baş döndürücü zenginliği ilk bakışta göze çarpan La Cave’a uğrayışım her defasında alışveriş amaçlı değil. Şarap ve bira almayacak da olsam, dostum Esat Ayhan’la sohbet etmek için uğrarım. Ondan bütün Cihangir haberlerinin yanı sıra, dünyada ve Türkiye’de neler olup bittiğini öğrenebilirsiniz.

Bu arada İstanbul’un en seçkin Ermeni lokantalarından Jash’ın da Cihangir Caddesi’nde olduğunu belirtmeliyim.

 

Cihangir postası

Cihangir yaşam tarzının önemli özelliklerinden biri de sakinlerinin kent ve semt bilincine sahip olmaları. Bunun en somut örneği de, semtin gazetesi Cihangir Postası idi. İdi diyorum, çünkü ne yazık ki, bir zamanlar parasız dağıtılan Cihangir Postası artık çıkmıyor, çıkamıyor.

Buna karşılık, Taksim Platformu’nda yer alan Gezi sürecinde aktif rol oynayan “Cihangir’i Güzelleştirme Derneği” hâlâ faal.

Ama onlar da arsası bir hayırsever tarafından park olarak kullanılmak üzere bağışlanmış olan Cihangir Caddesi’ndeki yerin Beyoğlu Belediyesi- İSPARK işbirliği ile dünyanın ilk beton parkına ve aynı zamanda otoparkına dönüştürülmesini, bütün çabalarına karşın engelleyemediler.

 

Kedi cenneti

Bir kedi cenneti olan Cihangir’in simgesi kedi olmalı. Bu semtin sakinlerinin çoğu ya evinde ya kapısının önünde kedi besler. Bütün bakkallarında kuru ve yaş kedi mamasıyla, kedi kumu bulunan Cihangir’de on veteriner ofisi, bir o kadar da petshop var.

Evet Cihangir kedi cennetidir. O yüzden, Cihangirlilerin cenneti hiç yadırgamayacaklarını sanıyorum. Çünkü kedisi olmayan bir cennet düşünemiyorum.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr