Sadece Washington değil küresel siyaset arenası son 8 yıldır ABD başkanlık koltuğuna oturan Obama dönemine veda ediyor. 4 Kasım 2008 seçimleriyle birlikte ABD tarihine ilk siyahi başkan olarak adını yazdıran Demokrat Partili Barack Hussein Obama övgüsü, yergisiyle dün itibarıyla iki dönem üst üste seçilerek ev sahipliği yaptığı Beyaz Saray’ı Donald Trump’a devretti.

Kriz devraldı

Obama denince akla kazınan ünlü sloganlar “Umut”, “Değişim” ve “Evet yapabiliriz” olsa gerek. Tam da 2008 seçimleri sürecinde halihazırda Cumhuriyetçi Bush iktidarında iyice yıpranmış olan, Afganistan savaşı, Irak işgali kararlarıyla neocon cephesinin başta Ortadoğu olmak üzere kontrolden çıkmış kanlı güç mücadelesiyle yorulmuş, ekonomik anlamda ciddi darboğaza girmiş ABD’sinde yeni bir soluk olarak görüldü Obama.

Dev şirketlerin iflas bayrağı çekip işsiz ordusuna her geçen gün yenilerinin katıldığı, azımsanmayacak sayıda insanın konut kredilerini ödeyemeyip evlerini kaybettikleri günlerdi...

‘Askerleri çekelim’

11 Eylül 2001 saldırıları şoku, Irak işgali, ülkeye dönen cansız asker bedenleri iç kamuoyunda derin etki bırakırken bir taraftan da ABD’nin “terörle mücadele” adına insan haklarını hiçe sayan işkence uygulamaları, Guantanamo (Gitmo) cehennemi ülkenin dış dünyadaki tartışmalı algısını daha da sarsıyor, Amerikan karşıtlığını artırıyordu... Obama tüm bu stresli atmosfer arasında temiz bir nefes misaliydi Amerikan halkı için... Ortadoğu’da askerlerimizin ne işi var, Irak, Afganistan işgallerine son vermeli, askerlerimizi eve döndürmeliyiz diyordu... 11 Eylül sonrası insan hakları hiçe sayılarak başta Afganistan, Pakistan’dan olmak üzere şüphelilerin yakalanarak tutuldukları Gitmo’yu kapatacağı da vaatleri arasındaydı.

Ülkede kötü giden ekonomiyi canlandırma, eğitim bilim alanında atılım yapma, sağlık sistemine yönelik toplumun en destekten yoksun kesimlerinin de yararlanabileceği reform paketi dikkat çeken iç siyaset söylemleriydi.

Ekonomik ve siyasi olarak 2008 ABD’sindeki karamsar tabloda “Umut” ve “Yapabiliriz” mesajı ağır koşullar altında ezilen, savaş, şiddet, “terörle savaş” söyleminden yorulmuş toplumun pek çok katmanını Obama etrafında birleştirdi. Elbette, ırkçılık geçmişini tam anlamıyla gömüp ilerleyemeyen ülkede, Obama’ya destek başta siyahilerden ardından da Hispanikler’den gelecekti.

Ekonomik ve siyasi olarak 2008 ABD’sindeki karamsar tabloda “Umut” ve “Yapabiliriz” mesajı ağır koşullar altında ezilen, savaş, şiddet, “terörle savaş” söyleminden yorulmuş toplumun pek çok katmanını Obama etrafında birleştirdi. Elbette, ırkçılık geçmişini tam anlamıyla gömüp ilerleyemeyen ülkede, Obama’ya destek başta siyahilerden ardından da Hispanikler’den gelecekti.

Nobel Barış Ödülü

Kalabalıklara coşkulu, sıcak yaklaşımı seçmen için çekim merkezi olurken, barışçıl, eşitlikçi, adalet terazili iç politikaya yönelik savunduğu politikalar Cumhuriyetçi kanattan kimilerince “kapitalizmin merkezinde sosyalizm söylemleri” şeklinde tepkiyle bile karşılandı. Ama 2008 seçimleri, ABD’de köleliğin kaldırılmasından 143 yıl sonra ülkenin ilk siyahi başkanı olarak genç Illinois senatörü Obama’yı Beyaz Saray’a taşıyacaktı. Obama, 2009’da Bush’dan koltuğu alırken 47 yaşındaydı. 2009’da henüz başkanlık koltuğundaki daha ilk yılında Nobel Barış Ödülü, kendisinin bile hayretleri eşliğinde, Obama’ya verildi. Gerekçe nükleer silahların azaltılması çabaları ve dünya barışına katkılarından dolayıydı. 2012’deki seçimlerde de popülaritesi ilk döneme göre düşse de yine ipi göğüsleyen taraf oldu.

Yalnız kaldı...

Ne var ki iki dönem boyunca pek çok vaadi tam anlamıyla ya hayata geçmedi ya yarım kaldı... Kimilerine göre bu yarım kalışlar, engellerin arkasında partisi Demokratların 2012 sürecinin ardından Kongre’de çoğunluğu yitirmesinin payı da büyüktü. Pek çok karar için kongrede ciddi mücadele vermek zorunda kalan Obama, kimi zaman çözümü başkanlık kararnameleriyle de buldu. Selefi Bush’un savaş, saldırı söylemini devam ettirmedi belki ama geri planda yine ülkesini Ortadoğu’daki kanlı çatışmaların, derin güç mücadelelerinin merkezinde tuttu... Ancak diğer yandan Obama, Şam karşıtı söylemine karşın sahaya kalabalık ABD gücünün gönderilmesine karşı çıktı, krizin çözümünün askeri eylemlerde değil diplomaside olduğunu söyledi sık sık. Ama söylemle uygulama arasında dağlar kadar fark vardı. Kendisi de göreve veda ederken Suriye’de başarılı olamadığını kabul ediyordu bir anlamda. Bir başka veda konuşmasında ise ülkede siyasi atmosferin topluma da yansıyacak şekilde kutuplaştığı uyarısı dikkat çekiyordu. Birkaç pişmanlığımdan biri diyerek ekliyordu: “Taraflar arasında birbirine yönelik garez ve şüphe azalacağına daha da kötüye gitti...”

Eğitim, bilim, araştırma konularında ülkede ciddi ilerlemelere yol verdi, ilk döneminde ağırlıklı olarak kendisine miras kalan ekonomik buhran tablosunu düzeltmeyi büyük oranda başardı. Ancak gelir dağılımındaki eşitsizlik sorunu çözümsüz yığınlar arasında kaldı...

IŞİD’in yükselişine kör kaldı

Doğrudan ABD askerinin müdahalede bulunacağı bildik Ortadoğu politikasından dönülerek merkeze diplomasinin konulacağı vaadiyle göreve geldi Obama. Gerçekten de Afganistan ve Irak’taki birliklerin çoğunun geri çekilmesi kararını kısmi yaşama geçirdi. Bush dönemiyle palazlanan El Kaide’ye karşı mücadelesini artırırken 11 Eylül saldırılarının planlayıcısı örgüt lideri Bin Ladin’in 2011’de öldürülmesi operasyonuyla kamuoyu desteğini artırdı. Pakistan ve Afganistan’da bi fiil karadan askeri operasyonlar yerine merkezi ABD’den yönetilebilen İnsansız Hava Araçları ile saldırıları tercih ederek ülkeye asker naaşının dönüşünü azaltma yoluna girdi. Ama ABD’nin bu kararı kimi zaman “yanlış hedef almışız” itirafıyla da basına yansıyan, yerleşim yerlerinin vurulduğu, yüzlerce sivilin yaşamını yitirdiği şiddete neden oldu.

‘Eğit-donat’ fiyaskosu

“Arap Baharı” diye Afrika ve Ortadoğu coğrafyasında peşi sıra başlayan isyanlar, diktatörlerin kanlı şekilde devrilmeleri, Tunus, Mısır, Libya’nın daha da karmaşık hal alması da Obama dönemindeydi. Özellikle Libya’daki ayaklanma, savaşın yarattığı kaos sadece Afrika, Ortadoğu coğrafyasını değil sığınmacı akını nedeniyle Avrupa’yı da derinden krize sokacaktı. Suriye savaşı sığınmacı krizinin tablosunu daha da ağırlaştırdı.

Obama yönetimi, El Kaide’yle mücadelede kısmen başarılı olup örgütün liderliğinin etkinlik alanını daraltırken Irak’ta her an patlamaya hazır yeni bir cihatçı yapılanmanın filizlenme adımları karşısında adeta kör sağırdı. Irak’ta Saddam sonrası yer altına inen Baasçılarla, Şii yönetim tarafından baskıya uğradıkları şikâyetindeki özellikle Ninova bölgesinin Sünni nüfusunun desteğini alan cihatçı militanlar çok geçmeden örgütlenip ağlarını sınırların ötesine de taşıdı. Kısa zamanda IŞİD bölgesel, ardından da küresel tehdit haline geldi.

Kuşkusuz Suriye konusu ikinci dönem Obama yönetiminin kâbusu oldu. 2011’de Suriye’de krizin patlak vermesi, Şam karşıtı muhalif seslerin kısa sürede cihatçı yapılanmalarca “esir” alınması, Körfez’in Sünni lideri Riyad’la Şii İran arasındaki vekâlet savaşı, Rusya -ABD çekişmesi yaklaşık 6 yıldır süren kanlı savaşın gelişmelerinden... Sahada kimin kim olduğu tartışmaları süredursun Washington “ılımlı muhalifler” diye kimi cihatçı militanı silahlandırdı, CIA’nın “eğit-donat” programı tam anlamıyla fiyaskoya dönüştü. Sahada Türkiye dahil pek çok ülkenin kendine yakın silahlı grupları oluştu.

Moskova’nın kazanımı

Tüm bunlar arasında ilk etaplarda söylediği Esad’ın gitmesi şartından çark eden ABD yönetimin en büyük yanılgısı ise Rusya’nın oyuna girerek Esad’dan yana tutumuyla sahadaki dengeleri değiştireceğini hesaba katmamak olacaktı. Tüm bu karmaşa ve doğan boşlukta ise IŞİD, Irak’tan Suriye’ye kendine yol çıkarmış, Musul’un ardından ikinci kalesi Rakka’ya uzanmış, hâkimiyet kazandığı topraklarda petrol kuyularını elde edip bunu kazanca dönüştürmüş, yeni silahlarla donanmış, “İslam Devletini” ilan etmiş, “yabancı savaşçıların” çekim merkezi olmuştu.

Ancak tartışılır politikalarına karşın Obama yönetimi, diğer yandan da Suriye’ye geniş kapsamlı askeri çıkarma yapmayarak diplomasi söylemini vurgulamayı sürdürdü. Tabii CIA’nın aynı görüşte olmayışı zaman zaman basına da sahadaki karmaşaya da yansıdı. ABD’nin IŞİD’e yönelik uluslararası koalisyonun liderliğine geçip mücadele çabası ise çok gecikmiş bir adımdı...

 

RUSYA İLE YÜKSEK TANSİYON

NATO’nun Doğu Avrupa’ya güç takviyesinin yanı sıra Ukrayna krizleriyle birlikte Washington-Moskova arasında ilişkiler gerildi. Obama ile Putin, zirvelerde bir araya gelseler de aradaki buzları tam kıramadı. Özellikle son ABD seçimlerine Rusya’nın siber müdahalede bulunduğu, Trump yanlısı olduğu yönündeki açıklamalarla birlikte gerilim zirve yaptı. Obama gider ayak 35 Rus diplomata kapıyı gösterdi, halihazırda Ukrayna kriziyle süren yaptırımlar da ayrı bir tansiyon konusu olmayı sürdürüyor. Son yıllarda iki ülke arasındaki söylemin sertleşmesi kimi çevrede Soğuk Savaş’ın geri dönüşte olduğu yorumlarına yol açtı. İki ülke Suriye krizinde pek çok kez çözüm için Cenevre’de masaya otursa da sahaya uzlaşıyı yansıtamadı. Putin cephesi son dönemdeki açıklamalarında, Obama’yı yerip Trump yönetimini dört gözle beklediğini sık sık dile getirdi.

 

POLİSİN SİYAHİLERE ÖLÜMCÜL ŞİDDETİ

Siyahi bir başkanla birlikte ülkede ayrımcılığa, polislerin siyahilere yönelik ölümcül şiddetine karşı mücadele karnesi ise birçok cephe tarafından yetersiz görülüyor. Söylemleri bu yöndeki uygulamalara müsamaha etmeyeceğiz olurken sahada bunun tam anlamıyla yaşama geçirildiğini söylemek zor. Haliyle Obama döneminde pek çok eyalette öfke sokağa taştı, eylemciler “siyahilerin hayatı değerlidir” sloganı altında birleşti.

ANKARA İLE GERİLİMLİ VEDA

Obama’nın ilk döneminde ayağının tozuyla 2009’da Türkiye ziyareti, Ankara-Washington arasında sıcak ilişki sinyalleri veriyordu. TBMM’den seslenen Obama, “model ortaklık” kavramını duyururken “Atatürk’ün en büyük mirası Türkiye’nin güçlü, canlı, laik demokrasisidir” diyordu. Obama ilk döneminde Erdoğan’la yakın temasta oldu. Ancak gel gör ki 2011 Suriye krizinin patlak vermesinin ilerleyen yıllarında ilişkiler iyice gerilecekti. Bu süreçle birlikte Erdoğan yönetiminin basına ve ifade özgürlüğüne yönelik baskıcı uygulamalarına bizzat Obama’dan da tepki gösterilmesi Ankara’da rahatsızlık yaratacaktı. Washington’ın Ankara’nın sert muhalefetine karşın Suriye’de YPG ile sürdürdüğü ittifak, Suriye’de farklı politik yaklaşımlar ve 15 Temmuz darbe süreciyle birlikte Gülen’in iadesi konuları tansiyonu daha da yükseltti. Son olarak NATO üyesi Türkiye’nin, Moskova ile yakınlaşması da Washington tarafından dikkatle izlemeye alındı.

 

İRAN’LA TARİHİ ANLAŞMA

1979’dan beri birbirleriyle diplomatik ilişkileri bulunmayan İran-ABD arasında yakınlaşma sinyalleri Obama döneminde gerçekleşti. Tahran’ın uluslararası toplumla masaya oturmasıyla varılan 2015’teki tarihi nükleer anlaşmaya Obama cephesi de yeşil ışık yakarken taraflar arasında görüşmeler de başladı. Uluslararası yaptırımların kaldırılma adımıyla Körfez’in Şii gücü Tahran’ın küresel siyasi arenaya dönüşü, Suriye, Irak’ta etkinliğini artırması ise halihazırda Washington’ın geleneksel müttefikleri Körfez’in Sünni blokunun lideri Riyad’ın yanı sıra İsrail’de alarm zilleri çaldırdı. İlk dönem Suudi Arabistan ve İsrail ile ılımlı ilişkiler Obama’nın ikinci dönemiyle birlikte inişli çıkışlı oldu.

 

FİLİSTİN YİNE ÇÖZÜMSÜZ

Obama yönetimi sık sık Ortadoğu’da Filistin’e işaretle iki devletli çözüm vurgusu yaptı. İsrail Başbakanı Netanyahu ile mesafeli, hatta kimi yoruma göre soğukluk yanlısı bir ilişki ortaya koydu. Ortadoğu sorunun çözümüne ilişkin İsrail’e eleştiriler yöneltse de diğer yandan da çoğu kez İsrail yanlısı kararlar aldı. Sonuçta da Ortadoğu barışına ilişkin tarihi bir çözümü iki döneminde de yaşama geçiremedi. Ancak görevinden ayrılmasına yaklaşık bir ay kala ilk kez ABD yönetiminin BM’de İsrail’in yerleşimlerine yönelik kınama kararını veto etmeyip çekimser kalması dikkat çekti. Bu adımla karararın geçmesine yeşil ışık yakması Netanyahu cephesinde Obama’ya yönelik soğukluğu artıracaktı.

 

GİTMO KAPANMADI

Guantanamo’yu kapatma yönündeki ısrarlı vaadini yaşama geçiremedi. Ancak ilk göreve geldiğinde yüzlerce tutsağın bulunduğu cezaevinde serbest bırakılma ve tahliye adımlarıyla içerde yaklaşık 45 kişinin kaldığı haberleri basına yansıdı. Obama, Bush döneminin sertlik yanlısı “terörle savaş” döneminin işkence uygulamalarına karşı mücadelesiyle, insan hakları karnesinin düzeltilmesindeki çabalarıyla da hatırlanacak.

 

KÜBA İLE EL SIKIŞTI

Küba ile yarım asırlık düşmanlığın tarihi uzlaşı ile sona erdirilmesi Obama döneminin karnesinin artılarından. Washington-Havana arasında ilişkilerin normalleşmesi yönündeki adımların ardından Obama, Küba’yı 88 yıl sonra ziyaret eden ilk ABD Başkanı oldu. ABD, Küba’ya yönelik bazı yaptırımları da kaldırdı. Ancak Trump dönemiyle birlikte ilişkilerin yeniden buzdolabına girebileceği kaygıları var.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr