Komşularla “sıfır sorun” diye yola çıkan AKP hükümetleri, bırakın yakındakileri, sınır ötesi ülkelerle bile sorun yaratmayı başarınca “turizmde kara yıl” kapıya dayandı. Terör, mülteci sorunu ve politik anlaşmazlıklar yabancı turisti ürküttü, kaçırdı. Dolayısıyla bu yıl turistin “yerli” olanı makbul! O yüzden bu sezonki “deniz-kum-güneş” tatilinizde kendinizi doyasıya naza çekebilirsiniz, çünkü siz değerlisiniz! Tek sorununuz, tatilinizin adresi...

Tatlı sorunu Bodrum yanıtıyla çözdüyseniz, buraya ulaşım hiç dert değil. Türkiye’nin hemen her yerinden, hatta Bodrum-Milas Havaalanı aracılığıyla dünyanın belli merkezlerinden buraya düzenli seferler var. Bodrum seferine aracınızla çıkarsanız, yarımadayı karadan dolaşırken büyük yararını görürsünüz. Ancak ilçe merkezinde “kentiçi” ulaşım, hem tatilinizden, hem ömrünüzden belli bir süreyi götürebilir. Adım adım ilerleyen trafik, Bodrum’un özellikle İstanbullu konuklarına, “sıla özlemi” çektirmeyecektir. Yeme içme kültürü açısından klasik bir tatil kasabası değil Bodrum. İyi mi kötü mü tartışılır, ama geldiğiniz yerdeki alışkanlıklarınızı sürdürme olanağı sağlıyor.

Ülkedeki “marka” restoranların Bodrum’da mutlaka bir şubesi var. Hatta bu yargı, dünya çapındaki “zincir” işletmeler için de geçerli. “Deniz kenarı balıksız olur mu” diye soranların biraz emek harcayıp yolunu Gümüşlük’e düşürmesi gerekiyor.

Küçük Türkiye

Güvercinlik’i görür görmez esmeye başlıyor Bodrum havası. Salt iyot kokusu değil, eğlencenin de kokusu çalınıyor duyulara. Güvercinlik’ten sonra bir tepenin ardından ulaştığınız ilçe merkezi, tam anlamıyla küçük Türkiye! Memleketin dört bir yanında ne varsa, tüm abartısıyla buraya sıkışmış durumda. Kıt kanaat geçinmeye çalışanı, onun altı aylık maaşını bahşiş diye bırakacak denli zengini, Bodrum’a tayin kararını duyunca “eyvah sürgüne gidiyorum, oraları ateş pahası” diye kara kara düşünen memuru, mantar gibi biten inşaatlarda çalışmak için Doğu’dan kopup geleni, üçkâğıtçısı, zevk düşkünü, sanatçısı, turizmcisi, turist avcısı, kapkaççısı, mafyası, balıkçısı, çiftçisi...

Yarımadadakilerin “hemşehri” kabul ettiği Homeros’un “ebedi mavilikler ülkesi” diye tanımladığı Bodrum’un antik tarihteki adı Halikarnassos, Karya Kralı Mausolus’tan geliyor. Dünyanın yedi harikasından biri olarak gösterilen Halikarnas Mozolesi, bugüne dek ulaşabilen ve şimdilerde ilçenin en renkli etkinliklerine sahne olan antik tiyatro, Mausolus’un ilçeye bıraktığı eserler. İlçe merkezine kadar gelip de varlığını her yerden belli eden Bodrum Kalesi’ni görmeden dönmek olmaz. St. Peter Kalesi olarak anılan yapı, Rodos Şövalyeleri’nden ilçeye kalan miras. Kale içinde oluşturulan Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi de en az evsahibi kadar görkemli. Merkezin bugünkü asıl karakteri saatler gece yarısına yaklaştığında ortaya çıkıyor.

Buranın her zerresi eğlenceye göre düzenlenmiş. Karadaki mekanlar, barlar, diskotekler yetmiyor, eğlence sahilde hatta deniz üzerinde devam ediyor. Barlar Sokağı’na akan eğlence ve cinselliğe odaklanmış bedenler, bunu belli etmekten çekinmeden kendilerini sergiliyor. Danslarda cinsellik ön plana çıkıyor. Zaten bu dürtünün insanları buraya sürüklemede önde gelen motivasyonlardan biri olduğu anlaşılıyor. Karşı kıyılardan Kazancakis’in “İyonya’da ışık şehevidir” deyişinin boşuna olmadığı tüm çıplaklığıyla görülüyor.

Alışveriş tutkunlarına

Barlar Sokağı’nın yanına, hediyelik eşya satıcıları başta olmak üzere pek çok esnaf eklenmiş. Bunların “her anlamıyla” turistik olduğunu söylemeye gerek yok sanırım. Ancak gecenin o saatinde hâlâ alışveriş diye tutturan birisiyle yollara düştüyseniz, duruma katlanmaktan başka da çare yok!

Ancak Bodrum’u salt ilçe merkeziyle değil, yarımada olarak düşünmek gerekiyor. Bu da daha farklı bir tatil anlayışı demek. Çünkü her belde, en davetkâr doğasıyla, apayrı bir karekterle karşınıza çıkacak, sizi kendine çağıracaktır.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr