Şimdi, tam burada hayatlarımızın üzerine çöken karanlığın ne tür bir renk cümbüşüne dönüşmesini istediğimizden bahsetmek gerek. Her gün, her saat, her dakika ve her saniye her yanımızı kuşatan bu karanlık; yine her gün, her saat, her dakika ve her saniye her yanımızı kuşatan bir neşeye, zafere, umuda, inanca dönüşecek. Neşeden, zaferden, umuttan ve inançtan oluşan bir renk cümbüşü yani bahsettiğimiz.

Bu fotoğrafı hiç unutmayan, belli aralıklarla açıp bakan binlerce kadından yalnızca biriyim, biliyorum. Bu fotoğrafa bakarken aynı şeyleri düşündüğüm binlerce kadın var, bunu da biliyorum. Renk cümbüşünü güçlü kılan şey de bu. Sokakları, meydanları, yatak odalarını, salonları, mutfakları nefes alınabilir kılan şey de bu.

Belki alakasız ama yılın bu zamanlarında hep Birhan Keskin okuyorum. Baharın umudundan mıdır, hüznünden midir bilinmez. O da bu fotoğrafa bakıyordur muhtemelen ve bu satırları buna benzer hislerle yazmıştır, yine muhtemelen. Ben de buraya bırakmış olayım; gece gece bu fotoğrafı unutmayan, gözlerini dolduran ama kalbini de dolduran kadınların içine su serpsin:

"Buraya, küçük mutlu güneşler koydum. Günlerimiz karanlık ve çok soğuyor bazı akşamlar, ısınırsın. Buraya, bir inanç bir inat koydum. Tut ki unuttun, tekrar bak, o inat neyse sen osun."

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr