Festivalin en önemli konuklarından biri hiç şüphesiz İran sinemasının dünyadaki en tanınmış temsilcilerinden Asghar Farhadi. “Bir Ayrılık”, “Geçmiş” ve bu yıl Cannes’da kendisine En İyi Senaryo ödülünü getiren “Satıcı” gibi filmlerin hem senaristi hem de yönetmeni olan Farhadi dün festival kapsamındaki bir Ustalık Sınıfı için sinemaseverlerle buluştu.

‘Sembollerle anlatmak sansürden doğmuştur’

Filmlerimde dikkat ederseniz evlerin içinde sarı rengin hâkim olduğunu görürsünüz. Sarı renk benim kültürümde “şüphe” anlamına gelir. Bu rengin anlamı Çin’de ise farklıdır. Sembollerle anlatmak sansürden doğmuştur. Ama bugün daha işlevsel bir şey var: İşaret. Filmde bir işaret gördüğümüzde gerçeklikten kopuk değildir aslında. Filmin bütününde yan yana koyduğumuzda bir anlam teşkil eder. Örneğin son filmim “Satıcı”nın başında bir binanın yıkıldığını görürsünüz. Bu tek başına bir şeye işaret etmiyor. Ama filmin tümüne baktığımızda, o binanın parçalanmış olması, filmdeki bütün ilişkilerin parçalanmasını ifade ediyor. Filmlerimi yazarken böyle bir yerden bakıyorum.

‘Kızım en büyük eleştirmenim’

-Filmlerimin aslında bir sonu, iki başlangıcı vardır. Son dediğimiz şey insanın kaderlerinin değişmesidir. Peki, iki başlangıç nedir? Biri filmin ilk dakikalarında gördüğünüz başlangıç diğeri de filmin sonunda gördüğünüz başlangıç. Bu açık bir son değildir. Filmin zihninizde yeniden başladığı andır.

-Filmlerimde karakterlere aynı mesafede yaklaşırım. Mezar taşıma bir şey yazılacaksa karakterlerime mesafe konusunda yazılmalı. Bu mesafeyi hiç kaybetmedim. Bu benim yasam.

-Karakterleri iyi ve kötü diye ayırırsanız seyircinin zihnine güvenmemiş olursunuz. “Bir Ayrılık”ın başlangıcında kamera yargıcın yerinde oturur. Seyircinin oturduğu yerdir orası.

-İsveçli oyun yazarı ve film yönetmeni Ingmar Bergman, beni hayrete düşürebiliyor her seferinde. Bergman’ın “Utanç” filmini izlediğimde yazdıklarımın ona yakın olduğunu hissetmiştim.

-Bir Ayrılık” filmindeki küçük kız benim kızım. Şimdi büyüdü ve benim en büyük eleştirmenim oldu.

‘Yönetmen sadece hayatı anlamaya çalışmalı’

 -Yazdığım hikâyemin ilk seyircisi kendimim. Filmi yazarken bunu kimlerin izleyeceğini düşünmüyorum. Seyirci olarak kendimi baz alıyorum.

-Bir filmi yaparken seyircinin yönetmenle işaretleri aynı yorumlamasını beklememeliyiz. Her seyirci farklı yerden izleyebilir. Kimi sosyolojik, kimi siyasal, kimi ahlakçı bir perspektifle izler. Biz bir yönetmen olarak bütün bu perspektifleri bilmeli miyiz? Sadece hayatı anlamaya çalışmalıyız. Çünkü bütün bu perspektiflerin doğuş yeri hayattır.

-Bir film bize ne yapar? Bizi üzer ya da sevindirir. Ya da ikisini birlikte yapar. Bu sevinç ve üzüntü düşünceye dönüşürse o film kalıcı olabilir.

-Benim bulduğum yol, filmin sonunda soru işaretleri bırakmaktır. Soru işaretleri filmin sonunda sizi düşünmeye iter

 

 

 

 

 

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr