AKP hükümetinin iktidara geldiği 2002 yılından beri sürekli uğraş alanlarından biri de ceza mevzuatına yönelik düzenlemeler oldu. İktidarının ilk yıllarında “AB’ye uyum” adı altında yapılan ve hak ettiğinin çok ötesinde cilalanarak topluma sunulan kısmi iyileştirmelerini 1 Haziran 2005’den itibaren tüm ceza mevzuatını değiştiren temel kanunların yürürlüğe girmesi izledi. O tarihte hukukçuların özellikle “terör” ve “Anayasal düzene karşı suçlar” bölümlerine yaptığı itirazlar, muhalefeti de saran “devletlü” bakış açısı nedeniyle de, etkili olmadı. Bu değişikliklere dayanılarak yapılan soruşturmalarla siyaset alanının hukuk aracılığıyla dizayn edildiği bir tür “hukuk darbesini”, 2007 sonrası cemaat-hükümet ortaklığı ile geliştirilen ve her biri “düşman ceza hukukunun” önemli pratiklerinden olan dava pratikleriyle yaşadık.

AKP, cemaatle yollarını geri dönülmez biçimde ayırdığı 17-25 Aralık’tan sonra da ceza mevzuatında “ihtiyaca binaen” değişiklikler yaptı. İlk etapta cemaatçi polis ve savcıların yarattığı tehlikeyi bertaraf etmek için yetkilerini sınırlayan ve sanık/şüpheli lehine yapılan düzenlemeler, 17-25 tehlikesi geçtikten sonra cemaatin üstüne gidebilmek için tersi yönde değiştirildi. Yasama faaliyetindeki temel amaç “suçla ve suçlulukla mücadele ederken temel hak ve özgürlükleri korumak” olmayınca, yapılan değişikler yeni mağduriyetler ve sistemde açmazlar üretmeye devam etti.

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın önceki gün açıkladığı son ceza taslağı da öncekiler gibi hukuku araçsalaştıran iktidarın siyasi hedeflerine uygun bir dizi değişiklik öneriyor. En temel önerme olarak şu söylenebilir: Ceza Kanunu ve Ceza Usul Kanunu’nda değişiklik yapılmasına ilişkin kanun taslağındaki düzenlemeler OHAL’i olağanlaştırma amacını taşıyor. Taslakta bu amaçla yapıldığı açık olan düzenlemelerin başında darbe ve “terör” davalarını etkileyecek değişiklikler geliyor.

Mağdur üreten sisteme dönüş

İletişimin izlenmesi (telefon dinleme, internet takibi...), arama, el koyma, teknik araçlarla izleme gibi kritik konularda karar verme yetkisi 3 kişilik ağır ceza mahkemesi heyetinden alınarak sulh ceza hakimine verilecek. Yani özel yetkili mahkemeler döneminde de tek hakimle karar verilmesi nedeniyle çok sayıda mağdur üreten sisteme geri dönülecek. Ağır cezanın 3 üyesinin oybirliği şartı araması nedeniyle kişi hakları için güvence olarak görülen sistem, 17-25 Aralık’tan sonra cemaatin savcı ve polislerine karşı getirilmişti.

Firari darbe sanıklarına ilişkin soruşturmada mallarına el koyma, şirketlerine kayyım atama yetkisinin KHK’lerden CMK’ye taşınması da olağan dönemin OHAL’leştirilmesinin en önemli örnekleri oldu. Yine suçların terörizmle ilişkilendirilerek ağır ceza ve infaz koşullarına tabi kılınması “Suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama suçunun, nispi terör suçları kapsamına alınmasıyla” kendini gösterecek.

Savcıya, polise geniş yetkiler

Savcılara, mahkeme kararı olmadan, bilgisayarlarda arama ve el koyma yetkisi verilmesi, kopyalamanın uzun sürecek olması veya teknik zorlukların bulunması gerekçeleriyle bilgisayar ve kütüklerine el konulabileceğine ilişkin düzenleme, geçen yıllarda dijital deliller nedeniyle mağdur olan yüzlerce insan düşünüldüğünde yeni tehlike çanlarının çaldığını haber veriyor. Daha önce savcıda olan, şüphelinin aynı olayla ilgili yeniden ifadesini alma yetkisinin polise verilmesi, şüpheliler üzerinde yargısal denetimin olmadığı bir baskıya kapı aralıyor. Mahkemelerin sanığın veya katılanın mahkeme huzuruna getirdiği tanığı dinleme zorunluluğunun kaldırılması da adil yargılamayı doğrudan etkileyecek bir değişiklik. Ergenekon davasında getirilen tanıkların mahkemece dinlenmemesi önemli bir eleştiri konusu olmuşken hükümet, cemaat yargısının keyfi tutumunu yasal düzenleme haline getirerek benzer şekilde iddianamelerin tamamının değil eylem, delil ve hukuki nitelemelerin okunmasıyla yetinilmesi de şüphelilerin haklarındaki iddiaların tamamını mahkemede duyma haklarını elinden alacak.

Benzer şekilde darbe davalarında kolaylık sağlamak için duruşmaların il sınırları içinde başka bir yerde yapılabilmesine ilişkin düzenleme, örgüt suçlarından tutuklu olanların tahliye taleplerinin hâkimce 3 yerine 15 gün içinde değerlendirilebilmesi, terör ve darbe suçlarından yakalanan askerlerin Emniyet’in nezarethanelerinde ve sivil cezaevlerinde kalmaları yeni dönem yargısının ihtiyaçları doğrultusunda pakete giren düzenlemeler olacak.

AKP’nin ceza hukukunda “uzlaşma” ısrarı hırsızlık ve dolandırıcılık suçlarının uzlaşma kapsamına alınmasıyla kendini gösterecek. Yani mağdur, hırsızla belli bir bedel karşılığı anlaşırsa hırsız ceza almaktan kurtulacak. Bu da “kısas” anlayışının ceza hukukuna girmesi anlamına geliyor.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr