Cumhuriyet gazetesinin yazarlarının tutuklanmasının hemen ardından doğrudan Adalet Bakanına bir dilekçe ile görüşme talebinde bulunduk. Bu dilekçemizde görüşme için iki gün seçtik ve bunlardan cezaevinin uygun göreceği bir tarihte bütün tutuklularla kısa da olsa görüşmek istediğimizi belirttik. İlk 4 gün bakanlıktan hiçbir yanıt gelmeyince, Bakanlık özel kalemini aramaya başladık. Bir yandan sekreterim, diğer yandan ben hemen her gün tam 10 gün boyunca Bakanlık özel kalemini arayarak yazımızın akıbetini sorduk.. Her seferinde Özel Kalem Müdürü Muhammed Sait Pamukçu dilekçemizin makamda beklediğini iletti. İlk günler kız çocuklara tecavüz affı gündemde olduğu için bakanın yoğun olabileceğini varsaydık.

İpe un serdiler

Fakat iş uzayınca izlenimimiz değişti. Son görüşmelerde bu iznin çıkmayacaksa bize bunun açıkça belirtilmesi istedik. Yanıt vermemeleri nedeniyle bir program yapamadığımızı, yazdığımız yazılardaki tarihlerin de geçtiğini söyledik. Ancak bakanlık Özel Kalemi bu konuda bir şey söylemelerinin mümkün olmadığını belirtti. Ziyaret nedenimi de tekraren açıkladım: “Murat Sabuncu yazarı olduğum Milliyet gazetesinde yöneticiydi, Kadri Gürsel ile de Milliyet vesilesiyle dost oldum ancak bunları ziyaret eder, diğeri kalırsa ayıp olur, hepsini kısa kısa ziyaret etmek istiyorum” dedim. “Pekiyi iletelim” dediler. Fakat ipe un serilmesi atlatıldığımızı gösteriyordu.

Bunun üzerine geçmişten tanışıklığımız olan Başbakan Binali Yıldırım’a ulaşmaya çalıştık. Konuyu da onun (Başbakan’ın) özel kalemine ilettik. O sırada Adalet Bakanlığı Ankara’daki sekreterimi arayarak yeni tarihli bir dilekçeyi tekraren iletmemizi istemiş. Herhalde konu bakanlığa ikaz edildi, telafi etmeye çalışıyorlar dedik. Ertesi gün 18 Kasım Cuma gece yarısı (saat 24’de) Başbakanlık Özel kalem Müdürü Abdülkerim Taş geri dönüş yaptığında ben de kendisine Binali beyle görüşme gereğinin kalmadığını, anlaşıldığı kadarıyla konunun çözülmekte olduğunu söyledim.

Hakkaniyete sığmıyor

Ancak yine bir ses çıkmayınca 22 Kasım Salı günü Adalet Bakanlığı özel kalemini tekrar aradık. İkinci bir dilekçe talebi olayından bilgileri olmadığını ancak ilgilenip arayacaklarını belirttiler. İşler daha da sarpa sarıyordu. Ben de Özel Kalem Müdürü Pamukçu’ya tekraren Cumhuriyet yazarlarının mahkûm olmadıklarını, sadece tutuklu olduklarını, üstelik masum olduklarına inandığımı, kendilerine yapılan bu muamelenin de hakkaniyete sığmadığını belirttikten sonra, tamamıyla insani nedenlerle ziyaret etmek istediğimi bu iznin hâlâ neden çıkmadığını, neden uzatıldığını ısrarlı biçimde sordum. Bunun üzerine Özel Kalem Müdürü sadece mevcut milletvekillerine izin verdiklerini belirtti. Ben de daha önce Can Dündar ve Erdem Gül’ü ziyaret edebildiğimi, bu değişikliğin neden oluştuğunu sordum. Bana verilen yanıt bakanlığın değişen politikası oldu. Demek ki, Türkiye’de 15 Temmuz sonrası insan hakları konusunda büyük değişiklikler var.

Bozdağ’a hatırlatma

Son günlerde Türkiye’de demokrasinin ne denli aşındığını sadece halkımız değil, ne yazık ki uluslararası çevreler de görmeye başladı. O denli bir baskı rejimi kuruldu ki, cezaevlerinde yer kalmadı. İşte bu nedenle en adi suçlulara af getirilip, masum tutuklulara yer açılmaya çalışılıyor. Küçük kız çocuklarının evlendirilmesini özendiren, hatta küçük çocuklara tacizde bulunanlara af getirecek kadar “merhameti geniş olan” Bakan Bekir Bozdağ ne garip çelişkidir ki, suçu olmayan tutuklu yazarların dostları tarafından cezaevinde görüşmesine izin vermiyor. Bırakınız özgürlük ve temel insan haklarını, asgari vicdandan bile yoksun bu tutum şiddetle kınanmalıdır. Bozdağ’a hatırlatalım; adalet denen kavram kamu vicdanını tesis etmeyi amaçlayan bir insani değerdir. O değere sahip olmayan birinin de o koltukta oturması da büyük talihsizliktir!

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr