"Hayata Destek Derneği olarak, son dönemde Suriyelilere yönelik başlayan vatandaşlık tartışması ekseninde yükselmekte olan ayrımcı söylemlerden endişe duymaktayız.

2012 yılından bu yana Türkiye’nin farklı noktalarında yürüttüğümüz kapsamlı mülteci programından edindiğimiz bilgi ve deneyimle, Suriyelilerin öncelikli ihtiyacının “mülteci statüsü” kazanmaları olduğunu savunuyoruz.

Duyarlı herkesi toplumsal kutuplaşmaya zemin hazırlayan ayrımcı söylemlere tepki göstermeye, yetkilileri ise Suriyelilerin yasal statüsü ile ilgili uluslararası hukuk ve insan hakları temelinde adımlar atmaya çağırıyoruz." denilen açıklamanın tam metni ise şöyle;

Basın ve Kamuoyunun Dikkatine;

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Suriyelilere vatandaşlık verilebileceği yönündeki açıklamasını takiben başlayan tartışma, ötesinde sokağa yansıyan gerilim Suriyeli mültecilere dair endişe verici bir algının yükselmekte olduğuna işaret etmektedir. Hayata Destek Derneği olarak duyarlı herkesi toplumsal gerilimin yükselmesine yol açan ayrımcı söylemleri terk etmeye; konunun muhatabı yetkilileri ise toplumsal kutuplaşmanın önüne geçecek politika ve söylemleri hızla hayata geçirmeye çağırıyoruz.

Suriye 5 yıldan uzun süredir çok taraflı bir savaşın pençesinde. Birleşmiş Milletler verilerine göre savaşta hayatını kaybedenlerin sayısı 250 binin üzerinde; sahadaki gözlemci örgütler bu sayının 400 bin civarında olduğuna dikkat çekiyor. Ancak savaşın açtığı yaralar can kayıplarıyla sınırlı değil. Son 5 yılda büyük bir yıkıma uğrayan Suriye’de 12 milyon kişi, yani nüfusun yarısından fazlası evlerini terk etmek zorunda kaldı. 5 milyona yakın Suriyeli ise çevre ülkelere göç etti. Bu 5 milyon Suriyeli’den yaklaşık 3 milyonu bugün Türkiye’de. Mülteci ve göçmen mevzuatı oldukça zayıf olan Türkiye böylesine büyük çaplı bir mülteci krizine hazırlıksızdı. Savaş mağduru 3 milyon Suriyeliyi ‘misafir’ ederken onlara ‘geçici koruma’ adı altında özel bir statü tanımlandı. Genç, yaşlı, çocuk, yetişkin ülkelerini geride bırakarak savaştan kaçan Suriyelilere böylece Türkiye’de ikamet ettikleri ‘geçici sürede’ insani yardım amaçlı, sosyal hizmetlere erişim hakkı tanındı.

Türkiye'nin Cenevre Konvansiyonu'na coğrafi çekince koyarak sadece Avrupa’dan gelenlere ‘mülteci’ hakkı vermeyi kabul etmesi nedeniyle, Suriyeliler bu süreçte Türkiye’de ‘mülteci’ statüsüne başvuru dahi yapamadı. Suriye’de savaş halinin şiddetlenerek devam etmesi ise bu geçici misafirliğin gittikçe uzamasına yol açtı. Hayatta kalma mücadelesi bu defa yabancı bir ülkede, kayıtdışı sektörlerde güvencesiz çalışma, ucuz iş gücü olarak görülme, çocuk işçiliği, istismar, dışlanma gibi yeni ve zorlu anlamlar kazandı.

Suriyelilerin yasal statüsünün netleştirilmesi için uluslararası hukuk ve insan hakları temelinde acilen somut adımlar atılmasına ihtiyaç duyuluyor.

Mülteci krizinin derinleştiği 2012 yılından bu yana yürüttüğümüz kapsamlı mülteci destek programından edindiğimiz bilgi ve deneyimle Hayata Destek Derneği olarak, bugün birinci önceliğin Suriyelilere ‘mülteci statüsü’ tanınması olduğunu savunuyoruz. Geçici koruma aşlığı altında; ikamet izninden mahrum kalan, çalışma iznine kısıtlamalar dahilinde erişebilen, sosyal hizmetlerden pratikte verimli şekilde yararlanamayan Suriyelilerin, Türkiye tarafından prima facie (varışta mülteci) olarak değerlendirilmesini ve uluslararası hukuk uyarınca mülteci korumasından yararlanmasını talep ediyoruz. Mülteci haklarına erişen Suriyelilerin vatandaşlık elde etme koşullarının ise muğlaklıklardan arındırılmış, mevcut yasal çerçeveye uygun ve kamuoyunun bilgisi dahilinde belirlenmesi gerektiğini vurgulamak isteriz.

Saygılarımızla,

Hayata Destek Derneği

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr