Urfa’daki 11 bin yıllık sit alanı Göbeklitepe’de kazı çalışmaları sırasında parçalanmış halde binlerce insan kemiği ele geçti. Bunların arasında üzerinde oluk izleri, delikler ya da aşıboyası izleri olan kafatası parçaları da bulunuyor. demokrathaber.org’daki habere göre, Arkeofili’nin, Science Advances’tan aktardığı makalede ele geçirilen üç yetişkin kafatası parçası üzerinde yapılan incelemeler sonucu, bunların ilk önce derisi yüzülüp üzerindeki etlerinden arındırıldığı, ardından da kemiklere çakmaktaşıyla oyuklar açıldığı anlaşıldı. Veriler, kafataslarını etlerinden arındırmanın o kadar da kolay bir iş olmadığını da gösteriyor, çünkü kasların kemiğe bağlandığı yerlerde kemikler üzerinde kazımadan kaynaklanan çok sayıda çizik bulunuyor. Kasten bırakılan işaretler, kafataslarında kazara kalmış izlerden açıkça farklılık gösteriyor. Berlin Alman Arkeoloji Enstitüsü’nden Julia Gresky, bu üç kafatasındaki kazıma izlerinin kasten yapıldığının belli olduğunu, kemiklerde çok derin izler bıraktığını söyledi. Gresky’e göre Göbeklitepe’de bulunan bu üç kafatası parçası dünyada bilinen en erken oyulmuş kafataslarını oluşturuyor. Göbeklitepe’de kazı çalışmaları 1995’te başladı ve kazılarda bugüne kadar sekiz oval yapı açığa çıkarıldı. Bu yapıların ortalarında 5 metreden uzun, insanı andıran T biçimli dikilitaşlar bulunuyor. Yapıların duvarlarında da ortadakilerden daha kısa dikilitaşlar görülüyor.

Kafataslarına belli bir amaçla bırakılan oluk ve delik izleri, dikilitaşlardaki özenle yapılmış insan ve hayvan kabartmalarına kıyasla çok daha sade. Bu nedenle araştırmacılar, kafataslarındaki izlerin sergilenmek için değil, ip bağlanarak asılmasına yardımcı olmak için yapıldığını düşünüyor. Göbeklitepe’yi ziyaret eden prehistorik insanlar, kafataslarını asarak atalarını anıyor ya da düşmanlarını sergiliyor olabilir. Gresky bunu ‘ölülerin gücünün canlılara geçtiğini düşünüyorlardı’ şeklinde yorumluyor. Göbeklitepe’deki başka buluntular da burayı ziyaret edenlerin kafataslarıyla özel bir ilişkisi olduğu fikrini destekliyor. Dikilitaşlardan birinde, başı olmayan insan betimlemesi görülüyor. Bunun dışında kimi vahşi hayvan betimlemeleri gövdesinden ayrılmış baş olarak yorumlanabilecek yuvarlak şekillerle birlikte resmediliyor. Bazı insan heykellerinin başları kasıtlı olarak kırılırken heykellerden biri gövdesinden ayrılmış baş tutar halde betimleniyor.

Sit alanında bulunan kafataslarından birinde bulunan delik ve oyuklar, bu kafatasının rahatça asılmasını sağlayacak noktalarda bulunuyor. Açılan oyuklar da kafatası asılıyken etrafını saran ipin kaymasını ve alt çenenin düşmesini engelleyecek şekilde konumlanıyor. “Kafatasını bütün bir obje olarak asmanıza olanak tanıyor” diyor Gresky. Göbeklitepe, insanlığın avcı-toplayıcılıktan tarımcı bir hayat tarzına geçiş sürecine tarihleniyor. Göbeklitepe’yi ziyaret eden prehistorik insanlar henüz bitki ve hayvanları evcilleştirmemişler, fakat bu bölge ve çevresinde yerleşerek civardaki kaynaklardan faydalanmışlardı. Makalenin yazarlarından Lee Clare, yerleşik yaşam tarzına geçişin nüfusun artmasıyla yeni zorluklar yaratacağını belirtiyor. Göbeklitepe de burayı ziyaret eden grupların ortak kimliğini sürdürmelerine yardımcı oluyordu. Kafatası kültü ritüelleri de bunu destekleyen bir unsur olabilir.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr