ABI Research, önümüzdeki on yıllık periyotta, Gelişmiş Sürüş Yardımcı Sistemleri (Advanced Driver Assistance Systems – ADAS) için, otomobil üreticilerinin 130 milyar dolarlık bir AR-GE bütçesi ayıracaklarını iddia etti.
ABI Research’un diğer bir araştırma konusu ise daha çarpıcı: Gelişmiş Sürüş Yardımcı Sistemlerinde, Gece Görüş Sistemlerine çok düşük bir bütçe ayrılacak. Sonunda otomobil ve destekçi teknoloji firmaları, bu sistemlerden tamamen vazgeçecek.
Aslında, 2000’li yılların başından beri bu sistemler, en üst sınıf araçlarda aktif olarak kullanılıyor. Bu sistemlerin amacı kızıl ötesi sensörler yardımıyla, karanlıkta, “Yaya var” uyarısında bulunmak ve otomobile zarar verebilecek, olası hayvan çarpışmalarını kökünden yok etmek.
2016 model Mercedes S Sınıfı’nı ele alalım. Bu otomobil kılığına girmiş uzay aracında, hem termal hem de kızıl ötesi alıcılar bulunuyor. Otomobil, teorik olarak yayaların üstüne bir çeşit flaş tutuyor ve çarpışmaya ne kadar kaldığına kadar tespit ediyor. Lamborghini Aventador gibi kara roketleri ise radar benzeri teknolojilerle, çıtayı tepeye taşıyor.
“Teori” cümlesine öylesine kullanmadık. Evet, harika bir teknoloji gibi görünüyor ancak sistemin başarısı, kameralarla sınırlı. Otomobilin pek çok köşesine Gece Görüş Sistemlerine destek veren kameralar yerleştirilmiş. Ne var ki kameraların açıkları daima yeterli olmuyor. Sensörler, gerekenden 1 saniye daha geç tepki verebiliyor. Bırakın 1 saniyeyi, 1 milisaniye bile yaşam ve ölüm arasındaki farkı işaret ediyor.
Bunu, Xbox’un Kinect’ine benzetiyoruz. Ne de olsa Kinect bazen hareketlerinizi geç tespit edebiliyor veya sınırlı alan nedeniyle sorun yaşatabiliyor. Lakin Kinect’in hatası ile kimse ölümle burun buruna gelmiyor.
ABI Research, bu sistemlerin kısıtlı bir bütçeye sahip olacağını ve üretici firmaların, çeşitli uyarılarda bulunup, sorumluluk almayacağını öngörüyor.
Mercedes dışında Japon otomobil devleri Toyota ve Honda da bu teknolojiden faydalanıyor. Lakin, Mercedes dışındaki firmaların kayda değer bir bütçe ayırdığını söylememiz mümkün değil.
2020-2030 süreci, ABI Research’un haklı olup olmadığını gösterecek.