Özgür Gündem’in nöbetçi yayın yönetmenliğini yapan ve örgüt propagandası suçlamasıyla tutuklanan Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ve gazeteci Erol Önderoğlu, özgürlüklerinin ilk gününde Cumhuriyet’e konuştu. Basın ve ifade özgürlüğüne ilişkin hak ihlali raporlarıyla, yargılanan gazetecilere adliyede destek olmasıyla bilinen gazeteci Önderoğlu, tutukluluğunu 10 günlük bir turne olarak değerlendiriyor ve canını yaktığı besbelli olan şu cümleyi kuruyor: “Oğlum Ekin, Ahmet Şık’ın kızına ‘Benim babam da senin baban kadar uzun kalır mı’ diye sormuş.” İnsan hakları savunucusu TİHV Başkanı Fincancı ise “Bir arkadaşımın dediği gibi devlet farkına varmadan kendi elleriyle müfettiş soktu içeri” diyor.

Önderoğlu ve Fincancı ile 10 günlük cezaevi anılarını konuştuk.

-Cezaevindeki ilk geceniz...

Erol Önderoğlu: Uzun yıllardır gazeteci tutuklamalarına tanık olmanın kendi mahpusluğumu bu kadar sıradanlaştıracağını bilmezdim. Cezaevine Ahmet Nesin’le birlikte girdiğimizde eşyalarımızı bıraktığımızda herhangi bir şaşkınlık hissetmeden hemen sohbet edip kitap okuma işine giriştik. Metris Cezaevi aktarma istasyonu görevi gördüğü için gelip tahliye olan veya bizden önce Silivri’ye nakledilen çok fazla kişiyle tanıştık.

‘Her gazeteci çocuğu gibi’

-Oğlun Ekin nasıl karşıladı...

E.Ö.: Ekin, tutuklanmamdan sonra gelen misafirlerden etkilenip odasına çekilmiş. Ahmet Şık’ın kızına ‘Benim babam da senin baban kadar uzun kalır mı’ diye sormuş. Moralsiz bir şekilde okula gittiğinde üst sınıflardan arkadaşı “Sen Ban Ki-mun’un kim olduğunu biliyor musun? BM’den uluslararası örgütlerden destek var. Moralin iyi olsun” demiş. Ekin ondan sonra toparladı. Ekin o kadar çok gazeteciyi hapse uğurladığımı küçük yaşlarından bu yana biliyor ki, evin içinde top oynarken bir futbolcudan diğerine pas veriyormuş gibi Ragıp Zarakolu, Ahmet Şık ve Nedim Şener’le oyunlarını oynayan bir çocuktu. Fakat her gazeteci çocuğu gibi o da babasının gerçekten tutuklanması ile ilgili sarsıntıyı yaşadı.

-Yıllardır basın ve ifade özgürlüğüne ilişkin hak ihlallerini raporlaştırıyorsun. Bu ihlali deneyimlemiş biri olarak bu durum raporlarına nasıl yansıyacak?

E.Ö: Medya Gözlem Raporları gibi Sınır Tanımayan Gazeteciler Temsilciliği’ni de bundan sonra her zamanki gibi net bir vizyonla sürdürmeye çalışacağım. Her zaman kendimi uzak tutmak istediğim, öznelleştirmek istemediğim çalışmalara kendimi eklemek de aslında Türkiye’deki baskılara daha bir vurgu yapacağını düşünüyorum. Kitap çalışmaları da olabilir belki raporlardan sonra. Çünkü raporlar daha çok meslektaşlara ve hak savunuculara ulaşan şeyler. Bir tür tanıklık, biyografi ve baskı dönemlerine işaret eden bir çalışma olabilir.

 Devlet içeri müfettiş soktu

-Aileniz nasıl karşıladı tutukluluğunuzu?

Şebnem Korur Fincancı: İlk defa tutuklandım. Benim için rahatsız edici ya da dehşete düşürücü bir şey yok. Ben zaten dünyanın bir sürü yerinde çok kötü koşullarda işimi yapıyordum. Başından itibaren öğrenme alanı olarak gördüm ben cezaevini. Bir insan hakları savunucusunun cezaevi ile ilgili içeriden bir gözlemin olabilmesi çok kıymetliydi. Dün bir arkadaşım ‘Devlet farkına varmadan müfettiş soktu içeri kendi elleriyle’ dedi. Bir denetim olanağı oldu benim için. İlk kabulden itibaren eksiklikleri kayıt altına almaya çalıştım. Kitapsız ne yaparım ben dedim. Kitabını paylaştı birisi.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr