CHP Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkan Vekili Şenal Sarıhan tutuklu gazetecilerin Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından ağır ifadelerle hedef almasına ilişkin açıklamalarda bulundu.

Sarıhan konuya ilişkin olarak, "Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, daha önce teröristlikle suçladığı gazetecileri bu kez de “Hırsız, katil, soyguncu ve çocuk istismarcısı” olmakla itham etti.


Öncelikle Cumhurbaşkanı’nın konuşmasındaki yanlışlardan ilkini düzelmek gerekiyor: Türkiye’de cezaevinde olan gazeteci sayısı 146 değil, 154’tür.  Ve 154 gazetecinin tutuklanmasına neden olan suçlamaları gazetecilik faaliyetlerinden ötürüdür.

Cumhuriyet Gazetesi Yayın Danışma Kurulu  ve Uluslararası Basın Enstitüsü Yönetim Kurulu Üyesi Kadri Gürsel,  Türkiye’nin en önemli gazetelerinde çalışmış , çok değil birkaç yıl önce FETÖ mağduru olarak hapis yatan bugün ise FETÖ’cü olmak gibi akıllara ziyan bir iddia ile cezaevinde olan 27 yıllık gazeteci Ahmet ŞIK, hakkında tümü Özgür Gündem gazetesinde yayımlanan yazı ve haberlerden açılmış 92 ayrı dava olan gazeteci İnan Kızılkaya ve adını maalesef kamuoyunda çok fazla duyamadığımız onlarca gazetecinin hangisi 15 yıllık süreçte sıkça karşılaştığımız soyguncu, katil ya da çocuk istismarcısıdır? 

Cumhurbaşkanı’nın ithamları içerisinde yer alan “terörist” kavramını ayrı tutmak gerekiyor. Çünkü, TMK’da oldukça muğlak ve keyfi yorumlara açık olan bu kavram OHAL süreci boyunca suç tarihinin en geniş hacmine ulaşmış, “Hayır” diyen öğrencisinden barış isteyen akademisyenine, bir bankaya para yatıran memurundan aldığı emri uygulamak zorunda olan askerine dek herkes “terörist” ilan edilmiştir. Vatandaşın yüzde 50’sinden fazlasının “terörist” sayıldığı bir iklimde ise, elbette ki halkın haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkı için çalışan gazeteciler de “terörist” kategorisinde değerlendirilecektir!

Ulusal ve uluslararası basın yayın camiasında bilinen, yıllardır gazetecilik yapan insanların kamuoyu önünde yanıt hakları da neredeyse olanaksız iken, töhmet altında bırakılmaları adil olmadığı gibi vicdani olmaktan da uzaktır. Aynı zamanda, kişi hak ve özgürlüklerini ihlal eden bu nitelemelerin, yargı önünde de değerlendirilmesi gerekir.

Unutulmamalıdır ki hukuk, her zaman güçlüden yana yürümez, güce karşı gerçeğin yanında duran hukukçular vardır ve onlar görevlerini yapmalıdır. " ifadelerini kullandı.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr