Sadece kalp ve damar hastalıkları için değil böbrek hastalığı gelişimi için de obezitenin önemli bir risk faktörü olduğunu belirten Türk Nefroloji Derneği Dernek Sekreteri Prof. Dr. Siren Sezer, “Dünya Böbrek Günü’nde bu temanın seçilme nedeninin obezite ile savaş ve sağlıklı yaşam tarzının benimsenmesiyle böbrek, kalp, şeker hastalığı gibi hastalıkların gelişimi oranlarının azalabileceği bilincini oluşturmak” olduğunu vurguladı.

“KİLONUZ FAZLAYSA BÖBREK HASTASI RİSKİNİZ ARTIYOR”
Şişmanlığın tüm dünyada önemli bir sağlık problemi olarak karşımıza çıktığını belirten Sezer şöyle devam etti:

“Obezitenin hipertansiyon şeker hastalığı ve kardiyovasküler risk artışı gibi birçok sağlık problemini tetiklediği bilinmektedir. Son yıllarda ülkemiz ve diğer dünya ülkelerince önemli bir obezite artışı olmuş ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından öncelikli mücadele edilecek bir konu olarak kabul edilmiştir. 2014 yılında dünyada obez sayısı 600 milyon kişiyi bulmuştur. Sağlık Bakanlığı verilerine göre, 0-5 yaş grubu çocuklarda obezite sıklığı %8.5, fazla kiloluluk ise %17.9 olarak bulunmuştur. Türkiye genelinde 19 yaş ve üzeri tüm yetişkin bireylerde ise obezite görülme sıklığı %30.3, hafif şişmanlık görülme sıklığı ise %34.6’dır. Ülkemizde Sağlık Bakanlığı 2010 yılından itibaren obeziteye savaş amacıyla harekete geçmiştir. Obezite eylem planı kapsamında Sağlık Bakanlığı’nın temel hedefi toplumu sağlıklı beslenme ve fiziksel aktivite konusunda bilgilendirmek ve bu konuda önlem almaktır.”

“TOPLUM OLARAK KİLO ALMAYA DEVAM EDİYORUZ”
2006 ve 2011 yılları arasında Türk Nefroloji Derneği tarafından yapılan Credit çalışmasında obezite sorununun artarak devam ettiğinin saptandığını hatırlatan Sezer, “Beş yıllık sürede Türk toplumunun vücut ağırlığı 2.2 kg arttı, uzunluğu değişmedi, bel çevresi 3.4 cm kalınlaştı ve beden kitle indeksi 26.3 kg/m2’den 27.1 kg/m2’ye yükseldi. Bel çevresi esas alındığında 2006 yılında% 33.7 olan obezite sıklığının % 40.8’e yükseldiği gözlendi. Dünya Sağlık Örgütü vücut kitle indeksi 30'ün üstü olmasını obezite olarak tanımlıyor. Obezite artmış hipertansiyon, kardiyovasküler sorunlar, şeker hastalığı oluşturmak ile birlikte uyku apnesi, kanser, eklem hasarı, safra kesesi hastalığı ve alzheimer hastalığı ile ilişkisi olduğuna dair birçok veri vardır. Obezlerde rahim kanseri 4 katı, yutma borusu, mide ve karaciğer, böbrek kanseri 2 katı daha sık görülmektedir. Böbrek hastalığı olan kişilerde obezite varsa böbrek fonksiyon kaybı daha hızlı olmaktadır. Örneğin böbrek hasarı olan bir şeker hastası iseniz ve obezseniz, böbrek yetmezliğine gidiş daha hızlı olmaktadır.” dedi.

“ELMA TİPİ VÜCUT YAPILI KİŞİLERDE BÖBREK HASTALIĞI RİSKİ ARTMIŞTIR”
Kilolu olmanın dışında, alınan kilonun vücudumuzdaki dağılımı obezitenin getirdiği hastalık riski için belirleyici olduğuna dikkat çeken Sezer şunları söyledi:
“Gövdesel kilo almak -elma tipi bir vücut yapısına sahip olmak böbrek yetmezliği riskini işaret etmektedir. Erkeklerde 102 cm, kadında 88 cm'den fazla bel çevresi kalınlığı metabolik sendrom, insülin direnci ile ilişkili olduğu bilinmektedir. Aynı zamanda kalın bel, böbrek hastalığı gelişimi riskini %40 arttırmaktadır. Kilolu kişilerde dikkat edilen diğer bir ayrıntı da iç organ yağlanmasının olup olmadığıdır. İç organ yağlanmasının ana nedeni insülin direncidir. İç organ yağlanmasına en kolay tanı ultrasonografik yöntemle karaciğer yağlanması tespiti ile konabilir ve karaciğer testlerinde bozulmaya yol açabilir. Böbrekte de karaciğer gibi yağlanmaktadır. Hastada tespit edilen iç organ yağlanması varlığı, gelişecek kalp ve böbrek hastalıklarının riskini işaret eder.”

“HAREKETSİZ YAŞAM BİR HASTALIKTIR”
Egzersiz kilo kontrolü programlarında önemli yer aldığını belirten Sezer, “Dünya Sağlık Örgütü fiziksel hareket eksikliğini dördüncü önemli ölüm neden saymıştır. Hareketsiz yaşam artık kendi başına bir hastalık olarak kabul edilmektedir ve her 10 ölümden biri hareketsiz yaşam tarzına bağlanmaktadır. Herkese uygun bir egzersiz programı bulunabilir. Kişinin kapasitesine, yaşına, ek hastalıklarına göre hekimine danışarak yapabileceği programı uygulayabilirler. Haftanın 5-7 günü en az 30 dakika orta zorlukta aerobik egzersiz (yürüyüş, jogging, bisiklete binme yüzme) kilo kontrolü, kan basıncını düşürmede etkilidir. Günlük yaşamda yapılacak basit değişiklikler örneğin araba yerine otobüs kullanma, birkaç otobüs durağı erken inme, asansör kullanmama gibi önlemler ile hareket miktarımız arttırılabilir.”dedi.

“KAS GÜCÜ VE ÖLÜM RİSKİ İLİŞKİSİ”
Yaşlılarda ve birçok kronik hastalıkla kas gücü ve ölüm riski arasında direkt ilişki saptandığını belirten Türk Nefroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Turgay Arınsoy ise şu bilgileri verdi:

“El sıkma kuvveti ile kas gücü basitçe ölçülebilir. El sıkma gücü az olan yaşlılarda, böbrek hastalarında ölüm riski artmıştır. Toplum verileri aerobik fiziksel aktivitenin hipertansiyonun önlenmesinde, tedavisinde ve kardiyovasküler risk ve mortalitenin düşürülmesinde yararlı olabildiğini düşündürmektedir. Hipertansif hastalara, haftada 5-7 gün en az 30 dakikalık orta düzeyde aerobik egzersiz (yürüme, hafif koşu, bisiklete binme veya yüzme) yapması önerilmektedir. Genel olarak aeorbik dayanıklılık eğitiminin, kan basıncı normal kişilerde sistolik (büyük) ve diyastolik(küçük) kan basıncını 3,0/2,4 mmHg ve kan basıncı yüksek olanlarda ise 6,9/4,9 mmHg azalttığını göstermektedir.”

“YÜKSEK FRUKTOZ ALIMI SAĞLIĞI OLUMSUZ ETKİLİYOR”
Fruktozun bal ve meyvelarda bulunan doğal şeker olduğunu, yüksek fruktoz alımının şeker dengesini glukoza göre daha fazla bozduğu ve ürik asit seviyesini daha arttırdığı gösterildiğini belirten Arınsoy, “Fruktoz, insulin salınımını direkt uyarmadığı için doygunluk hissi uyandırmamaktadır. Yüksek fruktoz içeren mısır şurubunun kullanıldığı içecekler ve hazır gıdalar tüketildiğinde tek sorun artmış kalori alımı değil, metabolik olarak fruktozun diğer zararlarına maruz kalmaktır. Aynı kaloriyi içeren birinde glukoz diğerinde fruktoz ağırlıklı şeker içeren gıdalar karşılaştırıldığında, fruktozun kişilerde şeker hastalığına meyil, kilo alımı, gut gibi hastalıkların riskini daha arttırdığı görülmüştür. Mısır şurubu %55 fruktoz, %45 glukoz içermektedir. Son yıllarda tatlandırıcı olarak mısır şurubunun özellikle içecek sektöründe ve hazır gıdalarda kullanması tüketenlerde kilo alımı, metabolik sendrom, gut ve şeker hastalığı riskinin artmasına yol açmıştır. Aynı zamanda yüksek fruktoz alımı böbrek yetmezliği riskini arttırmaktadır.” dedi.

“ŞEKER HASTALIĞI TÜRKİYE'DE SON DÖNEM BÖBREK YETMEZLİĞİ NEDENİ OLARAK BİRİNCİ SIRADA”
Şeker hastalığına bağlı böbrek yetmezliğinin dünyada ve ülkemizde son dönem böbrek yetmezliği nedenleri arasında birinci sırada yer aldığına dikkat çeken Arınsoy, “Tip 1 diyabetli olgularda %30, tip 2 diyabetli olgularda ise %10-20 oranında diyabetik nefropati gelişebilir. Özellikle tip 2 olarak adlandırılan, insuline bağımlı olmayan diyabette bulgular sinsi gelişmekte ve hasta tanıda gecikebilmektedir. Türkiye'de yeni hemodiyalize başlayan hastaların %40'ı şeker hastalığına bağlı böbrek yetmezliği tanısına sahiptir, bu da yaklaşık 3900 hastaya denk gelmektedir. Şeker hastalarında her yıl kan basıncı kontrolü, kan kreatinin seviyesi ve idrarda mikroalbuminüri miktarına bakılmalıdır.” diye konuştu.

BÖBREK SAĞLIĞINI KORUMAK İÇİN 7 ÖNERİ


1-Hareketimizi arttıralım, kilomuzu koruyalım.
2-Kan şekerimizi kontrol edelim.
3-Kan basıncımız ölçtürelim,yüksek ise uygun tedavi için hekimimize başvuralım.
4-Sağlıklı beslenelim.
5-Düzenli ve yeterli sıvı alımına dikkat edelim. En iyi sıvı ‘su’dur.
6-Sigara içmeyelim.
7-Rastgele ilaç kullanımından veya bitkisel ürünlerden uzak duralım.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr