Eğitim Sen Eskişehir Şube Başkanı Sinan Demir yaptığı yazılı açıklamayla bildiri yayınlayan liselileri destekleğini belirtti. Eğitim sisteminin yıllardır çözüm bekleyen en temel sorunlarının, 2015-2016 eğitim-öğretim yılında azalmak bir yana daha da arttığını ifade eden Demir , eğitimde yaşanan çelişki ve eşitsizliklerin giderek derinleştiğinin altını çizdi.

İktidarın uyguladığı ırkçı ve gerici politikalara, yandaş yönetici kadrolarına karşı Türkiye’nin köklü liselerinden başlayarak yükselen haklı tepkileri selamladığını kaydeden Demir, "Bilim ve özgür düşünce düşmanlığına karşı sesini yükselten ve aydınlık geleceğimiz olan liseli gençler yalnız değildir." dedi.

Demir yaptığı açıklamanın devamında şunları söyledi:

DİNSELLEŞTİRME UYGULAMALARI VE PİYASACI YAKLAŞIM

Dört yıldır uygulanan ve eğitim sistemini çökme noktasına getiren 4+4+4 dayatmasındaki başarısızlık, MEB’i yeniden sistem değişikliği arayışına itmiştir. Eğitim politikaları belirlenirken eğitimin asli bileşenlerine kulak tıkayanların, kamusal eğitimi tasfiye etmek amacıyla yeni sistem önerilerini yandaş medya üzerinden tartışmaya açması dikkat çekicidir.  


2015-2016 eğitim öğretim yılı, 4+4+4 düzenlemesinin ilk sonuçlarının ortaya çıkması açısından önemlidir. MEB’in resmi istatistiklerine de yansıyan bilgiler, hızla uçuruma doğru sürüklediğini göstermektedir.

Eğitim Sen’in ve bilim insanlarının başından itibaren sürdürdüğü bütün eleştiri ve itirazlara rağmen hayata geçirilen fakat büyük bir fiyaskoyla sonuçlanan eğitimde 4+4+4 dayatmasının asıl amacının eğitim sistemini “piyasa” ve “inanç istismarı” üzerinden dönüştürmek olduğu kısa süre içinde anlaşılmış bulunmaktadır.

"ENSAR VAKFI'DA YAŞANAN İSTİSMARLARIN YAYGIN OLDUĞU GÖRÜLMÜŞTÜR"

Türkiye’de yıllardır eğitim sisteminde yaşanan dinselleşmenin önemli bir ayağını oluşturan, dini vakıflar ve kuruluşlar aracılığı ile eğitim adı altında yapılan faaliyetlerin çocuklara yönelik acı ve çirkin sonuçları ülkenin pek çok yerinde birer birer ortaya çıkmaya başlamıştır. Ensar Vakfı ve KAİMDER’in baş rolde olduğu cinsel istismarların ardından vakıflara yakın evlerde eğitim verme uygulamasının sadece Karaman ile sınırlı olmadığı, ülke çapında yaygın olduğu görülmüştür.

Geçtiğimiz eğitim öğretim yılında MEB, Diyanet, dini vakıf ve dernekler arasındaki ilişki ve işbirliği belirgin bir şekilde artmıştır. 13 Eylül 2014’te Resmi Gazete’de yayınlanan yasal düzenlemeyle Milli Eğitim Bakanlığı, imam hatip liselerinde mesleki eğitim için “çeşitli kurumlardan destek almanın” önünü açmıştır. Bu düzenlemeyle başta TÜRGEV ve Ensar Vakfı olmak üzere Furkan Vakfı, Hizmet Vakfı, Hayrat Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti gibi dini vakıfların devlet okullarında başta “değerler eğitimi” olmak üzere çeşitli konularda ders ve seminer verebilmesinin, kendi yayınlarını dağıtabilmesinin ve öğrencileri kurumlarında stajyer olarak eğitebilmesinin yolu açılmıştır.

Milli Eğitim Bakanlığı, dini vakıflar ile çeşitli protokollere imza atarak eğitimi dinselleştirme sürecinde dini vakıf ve cemaatlere özel görevler vermiştir.

İktidar, vakıf sistemi üzerinden eğitim sistemini yeniden düzenlemek, yurt içi ve yurt dışında faaliyet yürütmek üzere devlet eliyle “Maarif Vakfı” adında yeni bir vakıf kurarak eğitimde yeni bir “paralel yapı” oluşturmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı, yasalarla kendisine verilmiş yükümlülüklerini Maarif Vakfı adı altında, yönetimini iktidarın belirlediği başka bir yapıya aktarmakta, bir anlamda kendisine ait yetkileri fiilen “yetki devri” ile devretmektedir. MEB’e bağlı 15 farklı ülkede 65 eğitim kurumu bulunmaktadır. Devlet finansmanı ve desteğine sahip “özel şirket” olarak faaliyet yürütecek olan Maarif Vakfı ile yurtdışındaki cemaat okullarıyla mücadelenin amaçlandığı açıktır. Dolayısıyla vakfın kuruluş amacı, iddia edilenin aksine, yurtdışında yaşayan çocukların eğitimi ya da ülke kültürünün yurtdışında tanıtımı değildir.

Türkiye’de sadece Sünni İslam’ın resmi temsilcisi konumunda olan Diyanet İşleri Başkanlığı ve MEB işbirliğiyle ülke çapında açılan “kreş görünümlü” Kur’an kursları aracılığıyla 4-6 yaş grubundaki okul öncesi çağdaki çocuklara dönem başından itibaren “dini eğitim” verilmeye başlanmıştır. Devlete ait okul öncesi eğitim kurumlarında velilerden “aidat” adı altında para talep edilirken, Diyanet’in açtığı kursların tamamen parasız olması dikkat çekicidir. Diyanet’e bağlı 4-6 yaş grubu Kur’an kursları fiilen “sıbyan mektebi” işlevi görmekte ve resmi okul öncesi eğitim kurumlarına alternatif olarak sunulmaktadır. 2015-2016 döneminde 463 ilçede 2 bin 53 tane bu tarz kurs açılmıştır.

"KAMUSAL EĞİTİM HARCAMALARININ AZALMASI AKP'NİN ESERİDİR"

Türkiye’de yıllar içinde eğitime ayrılan bütçenin arttığı iddia edilirken, kamusal eğitim harcamalarının azalması ve cepten yapılan eğitim harcamalarının artması AKP iktidarının eseridir.

2015-2016 eğitim öğretim yılını önceki yıllardan farklı kılan en önemli özellik, bölge illerinde aylarca süren çatışmalar ve sokağa çıkma yasakları nedeniyle eğitim öğretimin bazı il ve ilçelerde tamamen durması olmuştur. Yaşanan sokağa çıkma yasakları nedeniyle on binlerce öğrenci eğitim-öğretim görememiştir.

Milli Eğitim Bakanlığı’na çağrımız tüm toplumun ve öğrencilerin geleceğini doğrudan olumsuz etkileyecek politika ve uygulamalara derhal son verilmesidir. Bunun için öğrencilerin kendi ilgi ve yetenekleri doğrultusunda, hangi alanda okuyacağına kendisinin karar vereceği bir eğitim sistemi oluşturulmalıdır.

Eğitimi ticarileştirme ve dinselleştirme adımlarına derhal son verilmelidir. Okul öncesi eğitimden başlayarak eğitim yatırımlarına, ders kitaplarının hazırlanmasından eğitim yöneticilerinin belirlenmesine; sınıf mevcutlarından eğitimin laik, bilimsel ilkeler doğrultusunda verilmesine, demokratik ve kamusal yönünün geliştirilmesine özen gösterilmelidir.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr