15 Temmuz sonrasında en çok üyesi kamudan ihraç edilen sendikalar arasında olan Eğitim Sen’de bir süre önce yapılan genel kurulda başkanlık koltuğu el değiştirdi. Sendikanın yeni genel başkanı ise Veli Der Başkanlığı’nı da yürütmüş olan Feray Aytekin Aydoğan oldu. Aydoğan’la eğitim alanında gelinen süreci ve sendikadaki yeni yapılanmayı konuştuk.

-Bir önceki yönetimle aranızda ne gibi farklar vardı? Sizin yönetiminizde ne gibi yenilikler ve bir önceki döneme göre farklılıklar olacak?

Bizim Encümen-i Muallim’den, TÖS’ten, TÖBDER’den aldığımız miras tek başına seçilen yürütme kurullarıyla bir sendikal mücadele verilemeyeceği öğretisidir. İlk kurulduğumuz günlerdeki gibi tüm kararlarımızı tüm üyelerimizin söz, yetki, karar süreçlerine katıldığı bir mücadeleyi yeniden inşa edeceğiz. Ve tabii ki, fiili ve meşru mücadele bizim vazgeçilmezimizdir. Bu topraklarda emek mücadelesi verirken, gücümüzü her zaman meşruluğumuzdan aldık. Meşru olan taleplerimizi de fiilen yaşama koyduk. Önümüzdeki dönem de en büyük sorumluluğumuz; tüm eğitim emekçilerinin sesinin, taleplerinin örgütleyicisi olmayı başarabilmektir. Ayrıca özlük-mesleki hak mücadelemizi daha da yükselteceğiz. Ataması yapılmayan öğretmenlerin de, rehber öğretmenlerin de, okulöncesi öğretmenlerin de, görsel sanatlar, müzik, beden eğitimi, felsefe öğretmenlerimizin de 4/B, 4/C kapsamında çalışan eğitim emekçilerinin de hakkını savunmayı sürdüreceğiz.

İhraç edilenlerin yüzde 3’ü...

-15 Temmuz sürecinde açığa alınan, soruşturma başlatılan üyeleriniz açısından gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

FETÖ yapılanması eğitim kurumlarında örgütlendiğine, geleceğimize dair ciddi uyarılarda bulunmuştuk. Hükümet ve MEB tarafından dinlenmediğimiz gibi bir de sürgünler, baskılar yaşadık. Gelinen süreçte maalesef uyarılarımızın haklılığı ispatlanmış oldu. Ama Aziz Nesin’in yazdıklarına taş çıkartırcasına bir süreci yaşamaya devam ediyoruz. Şimdi de okullarımız ve öğrencilerimiz başka cemaatlerin eline teslim ediliyor. 15 Temmuz ile birlikte yüz binlerce kamu emekçisi ihraç edildi. Aslında ihraç edilen eğitim emekçilerinin yüde 3’ü Eğitim-Sen üyesi. Yüzde 97’si Aktif Sen, Eğitim Bir Sen, Türk Eğitim Sen, Eğitim İş ve sendikasız öğretmenlerden oluşmaktadır. Ama ilk günden bu yana üyelerine hem maddi dayanışma (arkadaşlarımızın maaşının 2/3’ünü karşılama kararı alarak), hem hukuksal dayanışma, hem de eylemsel anlamda sahip çıkan tek sendika olduğumuzu onur duyarak söylüyorum. Tabii ki üyelerimizin yanında olmaya da devam edeceğiz. Fakat AKP hükümetinin KHK’lerle yarattığı yıkım da sürüyor. İhraç edilen eğitim emekçisi arkadaşlarımızın hiçbir eğitim kurumunda çalışmasına izin verilmediği, toplum tarafından damgalandığı bir süreç yaşatılıyor. İntihar eden 37 kamu emekçisi ise sözün bittiği yer.

-Eylemler sırasında ne gibi baskılarla karşılaştınız? Önümüzdeki süreçi ve OHAL şartlarında mücadeleyi devam ettirmenizin önünde ne gibi zorluklar olacak?

OHAL düzenine karşı çok daha kitlesel bir mücadeleyi örmek en büyük görevimiz. Başta Nuriye ve Semih arkadaşlarımızın yaşama hakkına ve taleplerinin daha da güçlü duyurulmasına ses olarak, ihraç edilen tüm arkadaşlarımıza sahip çıkarak, son arkadaşımız mesleğine kavuşuncaya kadar mücadele etmeye devam edeceğiz.

Velilerle birlikte

-Eğitim alanında son bir yılda büyük değişimler yaşandı. Eğitimde öncelikli olarak mücadele edilmesi gereken yapısal bozukluklar nelerdir?

Eğitimde olan dönüşümü son bir yıl üzerinden değerlendirirsek büyük fotoğrafı kaçırmış oluruz. AKP hükümetinin 4+4+4 yasası ile birlikte gerici ve piyasacı eğitim projesi hız kazandı. Özel okulların sayısı 10 kat, özel okullara giden öğrencilerin sayısı 12 kat arttı. Yıllardır devlet okullarına ayıracak bütçeyi bulamayan devlet, söz konusu özel okullar olunca milyarlarca liralık bütçeler aktarmaya başladı. Sistemde, tüm eğitim unsurlarının en çok canını acıtan ikinci boyut ise gericileştirme. 4+4+4 yasası çıktığı andan itibaren, MEB’in yerini neredeyse Diyanet İşleri Başkanlığı almış durumda. 15 Temmuz’dan bu yana değişen tek şey ise öğrencilerimizin bu sefer de başka cemaatlere teslim edilmesi. Biz Eğitim- Sen olarak, ‘Yeni Kamusal Eğitim’ mücadelesini yalnızca eğitim emekçileri ile değil aynı zamanda velilerimizle birlikte yeniden inşa edeceğiz. Çünkü Eğitim Sen olarak, biz çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakma mücadelesi sözü verdik.

TEOG sistemin iflası

-Son dönemin güncel konularından birisi de yeni eğitim müfredatı. Siz yeni müfredatı nasıl değerlendiriyorsunuz? Eksiklikleri ve doğru bulduğunuz yanları nelerdir?

Yeni müfredat da laik, bilimsel eğitimin yok edilme uygulamalarının en büyük adımlarından biridir. En çarpıcı haliyle, Suudi Arabistan’dan sonra evrim konusunun çıkarıldığı 2. ülkeyiz. İran İslam Cumhuriyeti yönetiminde 60 sayfa Evrim, 11 sayfa Darwin Teorisi ders olarak okutulmaktadır.

-Kamuoyunun gündemine gelen güncel bir başka konu ise TEOG sınavları üzerindeki şüphe ve derece yapan öğrenci sayısının geçen yıllara göre çok fazla olmasıydı...

TEOG uygulamaları ve sonucu sanatı, bilimi, felsefeyi, sporu reddeden yarışmacı, rekabete dayalı eğitim ve sınav sisteminin iflasıdır. Ülkemizin bütünlüklü bir eğitim politikasına ihtiyacı var. Memleketimiz için, geleceğimiz için ihtiyaç, eğitimin tüm unsurlarının karar süreçlerine sahip olduğu, tüm öğrencilerimizin ilgi ve yeteneklerine göre kendini ifade edebildiği öğrenmeye ve üretmeye odaklı, bilimsel eğitimdir.

Adalet Yürüyüşü çok güçlü bir umut oldu

-CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun başlattığı Adalet Yürüyüş’ü hakkında ne düşünüyorsunuz?

Adalet yürüyüşü hepimiz için bir nefes, hepimiz için çok güçlü bir umut oldu. Türkiye’nin her yerinde gençler, kadınlar, emekçiler meydanlarda adalet diye haykırıyor. Biz de bu düşünceyle, 30 Haziran’a kadar her yerde ve 30 Haziran sonrasında da yürüyüş kolunda adalet diye haykırmaya devam edeceğiz.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr