Duvar; güçlü bir metafor, zorlu bir engel... Ayıran, bölen, kimi zaman koruyan, çoğu zaman korkutan... Dikilmesi ayrı bir anlam, yıkılması ayrı bir anlam taşıyan... Ağlama duvarı, utanç duvarı, sınır duvarı... Sanatta da sık sık karşımıza çıkan, nice duvar oldu yıllar içinde. Pink Floyd’un “Duvar”ı (The Wall) var örneğin, savaşta babasını kaybeden bir çocuğun etrafına bir duvar örerek kendini toplumdan soyutlamasını anlatan ve o duvarın üzerine yıkılmasıyla sonlanan. Albüm ve film olarak hayatımıza giren ve çoğumuzun belki de hayatını değiştiren “The Wall” 2013 yazında, tam da Gezi Direnişi’nin ertesinde Roger Waters’ın unulmaz konseriyle bir kez daha karşımıza dikilmiş ve görkemli bir finalle yıkılmıştı.

Sinemada özellikle Berlin Duvarı’na dair nice film izledik... Hatta bu filmlere dair bir antoloji bile oluşturulabilir herhalde. Türk sinemasında ise Yılmaz Güney’in ölmeden önce çektiği son film olan “Duvar” akla ilk gelen yapım elbette. Ama bu haftaki konumuz Doug Liman imzalı, bağımsız karakteriyle öne çıkan, neredeyse tamamı tek bir oyuncunun üzerine kurulu ve vizyon adı da “Sniper: Duvar” olan film. Neden böyle bir ad tercih edilmiş demiyoruz, zira filmde işinin ehli bir keskin nişancı var tüm öyküyü yönlendiren. Ama şunu sorabiliriz: Neden ‘sniper’ kelimesi tercih edilmiş de ‘keskin nişancı’ denmemiş ve neden böylesi iki dilli tuhaf bir isim konmuş filme? Vardır elbet bir hikmeti.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr