İtalya’nın ve dünyanın yaşayan büyük müzisyenlerinden Ennio Morricone 88. yaş gününü ve müzik kariyerindeki 60 yılını gelecek Ekim ayında çıkacak bir “en iyiler” albümüyle kutlamaya hazırlanıyor.

Sinema ve televizyon filmleri için 500’den fazla beste yapan, yüzlerce klasik ve çağdaş müzik eseri bulunan, sayısız ödül sahibi “Maestro” Morricone, hâlâ büyük bir motivasyonla her sabah erkenden kalkıp müzik yapmaya devam ediyor. Birkaç ay önce geçirdiği omurga rahatsızlığı yüzünden konserlerini iptal etmek zorunda kalan Maestro, şimdilerde konser programına ve çalışmalarına kaldığı yerden devam ediyor.

Bir ıslık sesiyle bir karakterin duruşunu, sahnenin repliklerini, filmin ruhunu hafızanıza işliyor. Müziği, filmlerin baş karakteri haline geliyor. O kadar ki, Spagetti Western’lerin “babası” Sergio Leone, önce Ennio Morricone’ye film müziklerini yazdırıyor, ardından oyuncuların canlandıracakları karakterin kişiliğini anlayabilmeleri ve atmosferi kafalarında canlandırabilmeleri için çekimler sırasında bu müziği dinletiyor.

Çocukken yaptığı besteleri yırtıp atmış, üstelik ben hayretle ve 6 yaşında yaptığı ilk besteyi duyamayacak olmanın üzüntüsüyle “Hiç pişman olmadınız mı sonra?” diye sorunca şüpheye yer bırakmayacak bir netlikle “Hayır, çünkü önemli işler değildi, çocukça şeylerdi” diyor.

60 yıldır evli olan ve mazbut bir aile yaşamı olduğu anlaşılan Maestro, kendisini ailesine ve müziğe adamış, dış dünyaya ise nispeten kapalı bir görünüm veriyor. e-posta yerine faksla yazışıyor. Fakat dünyada olup bitene tamamen kayıtsız olmadığı da, en azından “selfie” fenomeninden haberdar olmasından anlaşılıyor. Söyleşi talebi için her aradığımda ısrarla “Görüntü çekmeyin” diye yineliyor ancak yaklaşık yarım saat süren buluşmamızın sonunda bir kez daha şansımı deneyip “Tek bir fotoğraf dahi çekemez miyim?” demem üzerine “Selfie çekelim o zaman” diye yanıt veriyor. Derken o sırada odaya giren eşi Maria’dan bir fotoğrafımızı çekmesini rica ediyor.

Satranç tutkusuyla bilinen, “Satranç matematiğin akrabasıdır, matematik de müziğin” diyen Morricone ile “müziğin matematiğini” konuştuk:

‘Evde müzik dinlemem’

*Birkaç yıl önce bir festivalde konuşurken sizi izliyordum, ‘müziğin matematiğinden’ bahsettiniz. Bir hissi, düşünceyi notalara dökmenin bir formülü var mı?

Bir besteci yılların tecrübesi ve yıllar süren çalışmalarının ardından bazı sırlar edinir. “İlham” denilen şey aslında yoktur. Var olan ise bir fikirdir, bestecinin bu fikri alıp ağır ağır geliştirmesi gerekir. Beğenmediklerini atıp, yeniden gözden geçirmesi, başa dönüp yeniden başlaması gerekir, ta ki kendisini ikna edecek bir şeyler yazana kadar. Ben 6 yaşındayken yazdığım parçaları neden yırtıp attım? Çünkü beğenmiyordum. Yani size bir fikir gelir. Ne fikri mi? Bunu bilemem. Bir nevi şiir yazmak gibi. Ne yazacağınızı önceden bilemesiniz. Yazarsınız, işte o kadar.

*Bir sanatçı için yetenek ve kabiliyetten ziyade çalışma ve bir fikri işlemenin daha önemli olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Her türlü yaratıcı eylem çok hassastır. Kimin neyi ne şekilde ele aldığı, içine kattığı tutku, tecrübeleri, o dalda geçmişte yapılanların tarihi ve aynı zamanda sanatçının kendi tecrübesi belirleyicidir. Bunların hepsini açıklamak mümkün değil.

Yemek yediğiniz zaman aldığınız gıdalar vüdunuzu besler, geri kalanı ise dışarı atarsınız. Buna benziyor. Tüm öğrendiklerim, çalışmalarım, müziğin yüzlerce yıllık tarihinde yaşananlar benim için faydalıdır. Bu eski tecrübelere çok büyük bir bağlılık geliştirebilirim, hepsini bilmem gerekir ama hepsini beğenmem gerekmez.

*Türk müziğini ya da Türkiye’den müzisyenleri tanıyor musunuz?

Hayır, tanımıyorum. Nasıl olduğunu tahmin edebilirim, Arap müziğine mi yakın?

Tam olarak değil, Bizans, Osmanlı, Balkan müziği gibi farklı unsurların da etkisi var.

Dinlemeyi isterim, hiç dinlemedim.

*Siz evde ne tür müzikleri, hangi müzisyenleri dinlersiniz?

Evde müzik dinlemem. Müzik dinlemek istediğimde konsere giderim.

*Gelecek ekim ayında yeni bir albümünüz çıkacak. Bir toparlama mı yoksa daha önce yayımlanmamış parçalarınız da var mı?

Bu albümdekiler, çok uzun hikâyeleri olan parçalar. Yeni eserler değil, en meşhur eserler.

*2014’te Türkiye’de de bir konser vermeyi planlıyordunuz ancak iptal olmuştu... Belki bir gün bir konser için Türkiye’ye gitmek ister misiniz?

Yaklaşık 2.5 yıl önceydi. İstanbul’a gidecektim ama hastalandım. Ben konserler için kendim girişimde bulumuyorum, onların bana talepte bulunması gerekiyor. Talep ederlerse yapabiliriz. Benim temsilcilerime ulaşmaları gerekiyor.

*Bu yıl bir Oscar daha aldınız, bundan mutlu musunuz? Daha önce de çok sayıda ödüle layık görüldünüz, ödüller konusunda genel olarak ne düşünüyorsunuz?

Çok fazla sayıda ödül ve takdir aldım. İki Oscar’ım var. Ama bunlar için deli olmuyorum. Artık çok fazla sayıda ödülüm var.

*Yine de takdir edildiğinizi bilmek size memnuniyet ve motivasyon sağlamıyor mu?

Tabii ki takdir görmekten hoşnut oluyorum. Fakat bunun için tüm hayatımı memnuniyetle geçirmiyorum. Yaşananlardan değil yaşanacak olanlardan memnun olmalıyım.

*Her sabah erkenden kalkıp çalışmanızı sağlayan bu motivasyon, en iyi parçanızı hâlâ yazmamış olduğunuz düşüncesinden mi kaynaklanıyor?

Böyle düşünmüyorum. Ben elimden gelen en iyi şekilde yazmaya çalışıyorum.

*Bugünün sanatçıları arasında “ölümsüzlüğe” ulaşanlar varsa siz de şüphesiz onlardan birisiniz. Sizin ölümsüzlükle ilgili düşünceniz nedir?

Bir sanatçının ölümsüz olup olmadığına bugünden karar verilemez. En azından 100 yıl geçmesi gerekir. Mozart hayattayken onun için ‘Ölümsüz olacak’ denilmiyordu. Ölümsüz hale geldi çünkü insanlar bunu istedi. Başka sanatçıların da böyle olup olmayacağını ancak 100 yıl sonra söyleyebiliriz. Fakat önemli olan “ölümsüzlük” sözcüğü değil. Önemli olan insanların onu dinlemeleri.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr