CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, hükümetin toplumun beklentileriyle, bir kişinin beklentileri arasında tercih yaptığını ve toplumun beklentilerini ötelerken bir kişinin tercihlerini önüne getirerek, Meclis’i tıkadığını söyledi. Kılıçdaroğlu, sine-i millete dönme konusunda “Biz Meclis’te, aldığımız oyların hakkını son kuruşuna kadar vereceğiz, mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz” derken, MHP lideri Devlet Bahçeli ile hükümet kanadından dile getirilen “Teklif geçmezse erken seçim” söylemlerine ilişkin “Eğer seçim varsa, seçim istenir ve seçime gidilir, bu kadar basit bir şey. Türkiye seçime gitmeyecek de kim gidecek, Türkiye şu anda zaten yönetilmiyor, Türkiye’yi kimin yönettiği belli değil. Bu yapıyla gitmez ve bu yapı Türkiye’yi daha çok, daha derin sorunlarla karşı karşıya getirecek” ifadelerini kullandı.

CHP lideri Kılıçdaroğlu bir grup gazeteciyi Meclis’teki makamında kabul etti. Kılıçdaroğlu’nun sorulara verdiği yanıtlar şöyle:

İşgal değil kürsü koruma: Teklifteki en hayati maddelerden biri görüşülüyor. Arkadaşlarımız da bu görüşmenin ertesi gün geniş kitleler tarafından bilinmesi, öğrenilmesi için görüşmenin ertesi güne sarkmasını istiyor, insanlar uykudayken böyle bir çaba harcanmasını doğru bulmuyorlar. Siz Meclis’in yetkilerini bir başka otoriteye veriyorsunuz. Bugüne kadar Cumhuriyet tarihinde karşılaşmadığımız bir düzenleme yapıyorsunuz. Bu düzenleme halktan gizli yapılıyor. Arkadaşlarımız da bunu söyledi. Aslında ona kürsü işgali demek doğru değil. Arkadaşlarımız “Milletin kürsüsünü korumak için biz burdayız” dediler. Siz konuşuyorsunuz ama milletin haberi yok. Mademki biz milletin vekiliyiz, bizim düşüncelerimizi geniş kitleler bilmeli. Hem bize oy verenler hem de vermeyenler, AKP neyi getirdi de CHP itiraz ediyor, vatandaşın bunları dinlemeye, bilmeye ihtiyacı var. Bunu söylemle dile getirdik ama beklenen yankıyı bulmadı, tüm milletvekillerimiz kürsünün etrafına gidip kürsüye sahip çıktıkları zaman da hem fotoğraf hem de söylem olarak geniş kitlelere bu olay duyurulmuş oldu. 20 Temmuz Darbesi’nden sonra, bir anayasa değişikliğiyle belli kişilere güvence sağlama amacına dönük bu düzenlemeyi doğru bulmuyoruz.

Hükümet darbeyi biliyordu: Hükümet, darbenin olacağını biliyordu. AKP ile Gülen arasında çok yakın, derin, köklü bir ilişki var. Aynı menzile giden iki yapı olduklarını kendileri de inkâr etmiyor. Gelişmelerin bilinmemesi mümkün değil. Binlerce kişi darbe hazırlığı yapacak ama kimsenin haberi olmayacak. Yok öyle bir şey. Çocuk kandırmasınlar.

Dava sürecinde ortaya çıkacak: Önümüzdeki dava sürecinde pek çok gerçek ortaya çıkacak. Biz o yargılama sürecinin kamuya açık yapılmasını bunun için istiyoruz. Kişiler mahkemede kendilerini savunurken veya neden darbe girişiminde bulunduklarını izah ederken biz de evlerimizde TV başında hangi gerekçeyle bunları yaptıklarını öğreneceğiz.

Hükümet tercih yapıyor: Bu ülkenin dünya kadar sorunu var. Sorunu çözecek yer yürütme ve yasama organının işbirliği. Yürütme organı çalışır, bir yasal düzenleme ihtiyacı varsa, Meclis’ten bu çıkar. Bu tür düzenlemeler yaptılar da biz karşı mı çıktık? Hükümet, toplumun beklentileriyle bir kişinin beklentileri arasında tercih yapıyor. Toplumun beklentilerini öteliyor, bir kişinin tercihlerini Meclis’e getirerek Meclis’i tıkıyor, işin özü bu. Bu teklifle Türkiye’nin hangi sorunu çözülecek, terör çözülecekse, 2 yıldır fiili başkanlık var zaten, neden çözülmedi? Tam tersine arttı. “Türk Lirası değer kaybetmesin, ekonomide istikrar olsun” diyorsanız, 2 yıldır çok daha kötü bir tablo var. Siz 15 yıldır tek başına iktidarsınız. Meclis’e getirip de “Bu yasayı muhalefet engelledi, biz çıkaramadık” dedikleri bir yasa var mı? Hayır. O zaman bu rejim değişikliği demek. Neden bir rejim değişikliği arayışına girildi. Bunun çıkıp anlatılması lazım. Meclis’in yetkilerini bir kişiye hangi gerekçeyle veriyorsunuz? Bunu hâlâ öğrenmiş değiliz, kimse de bilmiyor.

Milleti aldatmasınlar: (Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Kim rejim tartışması açıyorsa derdi rejim değildir” sözleri üzerine) Bu bal gibi rejim değişikliğidir. Açar TDK sözlüğüne rejim nedir bakar. “Bir devletin yönetim biçimi”. Yönetim biçimini değiştiriyorlar, Başbakanlık kalkıyor, Meclis’in yetkileri büyük ölçüde Saray’a veriliyor, Cumhurbaşkanı’na sürekli kanun çıkarma yetkisi veriliyor. Kanun koyma tekeli tüm dünyada başkanlık sistemleri dahil Meclis’tir, bu devredilemez. Kendilerine güvenselerdi, Meclis’teki tüm görüşmeleri kamuoyuna açarlardı, bu gizlilik, yasaklar neden? Bu dikta yönetimlerinde olur.

Töremizde kadına el kalkmaz: Bir kadın vekile yapılan saldırı dikkate alınmalı. AKP’li Grup Başkanvekili’nin saldırması, başlı başına bir ayıptır. Bizim töremizde kadına el kalkmaz. AKP’li kadın milletvekilleri bir şey söyledi mi, söylemediler. Bu bile başlı başına bir ayıp. Meclis’in nasıl yönetildiğini gösteriyor. O milletvekili kürsüye çıkıp, kadın milletvekilinden özür dilemeliydi. Özür bile dilemedi.

Paralel devlet yapılanması var: Ben hem hükümete hem de Erdoğan’a “Teklifi çekin, Türkiye’nin gündemi bu değil. Türkiye’nin gündeminde terör, işsizlik, enflasyon var. Bu sorunları ortak aklı egemen kılarak birlikte çözebiliriz” dedim. Bunlar hepimizin ortak sorunu olduğuna göre, iktidar ve muhalefet çözüm için bir araya gelmeli. Biz buna itiraz etmiyoruz. Ancak hükümetin gündemini başka kişi belirliyor. Bir paralel devlet yapılanması var. Bir Erdoğan’ın bir de Binali Bey’in devleti var, iki ayrı devlet. İkinci devlet, birinciye tümüyle teslim olmuş durumda ve ondan gelen talimatları uyguluyor. Bir başbakanın yasalara göre kendisine verilmiş yetkileri, bir başkasının kullanmasına izin vermesi doğru değil.

Türkiye felakete sürüklenir: IŞİD, El Nusra dediler, sonra kandırıldık dediler. Silah gönderdiler MİT TIR’larıyla, PKK’yle masaya oturup pazarlık yaptılar, sonra bizi kandırdı, dediler. FETÖ ile içli dışlılardı zaten, sonra “Kandırıldık, Allah günahlarımızı affetsin” gibi cümleler kurdular. Tüm bu yetkileri almak isteyen bir kişi, her önüne gelen örgüt tarafından kandırılabiliyorsa, bu yetkiyi ona vermek Türkiye’yi ateşe atmak, felakete sürüklemek değil midir? PKK’yle, IŞİD’le, El Nusra’yla o pazarlık yaptı, FETÖ ile kucak kucağa olan oydu. Bu işin faturası vatandaşa çıkıyor. İthal terörü Türkiye’nin gündemine AKP getirdi, bu adam getirdi.

Kuliste çay tesadüf: Kuliste çay içme olayı tamamen tesadüf. Muhalefet kulisine gelmiş, bizim de insani olarak “hoş geldin” dememiz kadar doğal bir şey yok. Bunu programlamadık. Orada da teklifi geri çekmesinin doğru olacağını kendisine ifade ettim.

Seçime gidilir: (Sine-i millete dönme ve erken seçim söylemleri): Doğru bulmuyoruz. Biz Meclis’te, aldığımız oyların hakkını son kuruşuna kadar vereceğiz, mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz. Milletvekillerinin iradelerine sınır getirmek, milletvekillerini yönlendirmek ahlaken de siyaseten de doğru değil. Eğer seçim varsa, seçim istenir ve seçime gidilir, bu kadar basit bir şey. Türkiye seçime gitmeyecek de kim gidecek, Türkiye şu anda zaten yönetilmiyor. Kimin yönettiği belli değil. Sokaktaki vatandaş sorun 5 bakanın adını sayamaz. Bu yapıyla gitmez. Bu yapı Türkiye’yi daha çok, daha derin sorunlarla karşı karşıya getirecek.

‘Seçilmek sınırsız egemenlik değildir’

Kılıçdaroğlu, Twitter’dan paylaşımlarda bulundu. Kılıçdaroğlu şunları yazdı: “Hiç kimse; seçilmiş olmayı, mutlak ve sınırsız bir egemenlik gibi düşünmemeli, herkese ve her kuruma hükmetme hakkını kendinde görmemelidir. Cumhurbaşkanlığı, ne millete tahakküm ne de bir şahsın sınırsız egosunu tatmin makamıdır. Bir Cumhurbaşkanı’nın, iyiyi, kötüyü ve adaleti belirleme hakkını tekelinde görmesi, hesap vermeyi reddetmesi demokrasi için ciddi tehdittir. Cumhurbaşkanları, özgürlük gibi insanın doğuştan gelen hakkını dahi, sanki kendisinin bahşettiğini sanacak kadar güç sarhoşu olmamalıdırlar.”

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr