Birgün’den Yaşar Aydın’a konuşan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş “Muhalefet edeceksek şimdi yapmalıyız. Yarın çok geç olacak” dedi. Demirtaş'ın açıklamaları şöyle:

“Darbeyi Allah’ın lütfu gibi gördü”
Gerçek bir darbe girişimi yaşadık. Öyle görünüyor ki 15 Temmuz gecesi darbe girişimcilerine erken doğum yaptırıldı. Darbe girişiminin başarısız olması Türkiye’ye bir olanak yarattı. Demokrasi etrafında birlik, Kürt sorununda barışçıl çözüm, müzakereye dönüş, kamplaşma ve kutuplaşmanın önüne geçilmesi için bir ortak siyaset dili yaratılabilirdi. Fakat aynı oranda başka bir olanak da açılmıştı. Erdoğan, darbeyi ve başarısızlığı Allah’ın kendisi için bir lütfu olarak görüyordu. Bir yanı ile toplum için bir olanaktı, diğer taraftan da Erdoğan için bir lütuftu. Erdoğan kendisi için olanı tercih etti. Yenikapı Mitingi’ni AKP gösterisine dönüştürerek toplumun yarısını dışladı. Kamplaşmayı kalıcı hale getirdi. Bunu çok planlı programlı yaptığını düşünüyorum.

“Suçta, günahta, rezalette ortaklar”
Erdoğan bugün çıkıp “çözüm sürecinde de kandırıldık bu hamleleri de FETÖ yaptı” dese bile birinci sorumlu Erdoğan’dır. Çünkü bu konuda defalarca uyarı yaptık. Ben doğrudan görüşmedim ama Sırrı Süreyya arkadaşımız görüştü ve “İki yol var, ya otoriter bir yönelimi seçim tek adamlığa gideceksiniz ya da demokratik adımlar atacaksınız, Türkiye’de siyasetin önü açılacak” dedi. Erdoğan’ın tercihinin ilki olduğunu anlıyoruz. Roboski’de ya da Rus uçağı düşürüldüğünde arkasında kim durduysa siyasi sorumlusu da odur. Gülen ya da başka yapılara bağlı gruplar yapabilir. Gülen- AKP ortaklığının ayrıştırılıp, “AKP’nin günahlarını Allah afetsin, diğerleri yerin dibine batsın” anlayışını doğru bulmuyoruz. Suçta, günahta, rezalette ortaklar. AKP kendini sıyıramaz, kurtaramaz.

Erdoğan hep muhalefeti kullandı
Erdoğan muhalefeti her dönem güç toplamak için kullandı Kürtleri bunun için kullandı, liberal desteği bunun için kullandı, Alevi çalıştayları ile Alevileri bu sürecin içine almaya çalıştı. Güçlendikçe de döndü herkesi ezdi. Kendi arkadaşlarını da ezdi. Abdullah Gül’den Bülent Arınç’a, Cemil Çiçek’den, Beşir Atalay’a, Abdüllatif Şener’den Sadullah Ergin’e kadar ezip geçmediği kimse yok. Bundan herkesin ders alması lazım. Bugün Saray’da seninle tokalaştı diye yarın ensene tokat atmayacağının garantisi yok.

Devlet ilk kez tam olarak avuçlarında
Erdoğan Anayasa’yı değiştirip başkanlık sistemine geçseydi, şu andaki olağanüstü hal yetkilerinin yarısına bile sahip olmayacaktı. Bunun keyfini üç ayla sınırlamayacak. Ana muhalefet partisi kayıtsız, HDP’nin yürüttüğü muhalefetin de onları zorlamayacağı düşünüyorlar. “Meydanlarda nasıl olsa rüzgârı yakaladık, CHP, MHP kanatlarımızın altında, HDP’yi terörist ilan ettik, böyle bir durumda Anayasa’yı takmanın ne anlamı var” düşüncesinde. OHAL vesilesiyle devleti reorganize ediyor, ele geçiriyor. Hiçbir zaman devlet tam olarak Erdoğan’ın emrine girmedi. Hep ittifak yaparak bugünlere geldi. Şimdi bütün bu ittifakları temizleme fırsatı doğru. Türkiye’de muhalefet yapılacaksa günü bugündür, altı ay sonra kimsenin muhalefet yapma olanağı kalmayabilir. Hatta “muhalefet partileri yasaktır” diye bir KHK çıkarırsa kimse şaşırmasın. Hitler’in yaptığı buydu çünkü. Adım adım faşizmi böyle kurumsallaştırdı. Evet, AKP ve Erdoğan büyük bir vebal, günah altında. Ama tarih asıl olarak “muhalefet ne yaptı” sorusunu soracak.

Sokak, direniş meşrudur
Gelinen noktada bütün muhalefet güçleri bulundukları yerden bir adım geri atarak, toplumun acil taleplerini dikkate alıp direnmek zorundadır. Bu süreç sadece parlamento ayağıyla muhalefet yürütülerek durdurulamaz. Sokak meşrudur, direniş meşrudur. Zulüm nerede karşımıza çıkarsa biz bütün toplumsal direniş güçleriyle yan yana durarak ülkenin her yerinde direnmek zorundayız. Kendi tabanımızı, örgütümüzü de buna hazırlamak zorundayız. Çünkü gümbür gümbür bir faşizm üstümüze doğru geliyor. Hiçbir şekilde acıması olmayacak.

1 Eylül görkemli miting için vesile
Darbeciler kötü ama bunun alternatifi AKP faşizmi değildir. Sıtma ile ölüm arasında bir tercih dayatması içerisindeler. Bunu kabul etmeyeceğiz. Diktatörlük inşa edilmesi sürecine “darbeye karşıyız” şekerlemesi altında göz yumamayız. Sadece Kürt hareketinin değil, Türkiye’deki tüm ilerici güçlerin ortak mücadele yürütebileceği eylemlerin ortaya çıkması lazım. 1 Eylül bunun için bir vesiledir. İlerici güçlerin belli başlı metropollerde, tek pankartla, tek sloganla alana çıkması, görkemli mitingler yapması lazım. Eylül’de yapacağımız demokratik bir çıkış, faşizmin gidişatını dengeleyebilir.

Türk-Kürt ittifakı mümkündü
Suriye hepimiz için temel başlıklardan biri. Çözüm sürecinin bitmesinde, iç kutuplaşmada, yaşanan büyük yıkımda ana etkenlerinden birisidir Suriye. Cizre’nin Sur’un ağır bir şekilde yıkılmasının nedenidir. Yaşadıklarımız Suriye’de Kürt oluşumunun engellenme çabalarının bir yansımasıdır. 100 yıldır Türk milli devlet siyaseti, Kürtleri bir ittifak gücü olarak görmüyordu, biz ise bunun değişmesini istedik. Çözüm süreci bunun çok önemli bir olanağını sunuyordu. Bunu çözüm sürecinde denedik. Süreç bitti Suriye’de Rojava üzerinden de denedik. Hala da deniyoruz. Biz Türk halkı ve Kürt halkı arasında bir seçim yapmadık. Ortadoğu’da geleceği birlikte kurma çizgisini bizim canlı ve diri tutmamız gerekiyordu ve bunu hep savunduk. Bunun en önemli parçalarından biri Rojava’dır. Eğer orada Türk ve Kürt güçleri arasında sağlıklı bir ilişki geliştirilmeliydi. Davutoğlu ve Erdoğan Kürtler güçlenmesin ve Esad’ın gidişi hızlansın diye oradaki tüm radikal güçleri desteklediler ve Suriye’nin bu hale gelmesinin en büyük suçlularındandır.

El mi yaman bey mi yaman göreceğiz
Erdoğan’ın, dokunulmazlıklarla ilgili “Yargının herhalde biraz işi var, biter bitmez bunlarla ilgilenecektir” sözü talimat olmuştur. Onun en büyük hedefi HDP’yi parlamento içi ve dışında parçalamak. HDP’nin varlığı bile yürüyüşünü engelliyor. HDP bileşenleri, dostları, demokrasi güçleri tasfiye edilmeden Erdoğan yürüyüşüne devam edemez. Faşizmi kurumsallaştırmasının tek yolu tasfiyedir. Bunu artık net görüyoruz.

HDP hazırlıklı
Dokunulmazlıklara karşı sokak muhalefetini başlatacağız. Nasıl darbeye karşı insanlar sokak mücadelesini başlattılarsa, bizim insanlarımız da “seçtiğimiz siyasileri hukuksuz olarak alamazsınız” diye sokakta direnecekler. Erdoğan neyi göze alıyor bilmiyorum ama biz parlamenter demokrasiye sıkıştırılmış muhalefet olarak kalmayacağız. Dokunulmazlıklarımızın alınması ile sıfırlanmayız. Sona doğru gidiyoruz, el mi yaman bey mi yaman göreceğiz. Erdoğan her şeyi tüketti ve hiçbir umudu kalmadı. Bu yüzden elindeki tüm gücü kullanacak. Başka türlü ikna olmuyor, kullansın da yenildiğini görsün. Korkmuyoruz.

Savaş ve şiddete karşıyız
Biz savaş ve şiddete ilkesel olarak karşıyız. Sivilleri de hedef alacağına dair ihtimalin güçlü olduğu metropol saldırıları da kabul edilemez. Doğru da görmediğimi söyleyeyim. KCK yönetiminin yaptığı açıklama belki tecrit ve savaşı tırmandırmaya çalışan AKP’ye karşı bir tehdit içeriyor olabilir ama insanlar bu dönem Kürt hareketinden de demokratik siyasetten de huzurun, güvenliğin, barışın yolunun açılacağı bir beklenti içerisinde. Bunu güçlendirecek siyaset halk nezdinde daha çok destek görecektir.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr