Davutoğlu, "Suriye konusunda ülkemiz başından beri bu çatışmaların siyasi bir dönüşümle sona erdirilebileceğini savunuyor. Bu çerçevede son dönemde çatışmaların durdurulmasına yönelik atılan adımları memnuniyetle karşılıyoruz. Ancak bu adımların olumlu sonuçlanması için Rusya'nın ve Esed rejiminin verdikleri sözleri tutması gerekir. Verilen sözler tutulmadığı takdirde bu çabaların sonuçsuz kalacağı açıktır. Rusya, rejim, PKK ve YPG el ele tutuşmuş Türkiye'nin güney sınırında bir terör kuşağı, bir terör yapılanması kurmak istiyor. Türkiye'yi bir terör yapılanmasıyla sınır komşusu haline getirmeye yönelik tüm bu oyunların farkındayız ve buna izin vermeyiz. Türkiye'nin ulusal güvenliğini korumak için bir an olsun tereddüde düşmeyiz. Bu ülkenin ulusal güvenliği tüm çıkarların, dengelerin, ortaklıkların üzerindedir. Bu konuda kimseden izin almaya ihtiyacımız olmadığını da herkes bilmelidir. Güney sınırımızda mevcut bulan her türlü tehdide karşı Türkiye kendini en güçlü şekilde savunmaya, nefsi müdafaa yapmaya devam edecektir" dedi.

Başbakan Ahmet Davutoğlu "Yeni Türkiye Yolunda" programında konuştu. Davutoğlu konuşmasında şu ifadeleri kullandı: "Bildiğiniz gibi Şubat ayı siyasi tarihimizde üzüntüyle hatırladığımız olaylara sahne olmuş bir ay. 28 Şubat 1997'de seçimle göreve gelmiş bir Hükümet üzerinde MGK kararlarıyla baskı oluşturulmuş, Hükümetin istifaya zorlanmasına kadar giden bir vesayet düzeni kurulmuştu. O Hükümetin Başbakanı olan Profesör Doktor Necmettin Erbakan'ı yine bir Şubat günü, 27 Şubat 2011'de kaybettik, buradan bir kere daha kendisine rahmet diliyorum. Kendisi demokrasi için verdiği mücadele ile bir dava insanı olarak her zaman hatırlanacak. 28 Şubat tarihi maalesef inançlarını yaşamaya çalışan insanlarımız üzerinde büyük baskıların oluştuğu karanlık bir dönemin sembolü oldu.

'6-7 ŞUBAT'TA DEVLET İÇİNDEKİ PARALEL GÜÇ HÜKÜMETİ DEVİRMEK AMACIYLA YARGI DARBESİ GERÇEKLEŞTİRİLMEK İSTENDİ'

Yine bir başka Şubat günü, 6-7 Şubat'ta devlet içinde paralel bir güç oluşturarak seçilmiş bir Hükümeti devirmek amacıyla bir yargı darbesi gerçekleştirilmek istendi. O Hükümetin Başbakanı, şimdi milletimizin oylarıyla seçildiği Cumhurbaşkanlığı Makamında bulunan Sayın Tayyip Erdoğan'ın ve başında bulunduğu Hükümetin dirayetiyle bu darbe aşıldı. Türkiye bu acıları, bu demokrasi ayıplarını maalesef defalarca yaşadı. Demokrasimizi bu ayıplardan temizlemek üzere son 14 yılda büyük mücadeleler verdik. Allah'a şükürler olsun ki artık millet iradesinin yegane karar mercii olduğu özgür bir ülke haline gelmiş durumdayız. Her türlü vesayetin, paralel yapının gündemden çıktığı ve demokrasinin, özgürlüklerin, milli iradenin tahkim edildiği bir ülkede yaşamak bu ülkenin her ferdinin, her vatandaşımızın hakkı. Türkiye bu karanlık dönemlere bir daha asla dönmeyecek ve millet iradesi üzerinde bir daha asla hiç kimse hiçbir vesayet kuramayacak.

'RUSYA'NIN, ESED REJİMİNİN SÖZLERİNİ TUTMASI GEREKİR AKSİ TAKDİRDE ÇABALAR SONUÇSUZ KALACAK'

Şubat ayı içinde 4 ayrı ülkeye dış ziyaret gerçekleştirdik. 3 Şubat'ta Suriye'ye ve Bölgesine Destek Konferansına katılmak ve ikili temaslarda bulunmak üzere Londra'ya gittik. Ziyaretimiz boyunca İngiltere Başbakanı Cameron, Almanya Başbakanı Merkel, Yunanistan Başbakanı Çipras, Norveç Başbakanı Solberg ve Kuveyt Emiri El-Sabah ile bir araya geldik. Gerek bu görüşmelerde, gerekse Donörler Konferansında Suriye'de yaşananlara ilişkin görüşlerimizi ifade etme imkânı bulduk. Son yıllarda bölgemiz kaos ve istikrarsızlıkla boğuşuyor. Baskıcı rejimlerin utanç verici katliamları, göç krizi ve terörizm başta olmak üzere etkisi uluslararası düzeyde hissedilen gelişmeler maalesef ülkemizi de derinden etkiliyor. Yabancı devletlerin akıl dışı ve sorunları daha da büyüten müdahaleleri akan kanın artmasına ve yeni göç dalgalarının oluşmasına sebep oluyor.

Suriye'deki çatışmalar beşinci yılını tamamlamak üzere. Ülkemiz başından beri bu çatışmaların siyasi bir dönüşümle sona erdirilebileceğini savunuyor. Bu çerçevede son dönemde çatışmaların durdurulmasına yönelik atılan adımları memnuniyetle karşılıyoruz. Ancak bu adımların olumlu sonuçlanması için Rusya'nın ve Esed rejiminin verdikleri sözleri tutması gerekir. Verilen sözler tutulmadığı takdirde bu çabaların sonuçsuz kalacağı açıktır.

'TÜRKİYE OLARAK BİZİM BU ZULÜM VE HAKSIZLIKLARI GÖRMEZDEN GELMEMİZ ELBETTE BEKLENEMEZ'

2. Dünya Savaşı'ndan bu yana dünyanın gördüğü en büyük insani kriz ülkemizin yanı başında yaşanıyor. Türkiye olarak bizim bu zulüm ve haksızlıkları görmezden gelmemiz elbette beklenemez. Bizim, Suriye ile 911 kilometrelik bir sınırımız var. Burada yaşanan her olay, menfi ya da müspet her gelişme bizi doğrudan etkiliyor. Dolayısıyla bizim ülke olarak oradaki insani krize ve siyasi gelişmelere duyarsız kalmamız beklenemez. Biz çatışmaların başladığı ilk günden beri zulme uğrayan Suriyeli kardeşlerimizin yanında olduk, bugün de olmaya devam ediyoruz. Türkiye, Mart 2011'den itibaren bölgede din, dil, ırk ayrımı gözetmeden tüm mağdurlara kapısını açık tutmuştur. Bugün itibariyle ülkemizde misafir ettiğimiz Suriyeli kardeşlerimizin sayısı 2,7 milyonu bulmuştur. Ülke olarak tüm dünyaya örnek olması gereken bir gönlü genişlik, bir misafirperverlik gösteriyoruz. İnsanlarımız evlerinden, yurtlarından edilmiş bu kardeşlerimize kucak açıyor. Her birine buradan tekrar tekrar teşekkür ediyorum. Aslında bütün toplumların yapması gereken budur. Bütün dünyayı ilgilendiren böyle bir meselede uluslararası toplum konuyu birçok yönüyle görmezden gelmeye devam ediyor. Türkiye olarak Suriye halkının yaşadığı acılara dikkat çekerek uluslararası toplumun bu meseleye hassasiyetini arttırmaya devam ediyoruz.

'ABD VE RUS YÖNETİMLERİNİN ARTIK SAMİMİ DAVRANMASI, GERÇEKLERLE YÜZLEŞMESİ LAZIM'

Konuyla ilgili bu hassasiyetimizi Londra'da katıldığımız Donörler Konferansında yaptığım konuşmada en açık şekilde ifade ettim. Yine bu konferans vesilesiyle bir araya geldiğimiz çeşitli ülke liderleriyle temaslarımızda da Türkiye'nin bu meseleye bakışını ifade ettim. Ayrıca yine Şubat ayı içinde ülkemizi ziyaret eden ve ikinci kez bir araya geldiğimiz Sayın Merkel'le bu konuyu bütün detaylarıyla birlikte konuştuk.

'KATLİAMA TABİ TUTULAN, TECAVÜZE UĞRAYAN BU KARDEŞLERİMİZE AÇIK KAPI POLİTİKAMIZI SÜRDÜRECEĞİZ'

Bizim duruşumuz baştan beri belli, bu duruşumuzu sonuna kadar koruyacağız. Biz zorda kalmış, katliama tabi tutulan, tecavüze uğrayan bu kardeşlerimize yönelik açık kapı politikamızı sürdürmeye bundan sonra da devam edeceğiz. Uluslararası toplumun, başta ABD ve Rus yönetimlerinin artık samimi davranması, gerçeklerle yüzleşmesi lazım.

'GÜNEY SINIRIMIZDA HER TÜRLÜ TEHDİDE KARŞI TÜRKİYE NEFSİ MÜDAF YAPMAYA DEVAM EDECEKTİR'

Son dönemde özellikle Avrupa Birliği'nin mülteci krizinin kendilerini de etkilemesi ile beraber sergilemiş olduğu ortak tavır bizim için sevindirici bir gelişmedir. Umuyoruz ki Suriye halkının yaşadığı acılara son verecek hakkaniyetli bir çözüme en kısa zamanda ulaşılır. Beklentimiz bölgede zulmedenle zulme uğrayanın aynı kefeye konmadığı, Suriye halkının iradesine uygun kalıcı bir çözüme bir an önce ulaşılmasıdır. Bu kargaşa halini fırsat bilerek bölgede hakimiyetini arttırmaya çalışan ve ne yazık ki bazı devletlerin desteğini alan terörist yapıların da bu süreçte önü alınmalıdır. Aksi halde, güney sınırımızda mevcut bulan her türlü tehdide karşı Türkiye kendini en güçlü şekilde savunmaya, nefsi müdafaa yapmaya devam edecektir.

'MESELELERE GÖZÜNÜ YUMAN VE NYET KARAR MEKANİZMALARININ UZAĞINDA BİR ÜLKE OLAMAYIZ'

Ülkemizin menfaatleri doğrultusunda yoğun dış temaslarımızı bundan sonra da kararlılıkla sürdüreceğiz. Biz dünya meselelerine gözünü kapatan, kapısına dayanmış meselelere gözünü yuman ve nihayet karar mekanizmalarının uzağında bir ülke olamayız. Aktif, sorunlarla yüzleşen, insanı ve vicdanı odağına alan ve inisiyatif kullanan cesur dış politika anlayışımızla Türkiye dünyadaki etkinliğini ve ağırlığını arttırmaya devam edecek.

'ANKARA'DA TERÖR KANLI YÜZÜNÜ BİR KERE DAHA GÖSTERDİ 29 CANIMIZI TERÖRE KURBAN VERDİK'

Aziz vatandaşlarım; bildiğiniz gibi 17 Şubat günü akşam saatlerinde Ankara'da terör kanlı yüzünü bir kere daha gösterdi. 29 insanımızın canına mal olan bu saldırıda 29 canımızı teröre kurban verdik. Bir kez daha bu patlamada hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yakınlarına baş sağlığı, yaralılara acil şifalar diliyorum.

'TERÖRLE MÜCADELE AZİM VE KARARLILIĞIMIZDAN ASLA VAZGEÇMEYECEĞİZ'

Bu vesileyle terörle mücadele ederken hayatlarını kaybeden bütün şehitlerimizi de sizlerin huzurlarınızda bir kere daha rahmetle anıyorum. Bu saldırının amacı Türkiye'nin terörle mücadele iradesini zayıflatmaktır. Buradan bir kere daha ifade etmek istiyorum ki, terörle mücadele azim ve kararlılığımızdan asla vazgeçmeyeceğiz. Terör bu ülkenin her karış toprağından temizleninceye kadar bu mücadelemiz aynı kararlılıkla sürecek. Nitekim saldırının ardından soruşturma büyük titizlikle yürütülerek aydınlığa kavuşturulmuştur. Bu saldırının ardından yaptığımız güvenlik toplantısında ülkemizi hedef alan iç ve dış terörü ve alınacak tedbirleri bütün boyutlarıyla gözden geçirdik. Türkiye genelinde yaptığımız güvenlik değerlendirmelerini bundan böyle her bir ilin özgün durumunu göz önünde bulundurarak il bazında da yapacağız. Terörle mücadele çok boyutlu olarak ele alınması gereken bir mesele.

'YPG-PKK İŞBİRLİĞİ AÇIK BİR ŞEKİLDE ORTAYA KONMUŞTUR'

Emniyet birimlerimizin hızlı ve etkin çalışmaları sonrasında bu terör olayı bütün bağlantılarıyla açığa çıkarılmış ve YPG-PKK işbirliği açık bir şekilde ortaya konmuştur. Bu konuda olağanüstü çaba sarf eden Emniyet birimlerimize teşekkürü bir borç biliyorum. Suriye'nin kuzeyindeki terör yuvalanmalarına yönelik mücadelemize karşı çıkanlar, herhalde Ankara'daki terör saldırısından sonra gerçeği görmüşlerdir. PKK'dan talimat ve destek alan bu terör örgütünün Türkiye'ye yönelik terör faaliyetleri bu olayla ayan beyan ortaya çıkmıştır. Eylemde kullanılan araba ve eylemi gerçekleştiren terörist üzerine yönelik yapılan araştırmalar, içlerinde PKK ile yoğun ilişkileri de bulunan 21 kişilik bir terör şebekesini ortaya çıkarmış ve bu kişiler yakalanmıştır. Kanıtlar çok açık ve nettir; bu saldırı, PKK-YPG işbirliğiyle planlanmış ve gerçekleştirilmiştir. Bu örgütleri destekleyen ülkelerin artık gerçeklerle yüzleşmesi ve ikiyüzlü tavırları terk etmesi lazım. Ülkemize yönelen bu güvenlik tehdidine kayıtsız kalacağımızı düşünen her kim olursa olsun büyük yanılgı içindedir. Türkiye yanı başında kendisi aleyhine oluşturulmak istenen şer koalisyonunu ve oynanan kirli oyunları elbette bir seyirci gibi izlemeyecektir. Hükümet olarak görevimizin bilincinde, sorumluluğumuzun farkındayız.

'RUSYA, REJİM, PKK VE YPG EL ELE TUTUŞMUŞ TÜRKİYE'NİN GÜNEY SINIRINDA TERÖR YAPILANMASI KURMAK İSTİYOR'

Rusya, rejim, PKK ve YPG el ele tutuşmuş Türkiye'nin güney sınırında bir terör kuşağı, bir terör yapılanması kurmak istiyor. Türkiye'yi bir terör yapılanmasıyla sınır komşusu haline getirmeye yönelik tüm bu oyunların farkındayız ve buna izin vermeyiz. Türkiye'nin ulusal güvenliğini korumak için bir an olsun tereddüde düşmeyiz. Bu ülkenin ulusal güvenliği tüm çıkarların, dengelerin, ortaklıkların üzerindedir. Bu konuda kimseden izin almaya ihtiyacımız olmadığını da herkes bilmelidir. Ne sınırlarımızın içinde, ne de dışında, Türkiye'yi hedef alan hiçbir senaryoya izin vermeyiz. Aziz vatandaşlarım, bütün meselelerimizi hukuk ve demokrasi esasında çözeceğiz. Türkiye demokrasiden, hukuktan, adaletten, refahtan hiçbir surette geri adım atmayacaktır. Türkiye, hakkında karanlık odalarda yazılan karamsar senaryolara hiçbir şekilde diz çökmeyecektir. Terörün bu ülkede alabileceği herhangi bir yol, herhangi bir mesafe yoktur.

'DOĞU VE GÜNEYDOĞU'DA HALKIN TERÖRE VE TERÖR ÖRGÜTÜNE DESTEK OLMADIĞI AÇIKÇA ORTAYA ÇIKTI'

7 Haziran'dan sonraki süreçte Doğu ve Güneydoğu'da halkın teröre ve terör örgütüne destek olmadığı açıkça ortaya çıktı. Şehirlerde hayatın normal seyretmesine engel olmaya çalışan, çocuk, yaşlı demeden bölge halkına eziyet eden terör örgütünün bu topraklarda artık yeri yok. Camilere, okullara, hastanelere saldıracak, bomba atacak kadar gözü dönmüş bu canilerin bölge halkını asla temsil etmediği, edemeyeceği ortada. Şubat ayı boyunca her bulduğumuz fırsatta bölge insanıyla, STK'larla, kanaat önderleriyle, yine Doğu ve Güneydoğu milletvekilleriyle bir araya geldik. İlgili herkesi dinledik, terörle ilgili her meseleyi en ince detayıyla konuşma imkanı bulduk. Operasyonlar sürerken ve sonra bölge halkını rahatlatmak üzere alınabilecek tedbirleri kendileriyle değerlendirdik, istişare ettik. Her hafta şehirlerimizi ziyaret ediyor, her kesimden insanımızla bir araya geliyoruz. Herkes barış istiyor, huzur istiyor, kardeşliğin bozulmamasını ve artık yaşadıkları şehirlerin kalkınmasını istiyor. Bu ay da yoğun gündeme rağmen Mardin, Erzincan, Konya ve Bingöl'e gittik, açılışlar yaptık, milletimizle kucaklaştık. Milletimiz terörden ve terör örgütünden açık bir şekilde mustariptir. İnşallah devlet olarak, Hükümet olarak en kısa zamanda terörün yol açtığı her türlü sıkıntıyı ortadan kaldıracağız. Terörün mağdur ettiği bu insanlarımızın yanında olacağız, yaraları beraber saracağız. Bu doğrultuda hazırladığımız eylem planını Mardin ziyaretimiz sırasında bölgede bizzat açıkladım. Birlik, huzur ve demokrasi adını verdiğimiz bu eylem planıyla yeni bir dönem başlatıyoruz. Ülke olarak bir yandan terörle en etkin şekilde mücadelemizi sürdürüyoruz, diğer yandan da terörden zarar gören vatandaşlarımızın mağduriyetlerini giderecek her türlü tedbiri alıyoruz.

'AÇIKLADIĞIMIZ PAKET, GÜVENLİK PAKETİ DEĞİL, HUZUR VE GÜVEN PAKETİDİR'

Biz bu eylemleri, kardeşlik, eşit vatandaşlık ve demokratikleşme mücadelemizin ileri bir adımı olarak değerlendiriyoruz. Açıkladığımız paket, güvenlik paketi değil, huzur ve güven paketidir. Birliğimizi tahkim etmeyi, huzurumuzu korumayı ve demokrasimizi geliştirmeyi hedefliyoruz. Bu adımlar yaraların sarılması, yıkılanın yapılması ve kardeşliğimizin pekiştirilmesi için atılıyor. Biz her vatandaşımızın sıkıntısını kendi sıkıntımız biliyor, sevincini kendi sevincimiz olarak görüyoruz. Aziz vatandaşlarım, son 14 yılda Türkiye her alanda çok önemli ilerlemeler sağladı, ama bunların belki de en önemlisi demokratik kazanımlarımızdır. Şartlar ne olursa olsun demokratikleşme irademizden taviz vermemiz söz konusu olamaz. Her kesimden vatandaşımızın meşru hak ve taleplerine en geniş çerçevede cevap vermeye devam edeceğiz. Şiddeti dışlamak ve demokratik siyasi araçları benimsemek şartıyla, toplumsal taleplerin en geniş şekilde karşılanması temel amacımızdır. Güvenlik olmadan özgürlüğün elde edilemeyeceğini, özgürlük olmadan da güvenliğin sağlanamayacağını biliyoruz. Ülkemizin birlik ve beraberliğini korumak başlıca hedefimizdir.

'YENİ ANAYASAYA KONUSUNDA MECLİS'TEKİ HİÇBİR SİYASİ PARTİ, BU SORUMLULUKTAN KAÇAMAZ, KAÇMAMALIDIR'

Bu kararlılığımızın temel göstergesi, Türkiye'nin sivil, medeni, insan onurunu öne çıkaran yeni bir anayasaya kavuşturulmasıdır. Türkiye'nin yeni bir anayasaya ihtiyacı açıktır. Türkiye, bir darbe anayasasıyla geçirdiği 34 yılın ayıbını gidermek zorundadır. İnşallah Türkiye hak ettiği anayasaya bu dönemde kavuşacaktır. İdeoloji dayatmayan, insan onurunu temel değer kabul eden, vatandaşı önceleyen, evrensel demokratik normlara dayalı bir anayasayı milletimize ve gelecek nesillere kazandıracağız. Meclis'teki hiçbir siyasi parti, bu sorumluluktan kaçamaz, kaçmamalıdır. Siyaset karşılıklı konuşmaya, müzakereye dayalı bir uğraştır, siyaset kurumu bu noktada üstüne düşen iyiniyetli, yapıcı tavrı gösterebilmelidir. Biz bu ülkeye, bu millete, onun sağduyusuna ve birikimine inanıyor ve güveniyoruz. Türkiye'nin meselelerinin demokratik meşru siyaset içinde aşılabileceğinden en ufak bir şüphe duymuyoruz. İnşallah özgürlükçü, adil ve Türkiye'ye yakışan bir anayasayla geçen 14 yılın çok değerli demokratik kazanımlarını da taçlandırmış olacağız.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr