Yetenek bizim eğitim tarihimizde de önemlidir. Osmanlı okullarında da her çocuk kendi ilgi ve yeteneğine göre değerlendirilip eğitilirdi. Bu nedenle bütün öğrencilere aynı dersler verilmezdi. Öyle ki, okul duvarında “Burada hiçbir balık uçmaya, hiçbir kuş yüzmeye zorlanmaz.” yazardı. İşte yetenek bu kadar önemlidir. Yeteneğin önemini siyaset bilimi doçenti olan MEB Müsteşarı Sayın Yusuf TEKİN de hafta sonu “Artık Yetenek Konuşacak.” diyerek dile getirmiştir. Dünya okumaları yapabilen, gecesini gündüzüne katarak çalışan Yusuf TEKİN çok farklı yapılardaki bürokratları bir arada tutup; onlarla uyumlu çalışabilen başarılı bir orkestra şefidir.

Siyasi Otorite Yeteneğe Müsaade Eder mi?

Sayın Tekin “Öğrencilerin artık devlet, toplum ya da aile dayatmalarına göre değil; bireysel yeteneklerine göre yönlendirileceğini” söyledi. Burada Tekin çağdaş dünyanın kabul ettiği ve uyguladığı ilerlemecilik eğitim felsefesinin eğitim görüşlerini dile getirmiştir. Yani reform pedagojisini nispeten de çocuğun kendi dünyasına uygun yetiştirilmesi gerektiğinin altını çizen Rousseau’nun natüralizmini. Tekin haklı olarak öğrencide yeteneğin ön plana çıkartılması gerektiğinin altını çiziyor. Devlet, toplum ya da aile öğrenciye dayatmada bulunmamalı diyor. Bu şu anlama geliyor. Öğrenci yeteneğine göre istediği okula gidebilmeli. Bu ülkemizde bir bölüm ailelerin ve siyasi otoritelerin kabul edemeyeceği bir şey. Çünkü durum böyle olunca aileler ve siyasi otorite çocukları istedikleri okula zorla yönlendirip, kendi siyasal ve ideolojik yapılarına uygun bir nesil yetiştiremezler. Bu nedenle “Siyasal otorite yeteneğe müsaade eder mi?” sorusunu sormak lazım. Ayrıca 15 yıldır iktidarda olan bir siyasi otoritenin yön verdiği bir eğitim bakanlığı 15 yılda yeteneği niye ön plana çıkarmadı? Son 15 yıldır yetenek konuşulmuyorsa ne konuşuluyordu MEB’de?

Sadece Öğrencide Değil; Yöneticilerde de Yetenek

Ayrıca bu yetenek konusunu MEB’de uygulayacak olanlar da yine yetenekli eğitim yöneticileri, bürokratlar olacaktır. En iyi eğitim sisteminin kendisine yön verecek olan nitelikli eğitim bürokratları kadar olacağını düşünürsek, eğitim bürokratlarının da yetenek ve liyakata göre seçilmesi gerekmektedir. O zaman “Yenikapı Ruhuna” uygun olarak gerek bakanlık üst bürokrasisinde gerekse de taşra eğitim teşkilatında eğitim yöneticisi seçiminde yeteneklere uygun, liyakat merkezli HER KESİMDEN YÖNETİCİLERE yer verildi mi? Yoksa Yenikapı Ruhu sadece popülist bir slogan mıydı?

Cumhuriyet Eğitim Tarihinde Neler Olmadı Ki?

“Yeni dönemde, yeni bir kurgu yapıp, bu kez de o kurguya göre çocuk yetiştirelim derseniz bu da başka bir dayatmaca olacaktır. MEB bu anlamda sektör üzerindeki belirleyiciliğini ve dayatmacılığını azaltmalıdır.” diyen Tekin gayet özgürlükçü bir eğitim anlayışı ortaya koymuştur. Sayın Müsteşar tüm bunların ötesinde tüm paydaşların, hepimizin tartışarak, eleştirerek destek vermemiz gereken bir tartışmayı başlatmıştır. Nihai noktada, devlet kim, devlet hepimiziz. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin. Tekin, “Eğitim sistemi çok değişti diyenler, asıl değişimin gelmesini istemeyen statükoyu destekleyenlerdir. Herkes bu hükümet döneminde eğitim sistemi çok değişti eleştirisi yapabilir; ama ben Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye’de eğitim sisteminin hiç değişmediğini söylüyorum. İlkokulu 5’ten 4’e indirmek, zorunlu eğitimi 12 yıla çıkarmak, liseye geçiş sınavını değiştirmek, üniversite soru modelini değiştirmek eğitim sistemini değiştirmek değildir.” diyerek önemli bir tartışmayı başlatmıştır. Tekin’in dediği gibi ana paradigmaları değiştirmediğiniz sürece ufak rötuşlar fayda getirmez. Mevcut tüm statükoları kırmak adına buyurun tartışalım! Şöyle bir bakalım Cumhuriyet eğitim tarihi boyunca bir şeyler değişmiş mi, değişmemiş mi? Neler yaşanmış?

Cumhuriyet Eğitim Tarihi Sosyolojik Bir Asansör Görevi Görmüştür

Cumhuriyet eğitim tarihinde o kadar köklü değişimler yaşanmıştır ki; eğitimde fırsat eşitliği ile kadınlar daha ön plana çıkmış, sıradan aile çocukları adeta sınıf atlarcasına toplumda ve devlette çok üst noktalara gelebilmişlerdir. Cumhuriyet eğitim tarihi adeta sosyolojik bir asansör görevi görmüş, eğitim aracılığıyla sınıfla arası geçiş sağlanabilmiştir. Sıradan bir aileden gelen çocuklar bu ülkede Cumhurbaşkanı olabilmişlerdir, Cumhuriyet ve Cumhuriyet’in demokratik eğitimi sayesinde. Büyük bir devlet adamı ve komutan olduğu kadar önemli bir eğitimci de olan Atatürk eğitime o kadar önem vermiştir ki; Kurtuluş Savaşı sürerken bir yandan cephede mücadele etmiş, diğer yandan Ankara’da eğitim kongresini toplamıştır. Tevhid-i Tedrisat Yasası kabul edilerek eğitim ve öğretimde birlik sağlanmıştır. Yeni Türk harflerine geçilmiştir. Halk mektepleriyle, köy enstitüleriyle, okuma kampanyalarıyla, dil ve tarih çalışmalarına önem verilmesiyle güçlü bir ülke yaratılmıştır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında atılan bu adımlarla, 1923 yılında 4894 olan okul sayısı 1938 yılında 7862’ye, 10238 olan öğretmen sayısı 17120’ye ulaşmıştır. 1923 yılında 341941 öğrenci eğitim görürken, 1938 yılında 813636 öğrenci eğitim imkânı bulmuş, 1923 yılında %10 olan okur yazarlık oranı %22.7 oranına çıkmıştır.

Kronolojik Olarak Bir Bakalım Neler Olmuş Eğitim Tarihimizde?

Ankara’da Maarif Kongresi Toplandı(15 Temmuz 1921). İstanbul Darülfünununda Karma Eğitim Başladı(Eylül 1921). Tevhid-i Tedrisat Kanunu Kabul Edildi(3 Mart 1924). İlkokullarda Karma Eğitim Gerçekleşti(Ağustos 1924). Talim ve Terbiye Dairesi Kuruldu(22 Mart 1926). Yeni Harfler Kabul Edildi(1 Kasım 1928). Millet Mektepleri Açıldı(24 Kasım1928). Türk Tarih Kurumu Kuruldu(1931). Halk Evleri Kuruldu(1932). Türk Dil Kurumu Kuruldu(1932). Üniversite Reformu Yapıldı(Mayıs 1933). Köy Eğitmenleri Yetiştirme Kursları Açıldı(1936). Köy Enstitüleri Kuruluş Kanunu Kabul Edildi(17 Nisan 1940). Üniversite Reformu Yapıldı(1946). Ankara’da Milli Kütüphane Kuruldu(1946). Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Kuruldu(1965). Yeniden Okuma Yazma Seferberliği Başlatıldı(23 Mart 1981). Öğretmen Evleri Açıldı(1981). I.Milli Eğitim Şurası Yapıldı(Temmuz 1939). XV. Milli Eğitim Şurası Yapıldı(Mayıs 1996). 8 Yıllık Kesintisiz İlköğretim Kanunu Kabul Edildi(18 Ağustos 1997).

Eğitim Tarihimizde Eğitimin ZÜBÜKLERİ de Olmuştur

Eğitim tarihimizde tabi farklı şeyler de olmuştur. Neler mi olmuş olabilir? Kimi eşinden dolayı daire başkanı, genel müdür olmuştur, kimi eski bürokratlar klikleşmiş kendini bakanlığın gerçek sahibi sanmış, kimi kiminin akrabası olduğu için Talim Terbiye Kurulu’na eğitimci olmamasına rağmen üye olmuş; kimileri para alabilmek için çeşitli yönetim kurulu üyeliklerini arpalık olarak almıştır. Birileri birilerinin damadı olduğu için lise mezunu olmasına rağmen bakan başdanışmanı olmuş; kendince koca bakanlığa yön vermiştir. Bakanların hemşerileri eğitimden anlamalarına rağmen memleketçilikten bakan danışmanı olmuş, Atatürk’e hakaret edenler terfi ettirilmiş; ödül olarak yurt dışlarına gönderilmiştir. Müsteşar yardımcılarına posta koyan daire başkanı ve genel müdürler olmuştur. Sekreter özel kalemi olanlar bir gecede daire başkanı ve genel müdür olmuşlardır. Hiçbir okul müdürlüğü bile yapmamış öğretmenler bir gecede daire başkanı yapılmıştır. Bu ülkede yabancı dil bilmeyenler Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü yapmıştır eğitim tarihimizde. Ha bu arada EĞİTİMİN ZÜBÜKLERİNE DE haksızlık etmeyelim. Eğitim tarihimizin kendi makamlarında, otel lobilerinde her türlü ilişkiye giren, ihale kovalayan, özel okul temsilcisi gibi davranan, özel okullarla her türlü kirli ilişkiye giren eğitimin zübükleri de olmuştur. Kimi siyasi parti, sendika ilişkisinden bir yere gelir; kimi de gecesini gündüzüne katar, olduğu yerde sayar durur. Velhasıl eğitim tarihimiz içinde eğitimden anlamayan ve eğitim yolsuzlukları yapmış olanlar da kendilerince eğitimimize yön vermişlerdir tarihsel süreç içerisinde dönem dönem.

Eğitim Bürokrasimizde Şekilcilik De Olmuştur

Siyasi otoriteye yakın oldukları için bir yerlere gelmiş olanlar bir kısır döngü içerisinde enerjilerini eğitime aktarmak yerine taht oyunlarına ayırmışlardır. Bununla beraber eğitim bürokrasimizde şekilcilik de olmuştur. Yok protokolde sen öne oturdun ben öne oturdum, ödülü sen verdin ben verdim. Fotoğrafta sen çıktın ben çıkmadım. Basında senin haberin çıktı benim haberim çıkmadı. Siyasi otoriteye sen mi daha yakınsın ben mi daha yakınım, hangimizin daha çok bakanla daha çok resmi var? İnternet siteleri üzerinden birbirleriyle ilgili haberler yaptırıp; birbirlerini tehdit edip savcılığa vereceklerini söyleyenler mi dersiniz; güç oyunları oynayıp bakanlığı babalarının çiftliği sanıp insanları bir gecede ülkenin öbür ucuna sürenleri mi ararsınız. Teftişlerdeki rezaletleri mi ararsınız, torpille ve mülakatla kendine yakın insanların müfettiş yapılması mı dersiniz. 10 kişinin adı soruşturma için geldiğinde çok ciddi suçlamalar olmasına rağmen siyasi baskılarla listenin yarısının listeden çıkarılmasını mı dersiniz, kapatılan yolsuzluk soruşturmaları mı dersiniz. Herhangi bir resmi belgeye dayanmaksızın açığa alınan öğretmenler olmuş mudur? Bu arada eğitim tarihimizde eğitim yolsuzlukları adı altında inceleyebileceğimiz kipkirli özel okul ilişkileri olmuş mudur acep? Ee Cumhuriyet’in eğitim tarihi böyle bir şey işte. Hasan Ali Yüceller de var… Takdir milletin. Ama vicdanlar ve hukuk unutmaz. Gün gelir hesabını sorar.

Eğitim Felsefeleri Eğitim Sistemlerinin Can Damarlarıdır

Sayın Tekin en son “Yeni dönemde eğitim ortamları, eğitim kuramları, eğitim felsefesini yeniden inşa etmeli” diyor. Tekin haklıdır, küçük reformlarla bu iş olmaz. Kökten paradigma değişimleri yapmalı. Akla ve bilime dayalı çağdaş dünyayı yakalayacak eğitim değişimleri gerçekleştirmeli. Çocuklarımızın suda sadece kendi yansımalarını değil; tüm dünyayı görmelerini eğitimle sağlayabiliriz. Yeni dönemde, hızla bilimin-aklın-liyakatın-eğitim etiğinin ön plana çıktığı ve büyük bir uzlaşıyı kapsayan, aksiyolojiye dayanan, insanı merkeze alan, evrensele bakarken yerel değerleri göz ardı etmeyen, bilgi güçtür ilkesinden hareket eden ve “mutlu, erdemli” bireyler yetiştirmeyi hedef alan Türkiye’ye ait, özgün bir eğitim felsefesine dayalı, partiler üstü ve hükümetler üstü devlet politikası olan bir eğitim sistemi hayata geçirilmelidir. Sistemleri insanlarla yönetirsiniz, dünyanın en iyi yeteneğe dayalı sistemini kursanız da bu sistemi ancak yetenekli ve liyakatlı bürokratlarla yönetebilirsiniz, senin adamın benim adamımla değil. Yeni eğitim anlayışımızın nasıl olması gerektiği de bir başka yazının konusu olsun. Sayın Müsteşarın başlattığı bu tartışmayı hepimiz sahiplenmeli, destek olmalıyız. Türkiye Hepimizin Eğitim Hepimizin…

@sahin_aybek

Eğitimci Yazar

Şahin Aybek

 

 

 

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr