15 Temmuz 2016 Cuma akşamı bir askeri darbe teşebbüsüyle karşı karşıya geldik. Demokrasi kültürünün ve geleneklerinin zayıf olduğu Türkiye’de darbe heveslileri ve onların yandaşları her defasında, siyasi iktidarların, anayasal demokratik ilkelere, evrensel değerlere uymayan faaliyet ve icraatlarını, kendi düşünce ve eylemlerine mazeret ya da bahane yapmışlardır. Ancak askeri darbeler bağlamında yaşanan acı deneyimler, toplumun hemen her görüşten çok büyük bir kesiminin kategorik olarak askeri darbelere karşı çıkacağı bir demokrasi bilinci de yarattı. Bu kuşkusuz sevindiricidir ve demokrasi için güvencedir. Siyasal çizgilerini, ideolojik tercihlerini, uygulamalarını beğenmesek, benimsemesek, karşı olsak ve hatta demokratik sistem açısından yaşamsal bir yanlış olarak görsek bile seçilmiş siyasal iktidara yönelik bir askeri darbeyi kabullenmek, onaylamak, darbe girişimi karşısında suskun kalmak savunduğumuz, inandığımız demokrasiye aykırı bir tutumdur. Kaldı ki askeri darbeler başarılı olduğunda yalnızca siyasal iktidarı ve sahiplerini değil, demokrasimizin tüm kurumlarını tasfiye eder, demokratik siyasi alanı tümüyle yok eder. Ülke bir dikta rejiminin pençesine düşer.

Bu nedenle son darbe girişimine karşı siyasi partilerin, sivil toplum ve meslek kuruluşlarının, işçi ve işveren örgütlerinin ve medyanın darbeyi reddetmesi, anlamlı bir karşı duruş göstermesi önemlidir ve demokrasimizin geleceği bakımından umut vericidir.

Bununla birlikte darbe teşebbüsünün ardından yaşanan bazı tepkiler ve sokaklara yansıyan radikal dinci gösterilerdeki insanlık dışı şiddet eylemleri kabul edilemez, görmezden gelinemez. Darbeye karşı olanların bu şiddete karşı da aynı tavrı göstermeleri gerekir. Aksi takdirde demokrasiye bağlılık iddialarının hiçbir inandırıcılığı kalmaz. Sivil demokratik, çoğulcu bir ülkede “işte ordu, işte komutan”, “idam isteriz” diye sloganlara sarılan cihatçı militanlar ve ele geçirdikleri ya da teslim olmuş askerlere uygulanan vahşi şiddet ürkütücüdür. Ancak bunlara hoşgörüyle bakan, hatta hak veren siyasetçiler daha da ürkütücüdür.

***

Şimdi acil olarak demokratik siyasi sistemin güçlendirilmesi, kuvvetler ayrılığının yeniden oluşturulması, haklar ve özgürlüklere yönelik son yıllarda artarak süren ihlal ve kısıtlamaların sona erdirilmesi, laik ve demokratik sosyal bir hukuk devletini zedeleyen tüm uygulamaların yok edilmesi gerekiyor.

Darbe girişiminin önlenmesi ne kadar sevindirici ise bunu fırsat ve bahane bilip sivil bir diktatörlüğün ya da bunun yolunu açacak bir yönetim sisteminin değirmenine su taşımak isteyenlerin varlığı da bir o kadar kaygılandırıcıdır. Bu kaygıları besleyen, doğrulayan belirtilerin çok daha ötesinde somut ve açık olgular, beyanlar, uygulamalar ortadadır. Bu tehlikeye karşı kesinlikle uyanık ve dikkatli olmak zorundayız.

Hiç kimsenin askeri bir darbe teşebbüsünü ya da buna dair tehdit ve tehlikeyi önümüze koyarak, seçimle gelmiş bile olsa otoriter ya da totaliter bir yönetime bizi razı etmesine izin vermemeliyiz. Sivil darbeler, sivil diktatörlükler askeri darbelere karşı bir seçenek değildir. Türkiye toplumu, özgürlükçü, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti öğeleriyle sarılmış ve kuşatılmış Cumhuriyet rejiminde yaşamaya istekli ve layıktır.

Cumhuriyet’in tavrı ve savunacağı çizgi budur ve sadece budur.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr