Ferhan Şensoy, ülke gündemiyle, siyasi isimlerle ilgili sivri dilli esprilerinin bolca olduğu ve yıllardır sahnelediği tek kişilik oyunu ‘Ferhangi Şeyler’i 2000. kez sahneledi. O özel gecede gazetecilik yaptıkları için tutuklu olan gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ile Ankara Temsilcisi Erdem Gül için en önde adlarının yazılı olduğu iki boş koltuk bıraktı. Oyun sonrası yanına gittiğimde Ferhan Şensoy, “Her gün daha kötüye gidiyoruz, direnmeliyiz, başkaldırmalıyız” demişti.

Ferhan Şensoy’la önceki yıllarda röportaj yapmıştım, ancak son iki yıldır her röportaj talebimi “zamanım yok” diye geri çevirmişti. Gerçekten de zamanı yokmuş! Bu söyleşide gördüm ki Ferhan Şensoy’un hemen hemen tüm zamanı tiyatroda ve ‘yazı masaları’nda işliyor. Onun için zaman öyle kıymetli ki dört - beş sorudan sonra o sormaya başladı “Zamanım yok, bu son sorunun kaçıncısı?” diye esprili bir biçimde...

Ferhan Şensoy’la Ses Tiyatrosu’nun kulisinde Ferhangi Şeyler’den konuşuyoruz...

- Oyununuzda günlük gazeteleri okuyup yorum yaptığınız bir bölüm var, “Havalar çok şizoid ama haberler daha da şizoid” diye. Son günlerde Diyanet İşleri, skandal fetvalarıyla gündemde. “Nişanlılar el ele tutuşamaz. Babanın öz kızına duyduğu şehvet haram değildir” gibi... Yorumunuz ne olur?

Bu çok uçmuş bir düşünce, böyle bir fetva verilemez. Bu fetvayı kim verdiyse orada şizoid bir durum var. Bu fetva üzerine hükümetin, devletin bir tepki göstermesi gerekiyor. “Böyle bir şey olmaz” diyen oldu mu? Ben duymadım. Önce iktidardakiler bunun cevabını versinler bize. Her gün beklenmedik şeyler bizi şaşırtan şeyler oluyor. Bu kadar da olmaz ki dediğimiz şeyler her gün daha da yükselerek devam ediyor. Çok aptalca buluyorum tüm bu olanları. Hepimiz şizoid değiliz, ama böyle şizoid birileri var ve onlar giderek çoğalıyorlar.

- Ne yapmamız lazım?

Bizim de azalmamamız lazım. Parçalanmamamız lazım. Onlar gibi olmayanlar bir araya gelemiyorlar, böyle bir sorunumuz var. Bu düşünceye karşı olup kendi aralarında bir türlü toparlanamayan bir kalabalık var. Bir şemsiye altında toplanılması gerekiyor.

- Şizoid yağmuruna karşı mı?

Evet. Anti-şizoid şemsiye lazım.

 

‘Akıl almaz şeyler oluyor’

- Öyleyse bugün Türkiye’nin gündemine baktığınızda gördüğünüz şey nedir?

Her gün daha kötüye gittiğimizi görüyorum, ama bu bizi umutsuzluğa sürüklememeli. Evet bu gidişe karşı olanlar bir şemsiye altında toplanıp direnmeliler... Akıl almaz şeyler oluyor, bunları doğal karşılayamayız, kanıksayamayız. Kanıksayanlar çoğalmaya başladı. Bu endişe verici.

- Gündem üzerinden de ilerlediğiniz ve 2000. kez sahnelediğiniz “Ferhangi Şeyler” de değişmeyen ne?

Değişmeyen sahneler var. O gün ne olduysa yerleştirdiğim sahneler de oluyor. Salondakilerle doğaçlamalar yapıyorum. Klasikleşmiş sahneler çok değil. 1987’deki ilk oyunla bugünkü arasında pek benzerlik bulamazsınız.

'Erdoğan'ın tiyatro izleyeceğini sanmıyorum'

- Oyunda siyasi isimlerle ilgili özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilgili sivri dilli espriler yapıyorsunuz. Erdoğan oyunu izlese çok öfkelenir. Size fena fırça atar!

Bilmiyorum, ben onun yanında çalışmıyorum belki fırça atamaz. (Gülüyor) Tabii ki hoşlanmayacağından eminim, ama Erdoğan’ın tiyatro izleyeceğini de sanmıyorum. Zaten onun tiyatroya gittiğini hiç duymadım.

- Siz davet eder misiniz?

Hayır. Kimseyi davet etmiyorum. Rahmetli Erdal İnönü gizlice bilet alır izlerdi.

- Peki, oyunun 2000. sahnelenişinde nasıl bir duygu hissetiniz?

Yanlışlıkla 2000. yılınız kutlu olsun diyenler de oldu! 2000. oyuna ulaşmak güzel, ama orada durmuş değilim. Oyun devam ediyor, bu hafta 2003’üncüyü oynadım, yarın 2004’ü oynayacağım. O gün kalabalık bir izleyici vardı. Yaklaşık 2150 seyirci. Büyük izleyici grubuna oynamak oyunu çok yükseltir. Oyuncu için oyunun sayısı çok önemli değildir. Bazı izleyici daha rezerve bir izleyicidir. Patlamaz, sizin gidip o reaksiyonu patlatmanız gerekir. Orada bir çaba sarfedersiniz, asılırsınız oyuna. Kalabalık olunca o gülmese yanındaki gülüyor, 2 bin kişinin reaksiyonu çok muhteşem olduğundan benim için o gün oynaması kolay oldu.

 

'Twitter aleyhisselam'

- Sizce tiyatro izleyicisi neden azalıyor?

Arkamızdan gelen kuşaklar, bizim kuşaklarımız gibi tiyatroyla ilgili değiller. Kızlarımın oyununa hiç tiyatroya gitmemiş arkadaşları geliyorlar, “Aa burası ne güzelmiş” deyip tavana bakıyorlar. İlgili değiller tiyatroyla. Onlar bir internet dünyasında yaşıyorlar. Cep telefonları, Twitter Aleyhisselam var, her şey orada dönüyor. Ya internetten tıklayıp ‘Ferhangi Şeyler’i niye izleyemiyorum, diyorlar. İnternetten tıklayıp seyredersen oyunu kaldırmam lazım.

‘Altı yazı masam var’

- İnternetle aranız nasıl?

İlgim yok. O şuna bu tweet’i atmış, bana ne? Kızlarım Twitter’ı biraz gösterdiler, çok sıkıcı buldum. Benim internete vaktim yok. Yazar olarak gidip yazı masalarıma oturma vaktini bulamıyorum.

- Kaç yazı masanız var ki?

Çok yazı masam var. Bodrum’daki evde üç, buradaki evde üç tane olmak üzere altı ayrı yazı masam var. Bazılarına bir iki yıldır uğrayamıyorum. Bir tanesinde günlüklerimin de olduğu otobiyografik romanımın üçüncü cildi var.

Birinde de oyun yazıyorum. Her masada ayrı iş çalışıyorum. Bunların aynı masada birbirine girmesi bir cinnet hali... Bodrum’daki ev büyük. O ev yapıldığında İtalyan ailesi gibiydik, çoluk çocuk kalabalık bir aileydik, şimdi evin pek çok boş odası var. O odalarda da değişik masalar var çünkü başka başka konuları aynı anda yazıyorum. Tiyatrodan dolayı “otur o masaya kaptır yaz” durumu bulamıyorum. Hep zaman zaman onlarla ilgilenebiliyorum. Yani cep telefonunda vakit kaybetmeye bile vaktim yok.

 

'Çok uzun ömrüm kalmamıştır...'

- Bodrum’da nerede yaşıyorsunuz?

Bodrum Yalıkavak’ın bir dağ köyündeyim. Nüfusu 30 yıldır değişmeyen sadece köylülerin yaşadığı bir köyde evim var, orada yaşıyorum. İstanbul’da ise Beyoğlu’nda diskolarla çevriliyim sabaha kadar. Orada ise sadece kuş sesi, inek sesi, duyarsınız...

- Disko sesi demişken, oyun sırasında disko sesinin resmen sahnede bir rol kapması çok sinir bozucu. Bu durum neden önlenemiyor?

Sizin duyduğunuz ses kısılmış hali… Engel olamıyoruz. DJ sesi sonuna kadar açmazsa mutlu olmuyor çünkü. Ses Tiyatrosu, bangır bangır inliyor. Bu durumla çok uğraştık. Sadece biz oyun saatimizi söylüyor, rica ediyoruz kısın diye. Oyun 22.00’de mi bitecek, DJ 22.00’ye çeyrek kala biraz daha açıyor sesi. Engel olamıyoruz.

- Yemek yapıyor musunuz?

Bu da bir vakit kaybı, ben niye yemek yapıyorum.

- Vaktinizi tamamen yazmaya mı ayırıyorsunuz?

Evet yazmaya ayırıyorum çünkü ömrümün ne kadar uzun olacağını bilmiyorum. Çok uzun ömrüm kalmamıştır. Yazılacak çok dosyam var. Ben onları yazmanın derdindeyim.

- Yürüyüş yapmak, arkadaşlarla buluşmak gibi etkinliklere de mi vakit ayırmıyorunuz?

Yürüyüş yaparım da, ama biriyle buluşmak benim için vakit kaybı. Asosyal değilim. Bir yere yemeğe davet ediyorlar, gelemem diyorum. Giderek bu hale geldi hayatım, çünkü o masalardakilerin bitmesi lazım. Ben buna vakit bulamazken biriyle yemeğe gitmek gibi lükslerim olamaz. Yazı masalarımdakiler tozlu dosya halinde kalmamalı. Hoş onlar noktalanırsa ömrüm vefa ederse yeni dosyalar da açılacaktır. Her yazarın bitmemiş dosyaları vardır.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr