Bora Aksu’nun Şubat ayında gerçekleştirilecek Londra Moda Haftası’nda rahat çocuk kıyafetleri ve özgür kadın temasından esinlenerek yola çıktığı kolleksiyonu kareli kumaşlardan oluşuyor.   Önümüzdeki ay gerşekleştirilecek defile için çalışmalarını büyük bir heyecanla yürülen modacı, koleksiyonunu hazırlarken hep kişisel hikayelerinden yola çıktığını ifade etti. Londra Moda Haftası’na yıllardır katılıyor olmasına rağmen çok heyecanlı olduğunu belirten Aksu, “Yıllardır yapıyor olmama rağmen her defasında ilk defilemmiş gibi heyecan duyuyorum. Kolleksiyonumu hikayelerden yola çıkarak hazırlıyorum. Bu defa koleksiyon, kendi içinde ezgileri olan romantik, eskiden çocukların giydiği Victorian dönemine ait kıyafetleri inceleyerek başladı. Ben insanların içinde bir çocuk olduğunu ve o çocuğu büyürken kaybettiğimizi ve aslında o çocukları hep korumamız yaşatmamız gerektiğini düşünüyorum. Orada bizim aslında kurallarla katılaştırmadığımız ve belli bir forma sokmadığımız bir özgürlük ve özgüven var. Kuralların altında çocuklara “şöyle giyinmen, şöyle yemen lazım” diyerek çocukları baskı altına alıyoruz ve yavaş yavaş o çocuk kayboluyor. O yüzden bir şekilde insanların içindeki çocuğu uyandırmak ve seslendirmek adına yaptığım kolleksiyonlarda hep bir naivlik arayışım oluyor” dedi. Londra Moda Haftası için bu defa kolleksiyonda kareli kumaşları tercih ettiğini ifade eden Aksu, koleksiyonunun farklı katmanlardan oluştuğunu kadın ve çocuk temasını işlediğini belirterek; “Nasıl çocuk kıyafetleri biraz bol durur; kolları büyük gelir, çocular rahatsız durur içinde, ben kendimden de biliyorum, giydiğim kıyafetlerde kendimi hiç rahat hissetmezdim. Öyle bir rahatsız görüntünün içinde o özgürlüğü yaşayan böyle bir ruhu olan romantik kareli kumaşlarla önlük ve yakaların önde olduğu bir hikaye var. Ayrıca kadınların ilk seçme seçilme hakkı için savaştığı bir dönem vardı. Yüzyıllardır bu hakkın olduğunu düşünüyoruz ama bu hakkın son yüzyıllık bir geçmişi olduğunu düşünürsek aslında çok yeni bir özgürlük bu. Şuanda dünyada bütün kadınar yürüyor temalar üstüste örtüştü. Çok karanlık görünen dünya ve zamanda iyimserlik mutluluk ve barış sloganları sokmaya çalıştığımız koleksiyonun bir teması ve mesajı var. Üzüntünün hakim olduğu yönetimlerin karanlık olduğu bir dönemden geçerken böyle bir umut verici barışın sevginin olduğu bir dünyaya sahip olduğumuzu anlatmak adına sloganların ince ince işlendiği bir teması var. Çocukla bu örtüşüyor. Bu görsel olarak da görülebilecek” şeklinde ifade etti. Moda tasarımcı kimliğinin İngiltere’de şekilllendiğini söyleyen Aksu, ilk yıllarında İngiltere Moda Konseyi ve Kraliçe’nin de desteğini aldığını belirterek, “Doğru zamanda doğru yerde olduğum için çok mutluyum” dedi.   Uzakdoğu'da 10’cu mağazalarını açtığını ve sık sık yurtdışına gittiğini ifade eden Bora, fikirlerinin oluştuğu yerin ingiltere olduğunu da vurgulayarak “ İngiltere’de kendimi çok özgür ve tasarlayabileceğim bir düzeye geldiğimi hissediyorum. Fikirlerin oluşumu hep burda oluyor” dedi.
Kendisinin bireysel bir tasarımcı olduğunu vurgulayan Aksu, Londra’daki tasarımcıların çoğunun da bireysel tasarımcılar olduğunu ve kendi kişsel mesajlarını sunduklarına dikkati çekerek; “ Ben de öyleyim. Benim yaz koleksiyonum anneammen üzerine kuruluydu. Anneanem İzmir yakınlarında büyümüş. Zor dönemler geçirmiş hiç kıyafeti yokmuş. Anneannemin tek bir kıyafeti varmış. Benim yaz koleksiyonum onun hiç sahip olmadığı bir gardrobu hazırlayıp sunmak oldu” diye konuştu.
Aksu ayrıca önümüzdeki yaz insanlara daha çok mutluluk ve enerji veren, pastel renklerin moda olacağını siyahın çok tercih edilmediği bir dönem yaşanacağını söyledi.   Her insanın kendine ait bir dokusu ve kişiliği olduğuna dikkati çeken Aksu, insanların alışverişten önce kendilerini tanımaları gerektiğini söyledi. “İnsanlar kendilerini tanıdıkça kendilerini nasıl daha iyi ifade edebileceklerini keşfediyor”diyen Aksu ; “ Moda olduğu için belli renkleri kalıpları ve uzunlukları giymek yerine aslında insanlar kendilerini tanıdıkça o seçenekler arasında kendilerine en uygununu bulabilecekler. Moda olduğu için bir kıyafetin giyilmesine karşıyım”. dedi.   Bir kadın kendini rahat hissetiği zaman çok daha güvenli bir duruşu olduğunu söyleyen Aksu, "Giydiğinin kendisi ile bir bütün olması gibi birşey . O insanın kendini tanımasından, o renkleri seviyorsa neden o renkleri sevdiğini algılamasında geçiyor. Nerdeyse psikolojik bir analiz yapmasından geçiyor, Kendini tanıyan insanlar kendilerini bildikleri için onların çizgisi modayla pek değişmez. Trendler değişir ama onlar o trendlerden belli kendine yakışan bölümleri alırlar ve kendilerine adapte ederken ve kendi tarzları hep aynıdır. Bu insanlar gerçek stil sahibi insanlardır” dedi.   Türk tasarımcıların İngiltere’e ve dünya pazarına girmek için herzaman büyük şansı olduğuna dikkati çeken Aksu, “İngiltere Moda Konseyi var direk buradaki editörler, İngiltere’de moda dünyasının önemli yorumculardan oluşuyor. Londra Moda Haftası’na herkesin katılma şansı var. Her tasarımcı katılabilir belli bir elemeden geçtikten sonra yüz yüze görüşmek istiyorlar modacılar listeye girebiliyor. Her sezon bir iki tasarımcıyı listeye alıyorlar. Türk tasarımcıların doğru bir iş planı ile büyük şansı var. Uluslarası alanda bir kaç noktada satılıyor olması gerekiyor onu istiyorlar” dedi.   Ülkemizde unutulmaya yüz tutmuş kumaş ve el emeklerini zaman zaman defilelerine taşıyan ünlü modacı, Türk kültürünü yaşatmanın kendisi için büyük bir sorumluluk olduğunu ifade ederek Türk kültürünün yaşatılmasında kendinin elçi görevi gördüğüne dikkati çekti. Önümüzdeki moda haftasında yine Türkiye’den kumaş ve motiflere yer vermek istediğini söyleyen Aksu, “ Birkaç yıl önce Bafa Gölü’nden, Buldan ve Gaziantep’ten topladığım Türkiye kokan bir kolleksiyonum vardı. Benim için önemli olan bu doneleri alıp bir şekilde modernize edip günümüz modasına modern kadının giyebileceği bir hale getirmeye çalıştım. Çok beğenildi ve çok ilgi toplamıştı. Elle üretilen el dokumalarının yavaş yavaş kaybolduğunu görüyoruz. Benin için önemli olan bunları bir şekilde taze tutup güncel kolleksiyonlara uyarlayabilmek ve hala arzu edilebilen ürünler yaratmak”.   “El dokumalarının, el işlerinin kaybolmaması gerektiğini düşünüyorum. Ben bunların bir kültürün aslında özünü oluşturan doneler olduğunu düşünüyorum. Kaybolması çok acı olur. Kültürümüz ve diğer kültürlar adına da. Elle yapılan objeler maalesef yavaş yavaş yok oluyor. Bunun için bunları alıp tekrar hayata geçirmek benim için bir elçilik görevi” dedi.Kaynak: Cumhuriyet.com.tr