Şişli Feriköy’deki ünlü “Bitpazarı” esnafı vergi kıskacında. Esnaf, bugünlerde sadece Maliye Bakanlığı’nın bu yıl içerisinde pazarı vergilendirme zorunluluğunu konuşuyor. Küçük esnaf “Ne kazanıyoruz ki, ne verelim? Bu vergilendirme bizi bitirir. Pazarı yok eder. Her esnafa aynı vergilendirme olmaz. Eşitlik istiyoruz” diyor. Biz de Feriköy Bitpazarı’nda bir gün geçirdik.

İkinci bahar gibi..

Kentsel dönüşümün merkezi haline gelen Şişli Feriköy’ün arka sokaklarında ilerliyoruz. Biraz yürüdükten sonra gökdelenler arasında otopark alt katında, halk arasında bilinen adıyla “Feriköy bitpazarı” göze çarpıyor. 2010’da başlayan pazar kısa sürede ünleniyor. Pazara girerken kalabalık gözümüze çarpıyor. Her yaştan, her duygudan insanlar tezgâhları inceliyor. Tezgâhlar kitaptan fotoğraf makinesine, çakmaktan sigara paketi koleksiyonuna kadar geniş bir yelpazeye sahip. Pazarda satılan eşyalar birçok ailede görevini tamamlayarak bu pazara ulaşıyor. İkinci baharını yaşayan eşyalar çöpe gitmiyor, tezgâhlarda tüm yaşanmışlıklarıyla yeni ailelerini bekliyor.

24 saatlik mücadele

Pazardaki uçurum sadece isimle ve satışla bitmiş değil. Pazar esnafı yerleri için 1 yıl önceden belediye düşük ücretler ödeyerek masa kiralıyor ve bir yıl kullanıyor. Asıl mücadele geceden başlıyor. Yerleri olmayan çok sayıda esnaf gece pazaryerine giderek o hafta gelemeyecek esnafın yerini alıyor. Sadece pazar günleri açık olan pazarda erken gelen daha fazla eşyayı inceleyebiliyor. Mola vermek isterse pazarın hemen yanında çay ocağı ve gözlemeciler bulunuyor.

‘Bizi yok eder’

Pazar esnafı bugünlerde “Maliye Bakanlığı’nın pazar esnafını gelir vergisi mükellefi yapacağını” konuşuyor. Küçük esnaf “Vergilendirme bizi yok eder, burada küçük esnaf kalmaz” diyor. Pazarda ilk konuştuğumuz 49 yaşındaki Haluk Gülay. Unkapanı’nda bir bekâr odasında kalan Gülay kendi yaptığı lambaları ve çeşitli eşyaları satıyor. Cumartesi gecesi akşam 20.00’de yer bulmak için gelen Gülay 24 saat uykusuz bir şekilde çalışıyor. Bir de emekli olamamaktan yakınan Gülay şöyle konuşuyor: “2 yıl önce emekli olmam gerekiyordu. 15 bin lira borcum olduğunu söylediler. Ödeyemedim. Haftada bir gün tezgâh açıyorum. Başka bir pazara da gidemiyorum. Belimde fıtık, boynumda fıtık var. Farklı bir iş de yapamıyorum. Bu iş bana, ekmek kapısı. Bir de vergilendirmeye girersem mecburen üzerimde baskı olacak. Ben sıcak bakmıyorum. Saat 13.20’yi geçiyor, daha siftah yok. Tahta başına yıllık 50 lira alıyorlar. Yerinizi önceden alabiliyorsunuz. Tek tahtası olan da, 10 tahtası olan da aynı parayı ödeyecek. Şimdi benim kazandığımla 10 tahta alan esnafınkisi bir değil ki. Ne olacak bilemiyorum. Vergilendirme olayı birçok insanın canını yakacak. Bir kuruş para kazanmadım daha. Masrafım 110 lirayı buldu 1 günde. Gün geliyor kiramı ödeyemiyorum ben nasıl vergilendirmeye gireyim. Devlet bana ne verdi ne alacak?”


‘Turizm bitince geldik’

Gülay’ın yanından ayrılıp yürüyoruz. Etrafımız renkli renkli tezgâhlarla dolu. Tüm eşyaların anlatacak bir hikâyesi var. Gaz lambaları satan bir tezgâha yanaşıyoruz. 40 yaşındaki Cem Bolsun bize 4 dil bildiğini ve 10 yıldır rehberlik yaptığını anlatıyor. “Turizm bitince buraya geldik” diyen Bolsun, 2 aydır bu işi yapıyor. Bolsun “Evimize de yakın bir pazar. Zaman zaman da gezdiğimiz bildiğimiz bir yerdi. Turizmden dolayı da antikalara merakımız vardı. 2015 sonlarından itibaren turizm bitti. 2016’da artık neredeyse tamamen kepenk kapattık. Alternatif iş arayışlarındayız. Hâlâ da birçok meslektaşımız alternatif işler arıyor. Biz de bu alana girdik. Sevdiğimiz ilgi duyduğumuz şeyler” diyor.

 

Eşyaların hikâyeleri

Eşyaların hikâyesi olduğundan bahseden Bolsun eline antika bir gaz lambası alarak başlıyor anlatmaya: “Burası insan hayatının bir aynası. Bu gaz lambası bir asil ailenin evinde çok değer verilerek alınmış. Sonra vefat ettiler, çocuklarına kaldı. Belki kıymetini bilmediler. Onlar bunu elden çıkardılar. Bu obje değerini bilmeyen birilerinin eline geçti ve hurdacıya gitti veya bir tezgâha düştü. Sonra bunun değerini anlayan birileri tarafından binlerce eşya arasında seçildi. Tekrar değer buldu. Hurdaların arasından bir tezgâha geldi. Tezgâhtan belki birinin dükkânına gidecek. Belki bir asil ailenin evine gidecek ve tekrar yerini bulacak. Biz bunun hikâyesini dinliyoruz.


‘Vergi bizi bitirir’

30 yıl turizm sektöründe çalışmış 53 yaşındaki Banu Aktaç da turizm bitince buraya gelmiş. Vergilendirme haberini tepkiyle karşılıyor. Aktaç “Belli dönemlerde çalışan esnaf vergiden muaftır. Ancak belli bir paranın üzerini kazanırsa vergiye tabi tutulur ama bunu uygulamıyorlar. Ödeyeceğimiz vergi bizi bitirir. Bizi cezbeden bir iş. Böyle devam ettirmeyi düşünüyoruz. O yüzden yok edilmesin. Bizim gibi küçük esnaf da durabilsin” ifadelerini kullanıyor. Siz de bir pazar günü ya da yarın Feriköy’e gidip kim haklı kim haksız yerine görün.


‘Eşitlik istiyoruz ’

Sohbetimizin ardından müşteriler geliyor. Özellikle çocuklar tezgâhın müdavimi. Akıncı’nın ardından kitap satan 37 yaşındaki Umut Barış Uçan’a yöneliyoruz. Uçan eşitlik istediğini belirterek şöyle konuşuyor: “Burda tezgâh açan ciddi mülkiyet sahibi esnaflar, antikacılar var. Bizim gibi işsiz ama haftada bir gün meşgale olarak görenler de var. Pazarcılıkla kendini döndürenler de var. Bana etik gelmiyor. Kamu hizmeti de olmalı. Esnaftan tabii ki vergi levhası istenebilir. Haftanın 6 günü de bu işten ekmek yiyorlar. İşsizlere olanak tanınacaksa, bu semtin işsizine, öğrencilere bila bedel sabit olmayan her hafta perderpey kayan masaların dağıtılması gerek. Ben gibi haftada 100, 150 lira kazanıp kazanamayacağı belli olmayan adamdan yüksek oranda vergi alması ile bir antika tezgâhındaki malların toplamı 10 bin, ondan alması aynı şey mi? Vergilendirmeye tabi tutunca aylık masraflar katlanacak.”




‘MUAFİYET’ BEKLERKEN...

Gaz lambası tezgâhının ardından oyuncak satan 40 yaşındaki Kaan Akıncı ile tanıyoruz. Akıncı vergilendirme duyumundan çok dertli: “Ben geçen seneye kadar özel şofördüm. Bu iş için işimi bıraktım. Yurtdışına da yolluyorum. Evimde de koleksiyon oyuncaklar var, onları satıyorum. Evliyim, 2 buçuk yaşında ikizlerim var. Vergilendirme bizi olumsuz etkileyecek. Bu kültürel bir etkinlik olduğu için, vergi muafiyeti olması gerek. Vergilendirme geldiğinde burayı yok eder. Birtakım bir şeyin halledilmesi lazım. Ben halkım herkesi eleştiririm. Kötü bir şey değil. Şuradan ekmek yiyen bir sürü insan var. Her şeye de vergi vergi. Nefes almaya da vergi o zaman.


‘Keyifle çalışıyoruz’

60 yaşındaki soyadını söylemeyen Serdal Bey 3 aydır burada. Uzmanlık alanı şamdanlar. Onların dışında başka eşyalar da satıyor. Serdal Bey, “Burası bizim için bir kültürel etkinlik. Biz bu kültürel etkinlik için şunu yapıyoruz mesela. 16, 17 yaşındaki kızlar, yeni nesil gençler geliyor. Onlara eski anneannelerimizden kalma kahve değirmenini anlatıyoruz. Buranın o bazda ciddi bir ağırlığı var. Biz bundan da keyif alıyoruz. Burada yaşanmışlık ve hatıralar var.

Bu lamba oturup konuşsa, belki burada oturur ağlarsınız. Buradaki esnafın çoğu günde 500, 600 lira kazanmıyor. Vergilendirme mevzusu ise bana göre komik bir şey. Ben ayda 4 defa buraya geliyorum. Evdeki eskilerimi satıyorum. Hurdacıya bunu satarken vergiye giriyor mu” diye soruyor. ‘Uygulamaya geçmesi zor’ Uçan’ın ardından pazara diğer tezgâhlara göre nispeten daha pahalı eşyalar satan bir antikacıya yaklaşıyoruz. İsmini vermek istemeyen antikacı pazarda çok sayıda esnaf olduğunu büyük çoğunluğun kayıtlı olmadığını belirterek vergilendirme uygulamasının hayata geçmesini “zor” olarak nitelendiriyor.

 

 

 

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr