Boston Globe gazetesinde bir taciz haberini araştırmakla görevlendirilen, Spotlight denen bir ekibin, uzun zaman alan çalışmaları sonucunda, Katolik kilisesindeki birtakım taciz- tecavüz olaylarının gitgide yaygınlaştığı ve hep ört bas edildiği gerçeği dile getirilir. Bizde “Hayatın İçinden” adıyla gösterilmiş, cüce aktör Peter Dinklage’i de “Taht Oyunları” dizisinden çok önce üne kavuşturmuş, “The Station Agent” (2003) filmiyle oyunculuktan yönetmenliğe başarılı bir geçiş yapmış Tom McCarthy’nin imzasını taşıyan “Spotlight”, 15 yıl kadar önce kiliseyi ve ABD’yi oldukça sarsmış, gerçek bir olaya dayanıyor.

Mark Rufalo, Michael Keaton, Liev Schreiber, Stanley Tucci, Rachel McAdams’dan oluşan zengin oyuncu kadrosuyla da göz alan “Spotlight”, egemen güçlerce bilginin dolaşımının engellenemediği ama yapılan sansürlemelerin de hala devam ettiği günümüzde, biraz unutulmuş olan, idealist bir gazetecilik romantizminin filmi. Herkesin bildiği gerçekleri yazdığı için tutuklanan gazetecilerin var olduğu ülkemizde, kuşkusuz seyredeğer bir gazetecilik filmi “Spotlight” ve önümüzdeki Oscar ödüllerinin de güçlü adaylarından, yani haftanın kaçırılmayacak filmlerinden biri.

‘Yalan Labirenti’

2. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkıp ancak 1950’lerin sonunda ekonomisini düzeltmiş ama güney Amerika’ya kaçanlar dışında, ülkenin her yanında, kentinde ve kurumunda, eski Nazilerin hâlâ var olageldiği bir Almanya’da geçen “Yalan Labirenti”, Alman toplumundaki açık-seçik, kanlı-kirli Nazi dönemi geçmişiyle yüzleşme çabaları üstüne çekilmiş bir Almanya yapımı. ‘Ölüm kampı’ Auschwitz’in eski bir komutanının Frankfurt’taki bir okulda öğretmenlik yaptığını bir gazetecinin (Andre Szymanski) aracılığıyla öğrenen, idealist bir avukatın (Alexander Fehling) iz sürmesi üstüne gelişen “Yalan Labirenti”, Elizabeth Bartel ve Amelie Syberberg’le birlikte senaryoyu da yazan, İtalyan kökenli Alman sinemacı Giulio Ricciarelli’nin de ilk yönetmenlik denemesi.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr