Sen Benimsin: “Melissa P.”(2005) ve özellikle cüretkâr kamera kullanımıyla dikkati çekmiş, Tilda Swinton’lu “Benim Adım Aşk” filmiyle (2009) adını duyurmuş İtalyan yönetmen Luca Guadagnino, konusu Tunus’a yakın bir adadaki 4 kişi arasında geçen bir cinsel gerilim hikâyesi şeklinde özetlenebilecek yeni filmi “A Bigger Splash- Sen Benimsin”de yine buluştuğu, benzersiz oyuncu Tilda Swinton’ı, Ralph Fiennes, Dakota Johnson ve Matthias Schoenaerts’i yönetiyor. Alain Delon, Romy Schneider, Maurice Ronet, Jane Birkin’in rol aldığı, Fransız yönetmen Jacques Deray’ın 1968 yapımı “La Piscine”inin serbestçe bir yeniden çevrimi olan “Sen Benimsin” de yeni haftanın görülesi filmlerinden biri.

İnsanoğlu Ork’lara karşı

Warcraft: 2 Dünyanın İlk Karşılaşması”: Şevkle sürdürülegelen, 3 boyutlu, alabildiğine gösterişli ve özel efekt bombardımanı halindeki popüler çizgi roman uyarlamalarının yanı sıra şimdi de özellikle klavye başına kurulan arkadaşlar arasında ilgi görüp oynanan ve en çok rağbet edilen bilgisayar oyunlarından medet uman Hollywood’un son gişe bombası “Warcraft: 2 Dünyanın İlk Karşılaşması” da başlıyor. “Moon-Ay” adlı bilimkurgusuyla tanınan yönetmen Duncan Jones’un, insanoğluyla Ork’lar denen dev yapılı, çok güçlü, canavarımsı, ürkünç yaratıkları karşı karşıya getirip kapıştırdığı “Warcraft”, kitsch video oyunu estetiği ve susmak bilmeyen müziğiyle epeyi kafa ütüleyici, özel efekt ağırlıklı, şiddet-şamatadan geçilmeyen, 3 boyutlu, 2 saatlik bir fantastik. Böylesi fantastik ama dandik ve beylik seyirliklerin meraklısı seyircilerce kaçırılmayacak düzeyde, yaza özgü, yeni bir gişe canavarı adayı “Warcraft” sonuçta bir devam filmine de davetiye çıkaran bir finale bağlanıyor tabii ki.

Esrarengiz bir tedavi

Evrim: Bosnalı kadın yönetmen Lucile Hadzihalilovic, oldukça beğenilmiş ilk filmi “Masumiyet”ten 12 yıl sonra çektiği ve 2015 San Sebastian film festivalinde jüri özel ödülünü kazanan ikinci filmi “Evolution-Evrim”de, sakinleri sadece kadınlarla küçük çocuklardan oluşan bir adaya çeviriyor kamerasını. Erkek çocuklara, esrarengiz bir tedavinin uygulandığı adadaki hastanede, yaşına bakmadan tüm olup bitenleri sorgulayan ve bir gece annesini (Roxane Duran) gizlice takip ettiğinde gördükleriyle büyük bir kâbus yaşayan, 10 yaşlarındaki Nicolas’ya (Max Brebant) sadece hastanenin genç bir hemşiresi Stella (Julis-Marie Parmentier) yardım edecektir. Ödüllü görüntüleri, ağır tempolu ama sıra dışı anlatımı ve tuhaf hikâyesiyle kuşkusuz sinefillere salık verilecek türden, etkileyici bir Bosna- Fransa ortak yapımı “Evrim”.

Vegas’lı paragöz polisler

Vurgun: Müjde, Amerikan sinemasındaki Coen ya da Wachowski kardeşlerden sonra (pardon onlar artık Wachowski hemşireler malumunuz) nurtopu gibi yeni bir kardeş yönetmen ikilimiz daha oldu: Benjamin ve Alex Brewer kardeşler. İkilinin yazıp yönettiği, Nicolas Cage’le Elijah Wood’un ortak çalışan ama maaş dışında hep fazladan para kazanmanın peşindeki, ortak çalışan, Las Vegas’lı 2 ‘kirli’ polisi oynadığı “The Trust”, “Vurgun” adıyla gösterimde. Ele geçirdikleri sınav sorularını servisteki öteki polislere satan uyanık ve paragöz ikilimizin, büyük bir uyuşturucu operasyonuna dair tesadüfen edindikleri bilgilerden yola çıkarak giriştikleri tehlikeli bir soygun hikâyesini, kara komedi ve polisiye-gerilim öğeleriyle bezeyerek aşama aşama aktarıyor “Vurgun”. Coen kardeşlere öykünen, klişelerden kaçınmaya baksa da sığlıktan pek kurtulamayan, derinliksiz ama özenli ve şaşırtmacalı anlatımı ve son yıllarını sıradan macera filmleriyle geçiren, nicedir düşüşteki Nicolas Cage’le artık Harry Potter serisiyle çocuk yaşta yakaladığı ünü sıradan yapımlarda rol alarak sürdürmeye çalışan genç Elijah Wood ikilisinin oyunculuk çabalarıyla nispeten çekilir kılınmış, yer yer matrakımsı bir ‘film noir’ düzeyinde seyreden bu orta karar “Vurgun”, öncelikle bu tür kara komedimsi, heyecanlı polisiyelerden hoşlananlar için.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr